Güncelleme: 14:52 TS 15 Şub., 2002
|
|
|
Verheugenden NTVye özel açıklama
|
|
Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, NTV Ankara Temsilcisi Murat Akgünün sorularını yanıtladı. İşte röportajın tam metni:
|
|
Efendim dün Sayın Başbakan Ecevitle bir toplantı yaptınız. Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı İsmail Cemle görüştünüz. Bu görüşmelerin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve bir başka açıdan bakarsak Türkiye - Avrupa Birliği ilişkelirinin son durumu nedir acaba?
Şunu söylemek istiyorum öncelikle. Gerçekten çok önemli bir ilerleme kaydettik ve genel değerlendirmemiz son derece olumlu. Bu zaten birkaç hafta önce de görülebiliyordu. Avrupa Birliğinin hükümet başkanları bir açıklama yaptılar. Ve Türkiyeyle yeni müzakerelerin başlama sürecinin giderek yakınlaştığını söyledik. Tabiki bütün bunlar katılım ortaklığının olumlu bir yönde ilerlediğini göstermektedir ve Türkiyenin bu yönde olumlu bir ilerleme gösterdiğini ve özellikle müzakerelerin başlaması için siyasi kriterleri yerine getirmeye başladığını göstermektedir. Bazı konular ve sorular çözümlendi. Bunlar daha önce sorun yaratıyordu, özellikle de Türkiye ve Avrupa Birliği arasında özellikle sorun yaratan konulardı. Özellikle Avrupa güvenlik ve savunma politikası konusundaki anlaşmazlıklar giderildi. Bu nedenle hava son derece cesaret verici.
Dün sizin açıklamalarınızı dinlerken şunu gördüm. Siz bir anlamda yapılan reformlardan tatmin olmuş görünüyorsunuz. Ancak hala açıkça şunu da dile getirdiniz. Özellikle de idam cezasının değiştirilmesi konusunda da özellikle de ana dildeki eğitim konusundaki görüşlerinizi dile getirdiniz. Sizce Türkiye bu iki temel konuda kısa dönemde bir şeyler yapılabilir mi?
Evet, bence o durum son derece açık. Türkiye şunu çok iyi biliyor, bir ülkenin mutlaka siyaset kriterlerini yerine getirmesi gerekiyor. Aksi takdirde müzakereler başlayamaz. Bunlar daha önceden belirlenmiş ve oyunun kuralları bu şekilde ve bunları değiştiremeyiz. Biz kesinlikle ve kesinlikle Türkiyenin yaptığı reformlardan ve attığı adımlardan tatmin olmuş durumdayız ve bunlardan memnunuz. Tabiki çok büyük bir adım da atılabilirdi ancak bunun yapılması çok zor olabilirdi anacak Türkiye adım adım ilerleme gösterdi, yavaş yavaş ilerleme gösterdi ve bu olumlu bir gelişme. Eğer bu adımları değerlendirmek gerekirse, ülke ileriye doğru ilerliyor, doğru yönde ilerliyor ve doğru adımlara doğru yakınlaştıkça hepimizin geri kalan konular üstünde daha fazla durmamız gerekiyor. Hala bazı konular ele alınmış değil. Bunlar tabiki açık. Bu nedenle bir sonraki adımların da bu konuları kapsaması gerekiyor. Mesela eğitim konusundan bahsettiniz, yayın konusundan bahsettiniz ve idam cezasından bahsettiniz, ifade özgürlüğü ve örgüt kutma hakları ya da toplanma haklarından bahsediyoruz.. Ankaradaki meslektaşlarımla görüşmelerimiz sırasında açıkça şunu dile getirdiler. Bu süreç henüz sona ermedi, hepimiz de bunun çok iyi farkındayız ve bu sürecin devam etmesini diliyoruz ve onlara da bu konuda destek veriyoruz.
Türkiyenin ilerleme kaydettiğini söylediniz. Bunu söylerken aklıma şu soru geliyor; sizce Türkiye yeterince hızlı, doğru yolda ilerliyor mu? Yeterince hızlı yapabiliyor mu bunu?
