Konu:
Mide ve Yemek Borusu Hastalıkları
Konuk: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Ersin
Sonay Dikkaya: Sağlık Raporu'ndan merhaba. Programımızda bugün mide ve yemek
borusuyla ilgili hastalıkları uzman konuğumuzla konuşacağız. Bu konularla
ilgili sorularınızı telefonla ya da saglik@ntv.com.tr elektronik posta
adresimize iletebilirsiniz. Telefon numaramız 0212 335 42 60....
Sibel Güneş: Merhaba...
Modern yaşamın getirdiği beslenme alışkanlıkları ve kullanılan ilaçlara
bağlı olarak ortaya çıkabilen mide ve yemek borusu hastalıklarını Ege
Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.
Dr. Sinan Ersin'le konuşacağız. Sinan bey hoşgeldiniz. Mide ve yemek borusu
hastalıkları sık görülen sağlık sorunları. Öncelikle ülseri tarif edebilir
miyiz? Hangi faktörler oluşumunda etkili?
Sinan Ersin: 12 parmak
bağırsağı ve midede oluşuna göre ülseri etkileyen faktörler de değişiyor
tabi. Çevresel faktörler de etkili, genetik faktörler de etkili. Organik
bazında bakarsak, yüksek miktarda asit salgılanması, 12 parmak bağırsağından
safranın mideye geçişi, helikobakterplori denen mikroorganizmanın varlığı
ve de midenin içini ya da 12 parmak bağırsağının içini döşeyen hücrelerin
savunma mekanizmasındaki bir takım bozukluklar nedeniyle ülser meydana
gelmekte. Tabi, asitin varlığı çok önemli burada.
Sibel Güneş: Ortaya
çıkışında hangi belirtiler etkili? Belirti olmadan seyretmesi söz konusu
mu?
Sinan Ersin: Belirti
olmadan seyretmesi çok fazla söz konusu değil. Genellikle bu kronik bir
rahatsızlık. Ağrı ön planda. 12 parmak bağırsağında olduğu takdirde açlık
ağrısı ön plandadır. Midede olursa tokluk ağrısı ön plandadır. 12 parmak
bağırsağında olursa hasta gıda aldığı zaman rahatlar. Yine, antiasit dediğimiz
bir takım ilaçları aldığımız zaman da bu şikayetler kısa sürede ortadan
kalkmaktadır. Ve bu da bir göstergedir tabi ki.
Sonay Dikkaya: Elektronik
posta adresimize sorular gelmeye başladı. Serdar Eksen isimli izleyicimiz,
"3 yıldır ülser hastasıyım. Diyetime dikkat ediyorum, ancak sigaradan
vazgeçemiyorum, rahatsızlıklarım sürüyor, sigaranın rolü nedir?"diye
sormuş.
Sinan Ersin: Sigaranın
gerçekten rolü var. Sigara hem ülserin oluşmasını kolaylaştırıyor hem
de iyileşmesini geciktiriyor. Kan akımını azaltarak bu bölgenin onarılmasını
geciktiriyor. Sigarayı bırakmasını tavsiye ederiz.
Sibel Güneş: Erken
tanısında hangi yöntemler kullanılıyor?
Sinan Ersin: Endoskopi
tanısında çok önemli. Ancak endoskopiyi hastalar çok fazla tercih etmemesine
rağmen filmle yapılan tanıdan büyük üstünlükleri var. Bir kere direkt
olarak o bölgeyi görme imkanınız söz konusu. İkincisi eğer bir şüpheli
durum varsa, buradan biyopsi alma imkanı var. Bir diğeri, örneğin o sırada
ülserden kanama varsa, endoskopiyle aynı anda bunu tedavi etme imkanı
da var. Buraya bir ilaç enjeksiyonuyla kanama mesela o anda durdurulabilmekte.
Endoskopi çok önemli.
Sibel Güneş: Reflü
de sık görülen bir sağlık sorunu. Ülserle karıştırılması gibi bir durum
söz konusu mu?
