|
|
Böyle bir davranış kuralından kimin kazançlı çıkıp kimin zarar göreceği çok açıktır. İnsanın erdemlerini yüceltmez veya ahlak dışılıklarını ayıplamazsanız bu adil veya eşit bir ele alış biçimi olmaz. Esasında bu tarafsız tutumunuzun söylediği tek şey, ne iyi ne de kötünün sizden birşey beklememesi gerektiğidir. Bu durumda neyi ortaya çıkartacak, hangisini teşvik edeceksiniz? AHLAKİ YARGI BÜYÜK SORUMLULUK Ancak ahlaki yargıda bulunmak çok büyük bir sorumluluk gerektirir. Yargıç olmak için, insanın kusursuz, suçlanamaz bir karakteri olmalıdır; herşeyi bilen ve yanılmaz biri olmasına gerek yoktur, çünkü bu bilgi eksikliği konusu değildir, ancak bilinçli kötülükle yara almamış bir dürüstlüğe ihtiyacı vardır. Mahkemedeki bir yargıç gibi, delillerin kesin olmadığı durumlarda hata yapabilir, ancak açık olan kanıtları görmezden gelemez, rüşvet kabul edemez, kendi kişisel duygu, his, arzu veya korkularının gerçeğin olguları konusunda vereceği hükümlere engel olmasına izin veremez. Ancak bu tip yargılama için bir üst yargı yolu da vardır: Objektif gerçeklik... Yargıç, hüküm verdiği her durumda aslında kendini de mahkemenin yargısına bırakır. Sadece ahlakı hor gören, subjektivist ve holiganistler kendilerini her türlü yargılama konusunda hak sahibi görüp, sonuçlarından kaçabileceklerini düşünürler. Ancak gerçekte kişi, yargıladıkları konusunda yargılanır. Ayıpladığı veya övdüğü şeyler objektif gerçeklikte de varolur ve başkalarının bağımsız takdirlerine açıktır. Ayıpladığı veya takdir ettiği zaman kendi standart ve karakterini de açığa vurur. İşte insanları seçim yapmadan ahlaki bir yargılamadan uzak tutan korku, bu sorumluluktur. Bu korku kendisini şu düsturlarda belli eder: Yargılama, yoksa sen de yargılanır, Çalma kapını, çalarlar kapını, kendisi cam kulelerde oturanlar, başkalarına taş atmamalı. Ancak, gerçekte, bu düsturlar ahlaki sorumluluktan kaçmaktır. Bir başkasından açık çek alabilmek için, ona açık çek vermektir. İnsanların yapmak zorunda oldukları seçimlerden kaçmaları mümkün değildir. İnsan seçim yapmak zorunda kaldığı müddetçe ahlaki değerlerden kaçış mümkün değildir. Ahlaki değerler tehlikeye girdiği zaman ahlaki tarafsızlık mümkün değildir. Bir işkenceciyi kınamamak o işkenceye ve daha sonraki olası cinayetlere ortak olmak demektir. Bu kavramda benimsenmesi gereken ahlaki düstur şu olmalıdır: Yargıla ve yargılanmaya hazır ol YARGILAMA: NİYE? Fark gözetmeden hoşgörü göstermekle, fark gözetmeden ayıplamak iki zıt şey değildir.Aynı sorumluluktan kaçınmanın iki ayrı değişkenidir .Herkes beyazdır, herkes siyahtır veya herkes ne beyaz ne siyah, gridir demek ahlaki bir yargı deği, ahlaki yargılamanın sorumuluğundan kaçınmaktır. Yargılama, soyut prensip ve standartlara bağlı kalarak maddi bir durumu değerlendirmektir.Bu kolay bir görev değildir. Otomatik olarak insan duyguları, içgüdüleri veya önsezilerle gerçekleştirilebilecek bir görev değildir. Düşüncenin , en kesin, en açık, sonuna kadar objektif ve rasyonel bir sürecidir.Soyut ahlaki prensipleri kavramak nispeten kolaydır, zor olan bunları belli bir olayda uygulamakır. Özellikle bu olayın içinde insan unsuru söz konusu ise... Kişi, olumlu veya olumsuz yönde bir ahlaki yargıya vardığı zaman, şu soruya da cevap verebilmelidir: Niye? Ve bunun cevabını hem kendine hem de soran insanlara verebilmelidir. Her zaman ahlaki yargıya varma politikası, insana sürekli olarak insanları kurtarma görevi yüklenmiş bir misyoner sorumluluğu vermez.Bunun anlamı (a) insan bir yargıya varırken meselenin her yönüne vakıf olmalı ve buna uygun hareket etmeli, (b) vardığı ahlaki değerlendirmeden, rasyonel açıdan mümkün olduğu durumlarda, diğer insanları da haberdar etmelidir. İkinci madde, kişinin her durumda birilerinin