Tabiki bu Türkiyenin kararıdır bu, Türkiye kendi hızını kendisi belirlemek zorunda. Özellikle de bu sürecin iki tarafı var. Nicelik ve hız. Benim görüş açımdan nitelik her zaman çok daha önemlidir. Ve herkes de şunu çok iyi biliyor ki temel olan noktalar vardır ve hassas olan bazı noktalar vardır ve bu noktada Türkiye bize neyi ne zaman yapacağını, Türkiyenin geriye kalan konuları ne zaman ele alacağını ve bunları nasıl yapacağına Türkiye kendisi karar vermek zorundadır.
Siz nitelikten bahsediyorsunuz, ben de hızdan bahsediyorum. Ancak diğer taraftan da eğer Türkiye yeterince hızlı davranmazsa, şunu sormaya çalışıyorum, Türkiye bu durumda daha ne kadar devam edebilir? Yani aday ülke konumunda ne kadar devam edebilir? Ve burdaki zaman sınırlaması söz konusu mu? Siz bunun Türkiyenin kararı olduğunu söylediniz. Ama eğer Türkiye bütün bu görevlerini çok uzun dönemde gerçekleştirirse bu durum daha ne kadar devam edebilir?
Gerçekten bu teorilere dayanan bir soru. Çünkü henüz bir takvim belirlenmiş durumda, bir zaman sınırlaması yok. Adaylık koşullarına baktığımız zaman bunların sınırlı olduğunu söyleyebilirim. Özellikle zaman konusunda da tabiki belirli bir sınırlama söz konusu. Ancak tabiki şunu çok iyi anlıyoruz ki bir ülkenin sonsuza kadar aday ülke konumunda kalamaz. Bir çözüm bulunmak zorunda, bir çözüme ulaşmak zorundayız. Kararları almak zorundayız. Ancak tekrar şunu söylemek istiyorum, oyunun kuralları son derece açık. Avrupa Birliği, Türkiyenin ne zaman ve nasıl siyasi kriterleri yerine getirirse onu uygun bir şekilde değerlendirmede bulunacak ve tepki gösterecektir.
Dün açıklamalarınızı yaparken Sayın Cemle ortak basın toplantınızda açıklamalarınızı dile getirdiniz ve her iki taraf da 2002 yılının çok önemli bir yıl olduğunu söyledi. Türk tarafı ısrarla müzakerenin başlaması için bir tarih belirlenmesini istiyor, özellikle 2002 yılı içinde bunun yapılmasını söylüyor. Tabiki şu anda evet ya da hayır diyemeyeceğinizi bilemiyorum ancak izlenimlerinizi değerlendirecek olursak, bu yıl müzakerelere başlayabilir miyiz? Yoksa gelecek yıl Yunanistan dönem başkanlığı başlayacak ve birçok insan Türkiye için bunun zor bir dönem olacağını düşünüyor..