Sinan Ersin: Zaman
zaman gerçekten bir karışıklık oluyor. Daha çok gastritim var diye hasta,
hekime gidiyor. Çünkü bu ağrıyı tam olarak yorumlayamıyor, nereden kaynaklandığını...
Midem ağrıyor şeklinde ifade ediyor ve kimi zaman bunun yanlış teşhis
edildiğini de görmekteyiz. Reçete bazında da bu böyle. Yazılan üst sindirim
sistemiyle ilgili hastalıklara bağlı olarak yazılan reçetelere baktığımızda
buradaki yemek borusuyla ilgili, reflüyle ilgili reçetelerin çok az bir
yer kapladığını görmekteyiz.
Sibel Güneş: Helikobakter
adlı bir mikroorganizmadan sözettiniz. Türkiye'de çok sık görülen bir
bakteri. Bunun mide kanserinin oluşumunda bir etkisi olduğunu gösteren
çalışmalar var mı?
Sinan Ersin: Evet,
bununla ilgili çalışmalar var. Tam kesin olarak kanıtlanmamış durumda,
ancak bununla ilgili oldukça fazla yayın var.
Sonay Dikkaya: Burak
Zeytan isimli izleyicimizin sorusu şöyle: "erken evre mide kanseri
olduğum saptandı. Mide kanserlerindeki ameliyatın başarı oranı nedir?"
diye sormuş.
Sinan Ersin: Mide
kanseri özellikle erken evre yakalandığı zaman başarı şansı çok yüksek.
Uzun bir sağ kalım söz konusu. Burada ameliyat kadar tabi saptanan tümörün
tipi de önem kazanmakta. Ama erken evre olduğu için oldukça uzun bir yaşam
söz konusu.
Sibel Güneş: mide
asidinin yemek borusuna kaçması olarak tarif edebileceğimiz reflü hastalığının
görülme sıklığı nedir, zemin oluşturan başlıca risk faktörlerini açabilir
miyiz?
Sinan Ersin: Aslında
hastalığın nedeni tam olarak aydınlatılamamış durumda ama bir çok sebep
var. Bunlardan bir tanesi yemek borusunun alt bölümünde kapak vazifesi
gören bölümün iyi çalışmaması. Ve sonuçta mide içeriğinin buraya geri
kaçması. Eşlik eden diğer faktör mide fıtığı olabilir. Hepsinde olmaz
reflü ama bir kısmında olmakta. Ayrıca yine yemek borusunun içine döşeyen
hücrelerin bir takım koruyucu etkileri var. Bunların bozulması nedeniyle
reflü hastalığı ortaya çıkabilir. Mide boşalımında bir sorun yaşanıyorsa,
gecikme yaşanıyorsa, bu da reflüye neden olabilir.
Sibel Güneş: Baharatlı
yiyeceklerde beslenmek ve sigara risk faktörleri. Bölgesel farklılıklar
gözleniyor mu?
Sinan Ersin: Bölgesel
farklılıkları Türkiye için tam olarak net bir şey söyleyemeyiz. Çünkü
çok fazla yapılmış bir çalışma yok. Ancak gıdalarla gerçekten ilgisi var.
Çok yağlı yiyecekler, çikolata, alkol, bunun dışında bazı meyve suları,
hem yemek borusunun alt kısmındaki kapak vazifesi gören bölümün basıncını
düşürmek suretiyle reflüye neden oluyorlar. Bunların dışında bir kısmında
yine bu yemek borusunun içini döşeyen hücrelere direk zarar vermek suretiyle
hastada yanma şikayetlerine neden oluyorlar.
Sibel Güneş: Horlama
ya da ses kısıklığı gibi bir problemden de sorumlu tutulabilir mi?
Sinan Ersin: Elbette
ses kısıklığından sorumlu tutulabilir. Nedeni belli olmayan ses kısıklıklarında
ve yine ses tellerindeki bir takım ödem, polit gibi oluşumların ortaya
çıkmasında reflünün önemli payı var. Hastalar gece yattıklarında reflülerinin
olduğunun farkında değiller. Fakat asit geliyor, ses tellerini tahrip
ediyor. Sonuçta hastada önemli düzeyde ses kısıklığı ortaya çıkabiliyor.