kusurlarını açığa vurma veya tartışmaya girmesi gerekmediği sadece suskun kalmanın kötüyü onaylama anlamına geleceği durumlarda konuşmasının zorunlu olduğu anlamına gelir.Kişi, irrasyonel insanlarla birlikte tartışmanın anlamsız olduğu durumlarda basit bir sizinle aynı şekilde düşünmüyorum diyerek, ahlaki açıdan onaylamıyor olduğunu gösterip, sonuçlarını bertaraf edebilir.Kişi daha iyi ve akıllı insanlarla konuşuyorsa görüşlerini daha açık bir şekilde anlatmak durumundadır.Ancak hiçbir durum ve şartta, değerlerine bir saldırı veya eleştiriye, suskun kalamaz, buna izin veremez. Ahlaki değerler, kişinin eylemlerinin itici gücüdür.Kişi, ahlaki yargılamayı ilan ederek, kendi anlayışını ve takip etmek istediği yolun rasyonalitesini belirtir.Kişinin bilgi eksikliğinden doğan hatalarla veya insani kötülükle karşı karşıya olması arasında fark vardır. GÖRMEZDEN GELİNEN GÜN GEÇTİKÇE BÜYÜR Birçok insan, sevdiklerinin, arkadaşlarının, iş ortaklarının, tuttukları siyasetçinin kötü olmayıp sadece hata yaptığını ispat edebilmek için gerçekleri görmezden gelmeye çalışır ve kendilerini kandırarak bahaneler bulurlar. Ancak görmekten korktukları, varlığını saklamaya çalıştıkları bu kötülük, gün geçtikçe daha da büyür ve güçlenir. Bu Satırların Yazarı (BSY) bu duruma, kocasından dayak yediği halde, aslında onun iyi bir insan olduğu ve aslında kendisini sevdiğini ama sinirlerine hakim olamadığı için zaman zaman kötü davrandığını söyleyen eş örneğini vermek istiyor ancak 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün hatırına bundan vazgeçiyor. Bir yalancının iyiniyetli biri olduğu, beleşçinin elinden başka bir şey gelmediği, çocuk suçlunun aslında sevgiye ihtiyacı olduğu, hırsızın bir işi olmadığı için böyle yapmak zorunda kaldığı, siyasetçinin ne istiyorsa vatanı ve milleti için istediği gibi açıklamalar aynı gerçeği görmezden gelmenin diğer örnekleri olarak verilebilir. Ahlaksızlığa karşı hoşgörü ve erdemlere karşı düşmanlık için de ahlaki tarafsızlığa ihtiyaç vardır.Kötülüğü ortaya çıkartmak için uğraşmayan kişi, iyiliği de ortaya çıkartamaz. Bu kişi için, erdem sahibi biri, görmezden gelmelerini engelleyeceği için bir tehdittir.Özellikle bir yargılama söz konusu olp kendisi de bir taraf olmak zorunda kaldığı zamanlar. İşte bu aşamada Herkes tamamen haklı veya tamamen haksız olamaz veya ben nasıl yargılayabilirim ki? gibi çıkış yolları öldürücü etkilerini yaparlar. En kötümüzün içinde bile bir parça iyilik vardır... diye söze başlayan biri daha sonra en iyimizin içinde de biraz kötülük olmalı diye devam eder ve sonra da en iyilerimiz hayatı güçleştiriyor - niye susup oturmuyorlar ki?Onlar kim oluyorlar da yargılıyorlar? der. Ve sonra da bir sabah, aslında değer verdiği herşeye ihanet ettiğini farkeder. Bunun nasıl gerçekleştiğini merak eder ancak yine de zihnini gerçek yanıta kapatarak, korktuğunun başına geldiğini, en utanç verici anlarında bile aslında haklı olduğunu ve bu dünyada değerlerin hiç bir şansının olmadığını kendi kendine tekrar edip durur. AHLAKİ AÇIDAN KORKAK İNSANLAR İrrasyonel bir toplum, ahlaki açıdan korkak insanların bulunduğu toplumdur - ahlaki standartlar, ilkeler ve hedeflerin olmaması sebebi ile felç olmuş insanlar topluluğu. Ancak yaşayabilmek için hareket etmek zorunda oldukları için de bir yön belirlemek konusunda istekli herhangi birinin yörüngesine girerler. Ve inisiyatif, iki tip insandan birinden gelebilir: rasyonel değerlerin getirdiği sorumluluğu üstlenmeye hazır biri veya sorumluluk sorunlarını hiç dert etmeyen eşkiya Uğraşı ne kadar güç olursa olsun, böyle bir alternatif karşısında rasyonel insanın tek bir seçeneği vardır. Sevgi, saygı, sevgilerin zamanla azalmadığı bir Türkiye. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||