Tabiki bunları gözönünde bulunduruyorum ve bunların zaten farkındaydım. Türkiyenin özellikle de müzakerelerin başlaması için bir tarihin belirlenmesini istediğini çok iyi biliyorum. Avrupa Birliğinin görüşü son derece açıktır bu noktada. Bu karar değerlendirmemiz tamamlandığı zaman özellikle de bu değerlendirmemizi yapılan ilerlemeler, ülkedeki ilerlemeler etkileyecektir, bu değerlendirme tamamlandıktan sonra kararımızı vereceğiz. Eğer siyasi kriterlerin yerine getirildiğine inandığımız zaman komisyon tavsiyelerde bulunacak. Ancak şu anda bir tarih veremiyorum ve takvim veremiyorum. Çünkü ben zamana biz karar veremeyiz, zamanlama tamamen Türk hükümetinin elinde ve Türk parlamentosunun elinde. Bunu tekrar tekrar söylüyorum. Biz olumlu bir şekilde tepki göstereceğiz. Türkiye siyasi kriterlerini yerine getirse, ev ödevini yerine getirirse buna biz olumlu bir tepki vereceğiz ve bunların tanımlanması gerekiyor. Bu sürecin hala gelişmekte olduğunu söylüyorum. Bu nedenle de benim tavsiyem şu olacaktır; ele alınması gereken konular üzerine konsantre olunması gerekiyor. Şunu kesinlikle anlıyorum, Türkiye tabiki teşvik edici sinyaller ve mesajlar almak istiyor ve geçen aralık ayında bence son derece cesaret verici bir destek verildi Avrupa zirvesinde, Belçikada düzenlenen zirvede Türkiyeye çok önemli bir destek verildi ve son derece adil bir değerlendirme yapıldığını düşünüyorum hükümet başkanları tarafından. Hükümet başkanları o toplantı sırasında Türkiyedeki siyasi reformlardan memnuniyet duyuyoruz ve Türkiyenin bunları devam ettirmesine destek vereceğiz dediler. Aynı zamanda bu müzakerelerin başlaması bence giderek yaklaşıyor. Bence, benim görüş açımdan bu zaten çok önemli bir destektir. Benim görüşüme göre çok fazla insan, Türkiyede çok fazla insan şunun farkında değildir. Bu Avrupa Birliği açısından son derece önemli bir adımdı. Aslında Sayın Bülent Ecevit bunun hemen farkına vardı ve şunu söyledi ve bunu ilk defa kendisi şöyle demişti; Avrupa Birliği ilk defa böyle bir açıklama yapıyor dedi.
Reform konusuna gelecek olursak, Türkiyedeki reformlara. Bazı koşullar söz konusu, Türkiyedeki bazı kişiler hoşlansa da ya da hoşlanmasa da idam cezası, koşullar söz konusu. Ancak Türkiyedeki bazı kesimler, özellikle de koalisyon hükümetindeki bazı taraflar sizin dikkatinizi çekmeye çalışıyorlar: Özellikle de terörizm nedeniyle özel bir durum olduğunu söylüyorlar ve Türkiyenin yıllardır idam cezasını uygulamadığını, 20 yıldır uygulanmadığını söylüyor. Bütün bunlar neden idam cezası konusunda bu kadar ısrarcı olduğunuzu anlamakta zorluk çekiyor. Size şunu sormaya çalışıyorum; sizce Türkiye bir istisna olabilir mi bu idam cezası açısından terör nedeniyle, ya da en azından bir süre için?
Öncelikle tabiki ansanların hassas olduğu konuları ve ülkedeki hassas durumu anlayışla karşılıyorum. Benim izlanimim özellikle de Sayın Bahçeliyle görüşmemden sonra şunu anladım ki kendisi ve partisi Avrupayla birleşmeye kesinlikle karşı değiller, aksine tam anlamıyla buna destek veriyorlar. Onlar koşulların da ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Ancak onların sorunu demokratizasyon, demokratikleşme süreci değil ya da insan haklarını geliştirmek... Onlar şunu hissediyorlar; bazı insanların bu değişiklikleri kötüye kullanacağını düşünebilirler, siyasi reformları kötüye kullanabileceğini düşünüyorlar. Özellikle de tamamen farklı gündemleri yerine getirmek için, ülkenin bölünmesi için bunu kullanabileceklerini düşünüyorlar. Bu da onların endişesi ve tabiki bunları da gözönünde bulundurmak zorundayız. Ancak bu konuda elimden gelen hiçbir şey olamaz. Çünkü Türkiye bu sorunu nasıl ele alacağına kendisi karar vermektedir. Açıkça tanımlanan bir şey var, süreç başladı ve her şey açıkça belirtilmiştir. Siyasi kriterlerin ne olduğu belli ve bu siyasi kriterler sadece Türkiye için yapılmış ve ortaya konulmuş değil. Bu herkes için bir standart ve bu bir prosedür ve Türkiyenin talebiyle Türkiye diğer aday ülkelerle aynı şekilde muamele görecek. Hiçbir farklılık olmayacak bu mahallede, bunu Türkiye istemişti zaten. Bu nedenle idam cezası sorunu tabiki çok büyük bir önem taşıyor, Avrupa için de çok büyük bir önem taşıyan bir konu. Sadece Avrupa Birliği Türkiyeyle bu konuyu sadece Türkiyeyle tartışmıyor, başka ülkelerle de bu konuyu tartışıyoruz. Hala idam cezasını başka ülkelerle de vukunu tartışılıyor. Ancak bu ülkeler Avrupa Birliğine katılmak istemiyorlar. Bu nedenle onlar için özellikle Avrupa Birliğiyle bu ülkeler arasında büyük bir sorun yaratmıyor. Ancak kesinlikle şundan eminim ki sonunda bir sonuç mutlaka bulunacaktır.
