Home page
Haber Menüsü


Depresyonun tanı ve tedavisi
Dünyada en fazla görülen sağlık sorunlarından biri olan depresyon, ilaç ve terapi yöntemleriyle başarıyla tedavi edilebiliyor.
NTV
10 Nisan — NTV’nin Sağlık Raporu programına konuk olan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden Pskiyatri Uzmanı Doç. Dr.Kültegin Ögel, depresyonun tanı ve tedavisi konusunda bilgiler verdi.

   
 
       
    MSNBC News Kantaron, depresyona karşı etkili bulunmadı
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Öncelikle depresyonu tanımlayan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden Pskiyatri Uzmanı Doç. Dr.Kültegin Ögel, “depresyon tıbbi bir hastalık” diyor ve devam ediyor: “Ama gizlenen bir tıbbi bir hastalık. Hipertansiyonu biliyoruz, tansiyon yüksek olduğu zaman komşularımıza söylüyoruz. Ya da yakınlarımıza, sevgilerimize söylüyoruz. Ama depresyona girdiğimiz zaman söylemekten biraz çekindiğimiz bir hastalık. Dolayısıyla hastalığı önce kendimize itiraf etmekten hoşlanmadığımız bir hastalık. Tansiyon olduğunu söylediğimiz hasta, çok çok üzülmüyor. Depresyon dediğiniz zaman, yapmayın ya, bu da mı başıma geldi, tarzında bir tepki gösteriyor. Ama bilimsel olarak, tıbbi olarak baktığınız hiç de farklı değiller.”
       
BELİRTİLER
       Belirtilerinden sözeden Doç. Dr.Kültegin Ögel, hangi belirtilerin bu anlamda uyarıcı olduğunu açıkladı: “Geniş belirtisi var. Bir tanesi hiçbir şeyden zevk almamaya başlamaktır. Hiçbir şeyin insanın hoşuna gitmemeye başlaması. Bir diğeri depresif ruh hali dediğimiz, genelde çökkün, mutsuz bir yüz ifadesinin olması. Üçüncüsü ise halsizlik, yolsuzlukla birlikte ortaya çıkan bir enerji yokluğu. Diğer belirtiler tabi. Uyku bozukluğu, yani, uyku artabilir veya azabilir. İştah bozukluğu, yani iştah artabilir veya azalabilir. Konsantrasyon bozukluğu, yani dikkati toplamakta güçlük, kendine güven azlığı, kendini suçlamaya başlamak. Sürekli bir huzursuzluk, kişinin içinde kötü bir şey olacakmış hissini yaşaması, depresyon belirtileri. Ama burada bir önemli faktör var, bunun 15 günden beri sürüyor olması bizim depresyon tanısı koyabilmemiz için. Ve 15 günün de büyük çoğunda olması gerekli. Yani, iki gün, üç gün olduysa bu şikayetlerimiz, buna depresyon demek zor. Ama 15 boyunca hemen hemen hergün ve gün boyunca olduysa o zaman artık bir depresyon olduğundan kişinin şüphelenmeye başlaması gerekiyor.”
       