Ayrıca sebebi belli olmayan öksürükler ve astım krizlerinde de reflünün
önemli payı var.
Sonay Dikkaya: Aydın
Uğurlu isimli izleyicimizin sorusu da şöyle: "bende reflü hastalığı
var. Yiyeceklerime özen gösteriyorum. Ancak kullandığımız bazı antibiyotiklerin
ve romatizma ilaçlarının hastalığımı kötüleştirdiğini düşünüyorum. Bu
konuda görüşünüz nedir? " diye soruyor.
Sinan Ersin: Evet
etkiler. Bu ağrı kesiciler grubu altında topladığımız ilaçlar, bazı yüksek
tansiyon hastalarının kullandığı kalsiyum kanal blokelleri dediğimiz gruptaki
ilaçlar, yine yemek borusunun alt ucundaki bölgenin basıncını düşürmek
suretiyle reflüye neden olurlar. Gerçekten bu ilaçlar hastanın reflüsünü
arttırabilir. Hekime bilgi vererek kullanmakta fayda var.
Sibel Güneş: Hastalığın
seyri tedavi edilmediğinde kendi kendine düzelebilir mi?
Sinan Ersin: Muhakkak
tedavi gerektiriyor. Bir takım sosyal tedbirler var. Fakat bu sosyal tedbirler
reflü hastalarının sadece yüzde 20'sinde etkili olmakta. Kalan yüzde 80'inin
ilaç ya da cerrahi tedaviye ihtiyacı var. Mutlaka tedavi olması gerekiyor.
Çünkü reflü biraz önce bahsettiğimiz gibi ses tellerine zarar verebilir.
Hastanın akciğerine zarar verebilir, zatürre yapabilir, astıma neden olabilir.
Bunun dışında yemek borusunun alt ucunda kanama ve ülser gibi bir takım
şikayetlere neden olabilir. Daha da önemlisi bazı hastalarda yemek borusunun
alt bölümündeki hücrelerin yapısını değiştirdiğini görmekteyiz. Ve bu
değişen yapı aslında hastaların şikayetlerinde bir takım azalmalara da
neden olabilir. Ancak bu yemek borusunda kansere neden olabilecek bir
değişimdir. Bu yüzden bu hastaların özellikle dikkatli izlenmesi gerekir.
Sonay Dikkaya: Bir
telefonumuz var. Müjgan Mızrak'ın sorusunu alıyoruz.
Müjgan Mızrak:
75 yaşındayım. Pangastrit diye bana teşhis konuldu. Bunu da kanama neticesinde
kendimde duydum ve endoskopi yaptırdım. Netice pangastrit çıktı. Ağzımdan
su geliyor. Çok gazım var.
Sinan Ersin: Pangastrit
dediğim bir gastritten bahsediyor. Ancak diğer şikayetleri reflüyle uyumlu.
75 yaşında hastamız. Bir medikal tedavisinin düzenlenmesi lazım. Cerrahi
tedavi ikinci planda düşünülebilir. Çünkü hastamızın yaşı orta yaşı geçmiş
durumda. Cerrahi tedavi sadece ilaç tedavisine bir yanıtsızlık olursa
gündeme gelebilir.
Sibel Güneş: Ameliyatı
hangi yöntemlerle gerçekleştiriyorsunuz? Klasik cerrahi yöntemler var,
bir de kapalı diye tabir ettiğimiz ameliyat yöntemleri var. Birbirlerine
göre avantajlarını ve dezavantajlarını değerlendirir misiniz?
Sinan Ersin: Sonuç
olarak karın içinde yapılan ameliyat aslında aynı. Aynı prosedür gerçekleştiriliyor.
Ama yöntem çok farklı. Kapalı ameliyat 1991 yılından beri yapılıyor dünyada.