Terörizmden bahsederken aklıma bir başka soru geldi. Avrupa Birliğinin bir terör örgütleri listesi var. Türkiyedeki birçok insan bu PKK ve Türkiyedeki terör örgütlerinin bu listede yer almamasını anlayamıyorlar. Özellikle de yakın ilişkilerden bahsederken, bu birçok insan için anlaşılması son derece zor bir durum, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabiki üye ülkelerin sorumluluğudur bu, bu komisyonun sorumluluğunda değildir. Bu nedenle benim yetki alanımın ötesine geçiyor. Bu konuda bir karar veremiyorum. Bizim yetkimize girmiyor. Tabiki bazı üye ülkelerin hassaslıkları olduğunu biliyoruz ve farklı bakış açıları olduğunu biliyoruz. Özellikle de belirli örgütlerin konusunda farklı görüşler olduğunu biliyorum. Bence bu konunun tartışılması gerekiyor. Özellikle bu ülkelerle, farklı ülkelerle bu konunun tartışılması gerekiyor ve teröre farklı bakış açısı getiren ülkelerle bunu değerlendirmeleri gerekiyor ve bu liste tekrar öyle sanıyorum ki gözden geçirilecektir birkaç ay içerisinde. Hala böylesi bir olasılık var.
Peki Avrupa Komisyonunun görüşü nedir, PKK bir terör örgütü müdür, nedir?
Tabiki bunun yetkilerimizin ötesinde olduğunu söylemiştim.
İsterseniz biraz da Kıbrıs konusundan bahsedelim. Çünkü bu Türkiyenin üyeliği için bir başka koşul, en azından öyel görünüyor Ankaranın bakış açısıyla değerlendirdiğimizde. Şunu sormak istiyorum öncelikle. Özellikle de Güney Kıbrısın üyeliği konusunda bazı açıklamalar yaptınız ve Türkiyedeki birçok insan size eleştirilerde bulundu. Bu şekilde Rum kesiminin her koşulda Avrupa Birliğinin üyesi olacağını söylemeye devam ederseniz ve bunun müzakereleri zorlaştıracağını söylediler.