İTİRAF ETMEKTE ZORLUK ÇEKİLEN PROBLEMLER
       Kişinin kendisine itiraf etmekte zorluk çektiği problemin tanısıyla ilgili sorunları açıklayan Doç. Dr.Kültegin Ögel, “hekimlerin, kendisine her gelen hastaya doğru tanıyı malesef koyamadığını” söylüyor. Doç. Dr.Kültegin Ögel, konu ile ilgili olarak şunları şöylüyor: “Bizim iki yıl önce Türkiye’de yaptığımız bir araştırma 100 depresyonludan sadece 12’sine doğru tanı koyabiliyor hekimler. Psikiyatrist hekimlerden bahsediyorum. Bu tabi bir çok faktöre bağlı. Bir hasta hekime bağlı... Hekim de 100 tane hastanın içinde takip edemeyebiliyor. Veya aklına depresyon gelmiyor hekimin de... O yüzden burada en önemli nokta şu... Hasta eğer ben depresyon olabilir miyim diye gittiği hekimi hatırlatıyorsa, o zaman tanı koyma oranı bir anda yüzde 100’e çıkıyor. Yani, hekimin aklına getirdiği için, hekimin farkına vardırıldığı için. Dolayısıyla burada önemli bir nokta hastanın kendisinin farkında olması ve kendisiyle ilgili bir şüphe varsa bunu hekimle paylaşması çok önemli.”
       depresyonla ilgili olarak “herşey insanın kendi elinde, kendi iradenle çözebilirsin” diyenlere ise Doç. Dr.Kültegin Ögel, şunları söylüyor: “Mesela, mide ülseri olduğumuz zaman herşey kendi elimizde olmuyor. Hekime gitmemiz gerekiyor. Ama depresyon olunca, herşey kendi elinizde oluyor. Ama bir noktadan sonra değil... Bu bir kişilik bozukluğu değil. Sonuçta ruhsal bir hastalık. Nasıl ülser için bir ilaç almak gerekiyorsa ya da bir doktora gidip danışmak gerekiyorsa, ilaç gerekip gerekmediği konusunda. Aynı şekilde depresyona davranmamız lazım. Ülseri ben kendi kendime geçirdim diyemez. Tansiyonu kendi kendime düşürdüm diyemezsiniz.”
       
TİPLERİ
       Doç. Dr.Kültegin Ögel, depresyon tiplerinden söz ederek, risk grubunda yeralan kişileri açıkladı: “Bir kaç tip var, bir tanesi majör yani ağır depresyon.. Bu çok daha az gözüken, yüzde 2 civarında gözüken bir depresyon. Daha hafif depresyonların yaygınlığı çok daha fazla... Ama en önemlisi o maskeli tip dediğimiz depresyon, ki genelde doğu toplumlarında ve Türkiye’de böyle. Daha çok böyle bir depresyon görülüyor. Yani, bunlar nasıl... Daha çok bedensel belirtilerle seyrediyor. Oram ağrıyor, buram ağrıyor. Başım ağrıyor, sinirliyim. Ama az evvel saydığımız gibi depresif ruh hali yok. Ya da hayattan zevk almama yok kişide. Ama başka belirtiler çıkıyor. Ve bu belirtileri inceliyorsunuz hiçbir şey çıkmıyor. Bedeninizde ağrılara bir neden bulunamıyor. İşte o zaman arkada bakıyoruz ki depresyon var. İşte bu maskeli tip dediğimiz depresyon. Belki depresyonun tehlikeli bir tipi, çünkü tanı koyamıyoruz. Halbuki tanı koysak, tedavisi de mümkün. Ama bu hastalar, özellikle çok sık doktorlara başvuruyorlar, çok para harcıyorlar dolayısıyla. Toplumsal maliyesi de çok yüksek oluyor. Halbuki o dönemde maskeli tip depresyon teşhisi konulsa çok daha rahat bir şekilde halledilebilir bu.”
       