Daha sonraki yıllarda ülkemizde de gerçekleştirilmeye başlandı. Biz, Ege
Üniversitesi'nde 1998 yılından beri yapıyoruz o ameliyatı. Burada çok
küçük deliklerden bir cm'lik, yarım cm'lik deliklerden laporoskopik yöntemle
hastaya müdahale ediyoruz. Herhangi bir kesme ve parça çıkarma söz konusu
var. Burada midenin üst bölümünü yemek borusunun alt bölümünü bir kravat
gibi sarıyoruz ve burada bir yüksek basınçlı bölge oluşturuyoruz. Böylelikle
mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasına engel oluyoruz. Kapalı yöntem,
açık yönteme çok avantajlı. Hastaları ertesi gün serviste rahatlıkla gezerken
görebilirsiniz.Ve bazen taburcu da ediyoruz. Ama genellikle ameliyattan
iki gün sonra taburcu ediyoruz. Hasta, bir hafta sonra işinin başında
oluyor. Kozmetik sonuçları çok iyi. Hastanın ağrı şikayetleri de çok çabuk
geçiyor ameliyattan sonra.
Sonay Dikkaya: Bir
telefonumuz daha var. Müjde Akgün'ün sorusunu alıyoruz.
Müjde Akgün:
3.5 yıldır ilaç tedavisi görüyorum. Ancak herhangi bir sonuç alamadım,
reflüm halen geceleri devam etmekte. 3 cm'lik olduğunu belirttiler. Bir
çok doktor ameliyat dedi ama bazıları da bekleme safhasında kal, dediler.
Ameliyat olmam gerekli mi?
Sinan Ersin: Tabi,
buradan ameliyat olmasının gerekli olup olmadığını direk olarak söyleyemeyiz
ama cerrahiye karşı olan bazı hekimler de var. Çünkü, laporoskopik cerrahiyi
çok yakından tanımıyor herkes, bu konuda yapılan laporoskopik cerrahiyi.
Çünkü ülkemizde sınırlı merkezlerde yapılıyor. Benim bildiğim kadar İzmir'in
dışında Ankara'da ve İstanbul'da bir kaç üniversitede yapılabiliyor bu
ameliyat.
Sibel Güneş: Reflü
cerrahisi artık bir uzmanlık dalı olmuş diyebilir miyiz?
Sinan Ersin: Evet,
diyebiliriz. Bu konuyla özel ilgilenen hekimlerin olması lazım. Hatta
bizim Ege üniversitesinde bir reflü ekibimiz var. Çünkü bu bir ekip çalışması.
Sadece bir cerrah, sadece bir gastroentroloğun yapacağı bir çalışma değil.
Burada bir patolog, bir kulak burun boğaz uzmanı, göğüs hastalıkları uzmanı
ve diş hekimi gerekli. Dişlere kadar zarar verebildiği için bu hastalık.
Aslında proton pompa infitörleri dediğimiz gruptan ilaçları kullanıyorsa,
bunların yüzde 80 ya da 90'ı tedaviye yanıt vermekte. Yüzde 10 kadarı,
tedaviye dirençli grup olabilir. Tabi, hastamızın ne ilaçlar kullandığını
tam olarak bilmiyoruz. Ancak dirençliyse ilaç tedaviyse ameliyat olmasında
fayda var.
Sonay Dikkaya: Celal
Pekcan isimli izleyicimizin sorusu da şöyle: Ben reflü ameliyatı geçirdim.
Ameliyattan sonra şikayetlerim azaldı, ancak şimdi her yemekten sonra
midemde gaz problemi oluştu. Bu ameliyattan kaynaklanabilir mi, yoksa
başka bir sorunun habercisi olabilir mi?" diye sormuş.
Sinan Ersin: Başka
bir sorunun habercisini olduğunu tahmin etmiyorum. Bu ameliyata bağlı
bir sorun. Bazı hastalarda bu gerçekten yaşanıyor. Ancak, reflü burada
tabi daha önemli. Hastamızın reflü şikayetleri azalmış. Bu da sevindirici
tarafı.