Bu tamamen bir yanlış değerlendirmeydi. Sözlerim yanlış aktarıldı ve bu ancak ilk defa da olan bir şey değil. Bence bu kasıtlı olarak yapılmış bir şeydi. Her zaman şunu tekrarlıyorum, kararlarımızı söylüyorum, müttesebatımızın ve stratejimizin ne olduğunu söylüyoruz. Biz siyasi bir çözüm buluyoruz. Tercih edilen çözüm bu ve yapılması gereken çözüm bu. Biz bir çözüm istiyoruz ve özellikle de biz bir kararı vermeden özellikle de üyeliğe katılacak ülkeler belirlenmeden önce bir karar vermesini istiyoruz. Ancak siyasi çözüm bir ön koşul değildir. Müzakerelerin sonucunda bir karar vereceğiz ve bütün faktörleri gözönünde bulunduracağız. Şu anda içinde bulunduğumuz durum bu. Şimdi durum bence çok daha büyük bir ilerleme gösterdi. Özellikle de geçtiğimiz yıllara baktığımızda büyük bir ilerleme kaydedildi. Doğrudan görüşmeler başladı ve son derece iyi bir havada başladı bizlerin de görebildiği kadarıyla. Ve gerçekten büyük bir takdirle karşılıyorum bu yapıcı çabaları. Hem Türkiyenin rolünü de büyük bir takdirle karşılıyorum. Şimdi iki lideri, iki toplumun liderlerini kendi işlerini yapmasına izin vermeliyiz, onlara elimizden geldiğince onların istediği ölçüde yardımcı olmalıyız. Ancak müdahale de etmemeliyiz. Herkesin şunu aklında mutlaka tutması gerekiyor; Avrupa Birliği bir genişleme takvimi söz konusu ve bunu değiştirmek söz konusu değil. Çünkü Türk insanlarından bunu anlamalarını istiyorum. Avrupada yaklaşık 100 milyon insan ve bunlar yaklaşık 12 yıldır üyelik söz konusu ve onlar toplumlarında değişiklikler yapmaya çalışıyorlar. Biz hükümetlerin de değişikler yapıp modern demokrasiye geçmeye çalışıyorlar, piyasa ekonomisine, açık toplumlar yaratmaya çalışıyorlar. Ve bu ülkelerin örnekleri, ülkelerde değişikliğin gerçekleşebileceğinin mümkün olduğu... Mesela Polonyanın gösterdiği ilerlemeye bakacak olursak, bu katetmesi gereken yoldan çok daha zor bir yoldu, bu nedenle bunun yapılabileceğini görüyoruz. Ancak insanlara şunu söylemek zorundayız. İnsanlara şunu söylüyoruz; siz her şeyi hazırladınız, her şeyi yaptınız. Ancak beklemek zorundasınız demek zorunda kalabiliriz. Çünkü Sayın Denktaş ve Klerides bir çözüm bulamazsa gerçekten bunu söylememiz, insanlara bunu anlatmak çok zor olacak. Bu nedenle de belirlenen takvimleri değiştiremeyiz. Ancak şu koşullarda müzakerelerin sonuçlanacağını ve kriterlerin yerine getirilmesi sonucunda sona ereceğini söylersek tabiki belirli bir dönem bundan sonra başlayacaktır.
Çok kısa bir soru sormak istiyorum Kıbrıs konusunda. Türk tarafı açıkça şunu dile getirdi. Eğer Rum kesimi Avrupa Birliğine tek başına katılırsa Ankaradan bir karşılık olacağını söylediler. Bu istikrarı, bölgedeki, Akdenizdeki istikrarı ve barışı nasıl etkileyecektir sizce?
Gerçekten bence çok yanlış olacaktır şu anda spekülasyonda bulunmak, senaryolardan bahsetmek son derece yanlış olacaktır. Bu konuyu ele almanın en iyi şekli bence çabaları desteklemek olacaktır. BMnin çabalarını desteklemeliyiz. İki toplumun liderlerine yardımcı olmaya çalışmalıyız. Ortak noktaların bulunmasına yardımcı olmaya çalışmalıyız. Onlara yardımcı olmaya her zaman hazırlıklı olmak zorundayız. Gerektiği zaman onlara yardımcı olmalıyız ancak spekülasyonlar yapmaya başlarsak ne olacak ya da böyle mi olacak dersek bence çok daha zor bir durum yaratırız ve bu da yardımcı olmayacaktır. Benim mesajım Kıbrısa şu olacaktır; katılım yani birleşmiş bir adanın birliğe katılımı her iki toplum için de en iyi çözüm olacaktır ve onların bir arada yaşamasının, barış içinde, istikrar içinde yaşamalarının, gelecekler için yaşamaları için en iyi garanti verecek durum olacaktır ve her iki toplum da bence böylesi bir durumda Avrupa Birliğine katılımın faydalarından fayda sağlamayı sağlayacaktır.
Spekülasyonlardan bahsedilmişken, Türkiyenin 19 Marta kadar bazı koşulları yerine getirmesi gerektiğini biliyoruz. Ulusal programda bunlar belirtilmişti. Dünkü toplantılarınız ardından, Ankarada yapılan toplantıların ardından sizce Türkiye bu taahhütleri Mart ayının 19una kadar yerine getirmeyi başarabilecek mi?