HASTALIĞIN SEYRİ
       Depresyonun nasıl seyreden bir hastalık olduğunu açıklayan Doç. Dr.Kültegin Ögel, hastalığın şiddeti ve zaman ilişkisini açıkladı: “İlaç tedavisine başladığımızı farzedelim. Zaten ilaç 15-20 günden önce istemeyecek. Ama ilk başladığı zaman kendisine iyi hissetmeye başlar. Bu tamamen psikolojik bir iyileşmedir. Aslında bunun rahatlığı şudur: bir hastalık varmış bende, demek ki bu düzelecekmiş, düzelmeyecek bir şey değilmiş duygusu. Bir kere o da düzelmeye yolaçıyor. 15-20 gün sonra ilaç içilmeye başlayınca bu sefer gerçek iyiliğin farkına varıyor. Özellikle 6. hafta civarında filan hasta tamam ben iyileşiyorum, çok iyi, herşey düzeldi, havasına girer ve hatta öyle olur ki, tamam artık herşeyi ben çözdüm. Depresyonu da aştım. Kötü günler geride kaldı. İlacı da kesebilirim. Hayatımda önemli değişikliklere gidebilirim.”
       “Aslında bunu şöyle düşünmek lazım” diyen Doç. Dr.Kültegin Ögel, konu ile ilgili olarak şöyle devam etti: “Cezaevi’nde insan, iki yıl kaldı farzedelim. İki yıl sonra dışarı çıktığında çok büyük bir mutluluk yaşar. Ama bu mutluluk aslında hayatını düzene koymamıştır. Daha bir iş bulamamıştır. Bu mutluluk, aslında depresyonda bu mutluluğa benziyor. Dolayısıyla önümüzde yapacak daha çok şey var. Depresyona girmemek için yapmamız gerekenler var. Depresyonun tekrarlamaması için ilacı daha uzun kullanmamız gerekiyor. Depresyonu iyileştirmek için en az üç ay gerekli. Dolayısıyla böyle bir aşırı mutluluk dönemi oluyor. Ondan sonra düşüşler dönemi oluyor. Ve iki-üç gün süren ya da bir hafta süren, tekrar depresyon hali yaşıyor insanlar. O zaman da bir karamsarlık ortaya çıkıyor. İşte bak iyileşiyordum ama herşey yeniden başladı. Hiçbir şey değişmeyecek düşünceleri başlıyor. Bu düşünceye kapıldığı zaman tekrar geri dönebiliyor, kişi. Halbuki o dönemde biz uyarıyoruz. Bu geçici bir düşüş, arkasından tekrar yükselmeye devam edecek. Dalgalı bir düzelmeden bahsediyorum. Düşüş ve çıkışlarla devam eden bir durum bu.. Üçüncü ayın civarında stabil hale gelir kişi... Düzelmeye başlar. O dönemde yalnız yine herşey bitti düşüncesine kapılır. Halbuki herşey bitmiyor. O zaman koruyucu döneme geçiyoruz. Yani, depresyonun tekrarlama riski çok yüksek çünkü... Bazı depresyonlar tekrarlayıcı tip depresyonlar.. Bunlar açısından tedaviyi biraz daha sürekli ve düzenli kullanmamız gerekiyor.”
       
TEDAVİNİN AŞAMALARI
       Depresyon tedavisinin aşamalarında, belli dönemlerde pozitiflik söz konusu. Hasta ilacın ilk etkisiyle birlikte herşey yolunda duygusu hissebiliyor. Ve bu dönemde önemli kararlar alınabilir. Doç. Dr.Kültegin Ögel, ilacın ilk etkisine bağlı olarak bu dönemde neler yapılmaması gerektiğini şöyle açıkladı: “Aslında depresyonun başından sonuna bizim hastamıza önerimiz önemli kararlar almasını ertelemesini istiyoruz, çok çok mecbur değilse eğer. Bütün kararları ertelesin, istiyoruz. Çünkü depresyondan çıkarken aldığı kararlar da doğru olmayabilir. Depresyon içinde aldığı kararlar doğru olmayabilir ama doğru da olabilir. Bunu da bilmiyoruz ama sonuçta ertelemek en iyi çözüm. Bu tür kararlar almak yerine, kendisini değiştirme çabasına gitmesi gerekiyor. Örneğin, sürekli kendisini eleştiriyorsa ya da kendisine hiç bakmıyor hep başkaları ilgileniyorsa, yavaş yavaş kendisiyle ilgilenmeye başlamasını sağlamaya çalışıyoruz. Ama bu dönemde bir anda hayatını değiştirecek radikal kararlar alması onun iyileşmesini sağlayacak bir şey değil.”
       İlaç tedavisinin tek başına yeterli olabildiğini belirten Doç. Dr.Kültegin Ögel, ilaç tedavisi ile birlikte önerilen terapinin başarı oranı hakkında şunları söyledi: “Ama yanına terapi eklenirse o zaman başarı şansı neredeyse ikiye katlanıyor. Çok daha yüksek oluyor. O yüzden terapi alamayacaksa kişi, tek başına ilaç kullanabilir. Ama terapi imkanı varsa, o zaman ikisini birlikte kullanmasında fayda var. Özellikle terapinin buradaki katkısı bize şu... Bir, iyileşmeyi hızlandırıyoruz. İkincisi, depresyon tekrarlayabilen bir hastalık. Tekrarlamasını engelleyecek başa çıkma yöntemlerini hastaya öğretebiliyoruz. Ve hasta tekrar yine depresyonlar karşısında kendisini daha güçlü kılabiliyor.”
       