Sibel Güneş: Yemek
borusu kanseri açısından bir risk faktörü olduğundan sözettiniz. Bunun
için bir zaman dilimi var mı? Tedavi edilmezse ve hastalığın seyri kötüye
giderse, ne kadar sürede kansere dönüşmesinden sözedilebilir?
Sinan Ersin: Öyle
bir şeyi kesinlikle söyleyemeyiz. Bir süre veremeyiz. Bu yemek borusunun
alt bölümündeki hücreler tip değiştirirse bu çok uyarıcı bir şey. Bu hastanın
yakından izlenmesi gerekiyor. Çünkü biz bunlara cerrahi tedavi de yapsak,
ilaç tedavisi de yapsak, bu değişik artık geriye dönmüyor. Bu yüzden bu
hastaların gruplandırılarak yüksek ya da düşük risk gruplu olanlar altı
ayda bir ya da yılda bir, iki yılda bir mutlaka endoskopiyle izlenmeleri
gerekiyor. Bu tip değişimde hastaların yüzde 15'inde yemek borusunda kanser
gelişiyor.
Sibel Güneş: Sosyal
tedbirlerden söz ettiniz. Hastanın yaşam kalitesinin düzeltilmesi açısından
neler yapılabilir?
Sinan Ersin: Sosyal
tedbirler dediğimiz bir kere hastalık hakkında hekimin hastasını çok iyi
bilgilendirmesi gerekiyor. Sonuçta bu bir kronik hastalık. Onun dışında
yatak başının yükseltilmesi, gece yatarken bir miktar faydalı oluyor.
Çok sıkı giysilerin giyilmemesi bir diğer faktör... Bunun dışında bu hastanın
kendi belirlediği ya da doktorunun ona söylediği reflüyü tetikleyen bazı
gıdalardan kaçınması da gerekiyor.
Sibel Güneş: İlaç
tedavisini ve cerrahi tedaviyi yanyana koyduğunuzda, biraz önce ilaca
dirençli vakalar tercih ediliyor deseniz bile, hangisi daha etkili uzun
vadede?
Sinan Ersin: Tabi,
bir hastaya sorduğunuz zaman ilaç tedavisi mi, cerrahi tedavi mi? Büyük
oranda hasta, ilaç tedavisini tercih edecektir. Ama cerrahi tedavinin
ilaç tedavisinden bazı üstünlükleri var. Bir kere genç bir hasta olduğunu
düşünelim. Reflüsü olsun. Önünde uzun bir yaşam beklentisi var. Yıllar
boyunca günde bir ya da iki defa ilaç kullanmak zorunda kalacak, 30 yıl,
40 yıl... Bu yaşam kalitesini bozan bir şey... Ayrıca burada kullanılan
ilaçlar, hastalığı geçirmiyor. Sadece asidi kontrol ediyor. Asit yapımını
azaltıyor, hastanın yanma şikayeti geçiyor. Halbuki asit olmayan içeriğin
yemek borusundan yukarı çıkışı devam ediyor. Bu yine aynı şekilde hastanın
nefes borusuna kaçabilir. Ses tellerine yine zarar vermeye devam edebilir.
Bu yüzden cerrahi tedaviyi ön planda tutuyorum. Laporoskopik cerrahiyi,
çok kolay olduğu için ameliyatı hastalarımıza tavsiye ediyoruz.
Sibel Güneş: Bugün Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim
Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Ersin'le mide ve yemek borusu hastalıklarını
ele aldık. Program içeriğimize ntvmsnbc.com internet adresinden ulaşabilirsiniz.
Tekrar görüşmek dileğiyle sağlıkla kalın.
Sonay Dikkaya: Çok teşekkür ediyoruz. Bugün de Sağlık Raporu'nun sonuna
geldik. Programımızla ilgili görüş ve isteklerinizi saglik@ntv.com. Tr
adresine gönderebilirsiniz. Tekrar birlikte olmak dileğiyle hoşçakalın.
|