Siz kısa dönemli önceliklerden bahsediyorsunuz katılım ortaklığında yer alan. Şu ana kadar değerlendirmelerimizi tamamlamadık bu konuda. Türkiyenin neler yaptığını ve çabalarını, nelerin başarıldığını henüz değerlendiremedik. Bu nedenle şu anda cevap vermek için çok erken olduğunu düşünüyorum. Bence ancak büyük bir olasılıkla her şeyin tamamen yapıldığını söylemek çok dah doğru olmaz herhalde. Bunun doğru olmadığını biliyoruz. Birçok aday ülkede aynı koşullar geçerliydi. Bu nedenle durumu değerlendireceğiz, gözden geçireceğiz. Ve 19 Marttan sonra bu konuyu tartışacağız, değerlendirmeye çalışacağız. Ve Türkiyedeki yetkililerle bu konuyu gözönünde bulunduracağız. Onlarla tartışacağız. Ve yılın ilerleyen günlerinde katılım ortaklığının yeni bir versiyonu da hazırlanacaktır diye düşünüyorum. Kesinlikle şunun çok iyi farkında olmak zorundayız, nitelik ve hırs çok önemli. Özellikle de bu sürecin işlevi niteliği ve hızdır. Sadece Türkiye için de geçerli değil bu her yerde ancak özellikle Türkiyeyi de ve çoğunlukla ev ödevlerini yerine getirip getirmemeye bağlıyorum. Bu nedenle sürecin zamanlaması bizim elimizde değil. Sürecin zamanlaması, geçerli olan zamanlama Türk insanlarının, Türk hükümetinin elinde ve Türk parlamentosunun elinde.
Sayın Verheugen, son bir sorum olacak. Mart ayının başında komisyonun ilk toplantısı düzenlenecek. Bunun önemini ve bunun Türkiye için anlamı ne olabilir bu toplantının?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum, şundan büyük bir memnuniyet duyuyorum; Türkiye konvansiyon çalışmalarına katılacak. Eşit, diğer ülkelerle birlikte eşit yöntemlerle ve koşullarla bu konvansiyona katılacak. Avrupa Birliği, Türkiyenin adaylığını son derece ciddiye aldığını gösteriyor. Türkiye üye ülkelerle, diğer aday ülkelerle tartışmalara katılacak bu konvansiyon sırasında. Avrupa Birliğinin geleceğini tartışacak, yapısını, mimarisinde çalışacak. Ve stratejilerini tartışacak. Bence Türkiyenin katılımı ve katkıları çok büyük bir önem taşıyacak bu konvansiyon açısından. Bu hafta içerisinde bunu zaten gördük. Türkiyenin nasıl bir katkıda bulunacağını hepimiz hep birlikte gördük. Türkiye bu düzenlenen forumla, İstanbulda düzenlenen forumla İslam ülkeleriyle Avrupa Birliği arasındaki diyaloğu kurmaya çalışan bu forumla şunu çok iyi göstermiştir; Türkiyenin bir girişimde bulunduğunu gördük bu forumun hazırlanmasında. Bütün bunlar şunu gösterdi; Türkiye sunacak Avrupa Birliğine özellikle de Avrupa Birliğine katkıda bulunacak çok fazla katkısı bulunuyor. Ve konvansiyon içerisinde de Türkiyenin açıkça katkıda bulunabilir. Ve dinin bizleri bölmemesi gerektiğini, kültürün bizi bölmemesi gerektiğini, ortak değerlerimiz olduğunu son derece iyi göstermiştir. Ve bu nedenle de ortak bir yapı kurmamız ve birlikte yaşamanın yollarını bulmamız gerektiğini gösterdi.
Çok teşekkür ederiz Sayın Verheugen. Konuğumuz Avrupa Birliği Komisyonunun Genişleme Sürecinden Sorumlu Üyesi G. Verheugendi.
|
|