PANİK ATAK
       Depresyon tedavisi gören kişilerin ilaçların yan etkisi ile panik atak yasamadıklarını belirten Doç. Dr.Kültegin Ögel, bunun muhtemelen ilacın yan etkisinden çok rahatsızlığın bir belirtisi olduğunu vurgulayarak konu ile ilgili şunları söyledi: “Çünkü depresyonda panik ataklar görülme oranı yüksek, yüzde 70 civarında. Dolayısıyla ilaca bağlı panik atak daha ziyade rahatsızlığın daha düzelmediğini bize gösterir. İlaç kullanmaya başladığımız zaman belirtilerde biraz değişiklikler olur, hatta alevlenebilir belirtiler. Hem hep şöyle bir örneği veriyorum. Tencerenin dibi tuttuğu zaman ne yapacaksınız? Onu kazımanız lazım ki, temizlensin. Kazıdığınız zaman ortalık biraz daha fazlaca kirlenir. O bir süre sonra tamamen temizlenir. Böyle bir şey düşünebiliriz. O dönemde panik atak artabilir, panik ataklar çıkabilir. Uyku bozukluğu artabilir. Bu tür yan etkiler ortaya çıkabilir. Bunu hepsini ilaca bağlamak yerine, bunun depresyonun bir devamı gibi düşünmek daha doğru. O yüzden ilaca devam etmesinde bence daha çok yarar sağlayacağını düşünüyorum.”
       
HEKİMLERİN HASTAYA YAKLAŞIMI
       Depresyon tedavisinde hekimlerin hastaya nasıl bir yaklaşım içerisinde olması gerektiğini açıklayan Doç. Dr.Kültegin Ögel, yapılan çalışmalarda depresyonun hastaya yeterince iyi anlatılıp, anlatılamadığının çok iyi bilinmediğini belirterek şöyle devam etti: “Hekimlerimizin de son dönemde, son 10 yıldır yavaş yavaş depresyon konusunda bilgilenmeye başladılar. Hastanın depresyonu bilmesi zaten tedavinin çok önemli bir parçası. Dolayısıyla özellikle ilk başta söylediğim gibi çok hızlandırıyor tedavi sürecimizi. O yüzden hastanın muhakkak ve muhakkak, öncelikle ilk aşamada bilgilendirilmesi gerekiyor. Önünde neler olacağı konusunda bilgilendirilmesi gerekiyor. Neler var bunun içinde? Örneğin ilaç kullanacaksa, ilacın en az iki üç haftadan önce etki göstermediğini, ilacı iyileştikten sonra da en az altı ay daha kullanmasının gerekliliği. Depresyon dönemindeyken önemli kararlar almaması gerektiği. Depresyonun tekrarlayabilen bir rahatsızlık olduğu gibi depresyonun önünde bir program süremiz gerekiyor. Çünkü halkımız da bu konuda aslında bilgisiz.. Ve çok acaip bir iyileşme beklentisi var. İki yıldır depresyonda, bir haftada iyileştirin, diyor. İki yıllık bir rahatsızlığı bir haftada iyileştirmek mümkün değil. O yüzden bunu önceden bilgilendirmek ve çözmek mümkün.”
       
AİLENİN YAKLAŞIMI
       Ailenin yaklaşımının nasıl olması gerektiği konusunda bilgiler veren Doç. Dr.Kültegin Ögel, bu dönemde bu tip rahatsızlıkları olan yakınlarımıza şunları önerdi: “Bunun iki ucu var. Birinci çözümü gördüğünüz sende bir şey yok, bu senin elinde... İkinci ucu da depresyon olmuş, ama ona iyi bakalım, hiçbir şey yaptırmayalım, hastalığı var, düşüncesi. Bu da doğru değil. Bizim önerimiz, bunun bir hastalık olduğunu bilip, normal yaşantıya devam etmesini sağlamak... Eğer biz onun hastalığını çok fazla desteklersek, bir süre sonra bu hastalık iyileşmek için de hiç çaba sarfetmemeye başlıyor. Ama neler yapabiliriz? Örneğin üstündeki yükünün bir kısmını alabiliriz, depresyonlu kişinin. Çünkü nasıl iki ayağı kırılmış bir kişi yürümekte zorlanacaksa, depresyonlu bir kişinin örneğin ev işi yapmakta zorlanacağı aşikar. Ya da bazı iş ilişkilerinde zorlanacağı aşikar. O yüzden, o dönemde yapabileceğim en iyi şey, birazcık yükü üstünden almak. İkincisi, depresyonlu kişi sık sık bunun depresyon olmadığını, başkalarına da bağlı olduğunu düşünmeye başlar. Halbuki onun yerine bu şikayetlerin depresyona bağlı düşüncesini atlatmamız gerekiyor.”
       
İLAÇ KULLANIM ALIŞKANLIĞI
       Normalde toplumu değerlendiren, hastaları değerlendiren Doç. Dr.Kültegin Ögel, ilaç kullanım alışkanlığı hakkında şunları söyledi: “Şimdi, uzun konulduğu için genelde hastalarımız bundan korkuyorlar. Ve bağımlılık yapacak korkusuna kapılıyor ki, hekimler arasında bizim yaptığımız bir araştırmada, hekimlerin büyük çoğunluğu bu ilaçların bağımlılık yaptığını düşünüyorlar. Halbuki bağımlılık yapanlar, diğer bir grup yatıştırıcı ve sakinleştirici dediğimiz ilaçlar. Dolayısıyla bağımlılık korkusundan dolayı bir çok hastamız ilacı uzun süreli kullanmaktan çekiniyor. Halbuki bunları uzun süre kullanmadığınız zaman yararlı değil. Ama şu var, bağımlılık yapmayan ilaçlar bunlar kesinlikle...”
       
BESLENMENİN ETKİSİ
       Depresyonda beslenmenin veya beslenme biçiminin etkili olduğunu gösteren araştırmaların şu an için olmadığını belirten Doç. Dr.Kültegin Ögel, “ama çok ciddi bir çalışma başlatılmış durumda Amerika’da” diyerek şöyle devam ediyor:”İlk sonuçları verilmişti ama ortada çok fazla bir şey yok. Herhalde bir- iki yıl içinde çok daha net bazı şeyler ortaya çıkacaktır. Ama depresyonun beslenmeyi bozduğu kesin... İştah bozukluğuna yolaçarak, kilo kaybına yolaçarak, ya da kilo alımına yolaçarak, beslenmeyi bozduğu kesin. Ama doğrudan beslenmeyle ilişkisi hakkında çok fazla bilgimiz var.”
       
DEPRESYON BELİRTİLERİNİ HİSSEDENLERE ÖNERİLER
       Kişiler, depresyon belirtilerini kendilerinde hissettiğinde neler yapmaları gerektiğini belirten Doç. Dr.Kültegin Ögel, günlük yaşamlarını nasıl planlamaları gerektiğini şöyle açıkladı: “Bir kere depresyonunuza sahip çıkın diyorum. Öncelikle sizde depresyon olup olmadığı konusunda bir şekilde bilgilenin ve ona göre tedavi arayışına gerekirse girin. Bu kendi hekiminiz olabilir, bir başka hekim olabilir. Bir yardım arayışına girmek gerekiyor. Ama depresyonun uzun süreli bir hastalık olduğunu da bilmemiz gerekiyor. Ve depresyonla tedavinin aslında bir tür mücadele olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bir anda başımız ağrıdı gibi, aspirin içip de herşeyin düzelmesini beklemeyeceğiz. O yüzden kendimizi hazırlayarak böyle bir tedaviye girmeye hazırlıklı olmamız gerekiyor. Spor çok önemli. Yaşamın düzeni çok önemli depresyon tedavisinde. Spor aktiviteleri çok önemli yer tutuyor. Ama ilk başlarda değil bunlar. Yani depresyondan çıkmaya yakın ya da çıktıktan sonra spor aktivitesini yapmak çok önemli. Çünkü depresyon sırasında spor aktivitesi beklemek hastadan çok doğru değil.”
       
       
       
       
    TOP5 Sağlık için sevilmeyen yiyecekler tüketiliyor  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları