|
Derviş: Bunalımlı günler geride kaldı Toskay: Doların düşmesi olumsuz olur IMF'nin Türkiye toplantısı kesinleşti Ocak'ta ihracat Aralık'a göre % 1.17 düştü TOBB'dan TL'de aşırı değerlenme uyarısı TOBB: Bankaların KOBİ'lere tutumu kötü TOBB: Küreselleşme için reform şart |
|||
Hisarcıklıoğlu, Adana HiltonSA Otelinde devam eden Sanayi Odaları 5. Konsey Toplantısındaki konuşmasında, ekonomik krizle ilgili her zaman kullanılan veriler ve istatistiklerin, krizin yarattığı yıkımı yeterince ortaya koyamadığına işaret ederek, bu kez Türkiyenin bugün içinde bulunduğu durumun tablosunu, her zamankinden farklı göstergelerle çizmek istediğini söyledi. YIKIMIN ÖLÇÜSÜ ÇOK BÜYÜK Geçen yılın getirdiği yıkımı anlatmak standart iktisadi göstergelerle mümkün olmamaktadır diyen Hisarcıklıoğlu, şöyle konuştu: Örneğin; TBMMye alınacak olan 10 kişilik uzman yardımcısı kadrosu için hepsi çeşitli üniversitelerin hukuk, iktisat, işletme, maliye bölümlerinden mezun tam 2 bin 500 kişi başvuruda bulunmuştur. Kriz sebebiyle abonelerin isteği üzerine yaklaşık 1.5 milyon telefon, 15 bin kablolu TV aboneliği iptal olmuştur. 1.5 milyon kişi işsiz kalmış, vatandaşlarımız bir nebze olsun ucuza ekmek alabilmek için sabahın ayazında halk ekmek büfeleri önünde kuyruklar oluşturmuşlardır. Bankada 200 milyar lira ve üzerinde mevduatı olanların sayısı 35 binlerden 27 bin civarına düşmüştür. Aralık 2000 tarihinde yabancı para cinsinden mevduatın, toplam mevduat içindeki payı yüzde 47.5 iken, Eylül 2001 tarihinde bu oran yüzde 62.3e ulaşmıştır. Hisarcıklıoğlu, aynı dönemde tüketici kredilerinin yarı yarıya düştüğünü ve 2 katrilyon lira civarına gerilediğini, işsizliğin, artık vasıflı işgücünün de önemli bir yüzdesini etkilediğini belirterek, Belki daha önemlisi, uzun dönemli işsizlik evlerimizin kapısını çalmıştır dedi. KRİZ EKSİKLİKLERİ ORTAYA ÇIKARDI Yaşadığımız iki büyük kriz, varolan eksikliklerimizi bütün açıklığı ile ortaya çıkarmıştır diyen Hisarcıklıoğlu, bu eksikliklerin başında ise kriz yönetimi, kısa vadeli düşünme alışkanlığı, stratejik yaklaşım eksikliği, geçici iyileşmenin yaratığı yanılma ve eski kötü alışkanlıklara geri dönüş olduğunu söyledi. Hisarcıklıoğlu, radikal çözümlere karşı güçlü direniş, kötü kamu yönetimi, idari reformun gerçekleştirilmemesi, yapısal değişim ve dönüşümün yapılamaması, temel politikların katılımcı yöntemle belirlenmemesi, vergi reformu yapılmaması ve zihniyet değişiminin gerçekleştirilememesinin de diğer eksiklikleri oluşturduğunu belirtti. Hisarcıklıoğlu, şöyle devam etti: Türkiyenin yönetim sisteminde alınan hatalı bir karardan dönmek, kararı almaktan da zor olduğu için karar süreci katılımcı ve şeffaf olmalı, alınan kararların sonucunun neler olabileceği öngörülerek hareket edilmelidir. Bu nedenle, 8 aydır toplanmayan Ekonomik Sosyal Konseyin, artık toplanması için çaba sarfediyoruz. Kamuda ve ekonomi yönetiminde böylesine önemli kararların arka arkaya alındığı bir dönemde ekonomik sosyal konsey işlemeyecekse, ne zaman işleyecek? Sanayici elektrik fiyatından dertli HERŞEY BÜYÜMEYE BAĞLI Hisarcıklıoğlu, 2002 yılında hükümetin, Uluslararası Para Fonuna (IMF) vermiş olduğu taahhütlerden de anlaşılacağı üzere, kamu harcamalarının kesilip, gelirlerinin artırılması hedeflendiğinden, Türkiye ekonomisinin büyümesinin tamamıyla özel sektörün büyümesine bağlı olacağını söyledi. Rifat Hisarcıklıoğlu, şunları kaydetti: Ekonomi yönetimi, başlarda kriz yönetimi konusunda başarılı olmadığı için ekonomik bunalım derinleşmiş ve krizden çıkış gecikmiştir. Krizin en derin noktalarına gelinmesiyle beraber, toplumun çeşitli kesimlerinden yükselen feryatlara kulak verilir olmuştur. Gecici iyileşmenin yarattığı yanılmalara kapılarak, eskinin kötü alışkanlıklarına geri dönüşe olanak tanımamalıyız. Olaylara kısa vadeli değil, stratejik açıdan yaklaşmalı ve gerekli olan radikal adımları süratle atmaktan kaçınmamalı, hükümeti bu yönde adım atmaya teşvik edici olmalıyız. Ülkemiz, geri dönüşü çok ağır olacak bir değişim ve dönüşüm süreci içine girmiş bulunmaktadır. Yapısal reform sürecinde, direnç gösteren kesimlerin başarılı olmasını engellemek için güçlerimizi birleştirerek mücadele etmeliyiz.
ÇOLAKOĞLU: İYİMSERLİĞE NEDEN YOK Sanayi Odaları Konsey Başkanı Kemal Çolakoğlu da, Türkiye ekonomisindeki kötümser bekleyiş sona erse de, üretim için henüz iyimserliğe neden olacak bir gelişme bulunmadığını ifade ederek, bunun için reel sektörün önünün açılmasının zorunluluğuna dikkati çekti. Konsey ve Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Başkanı Kemal Çolakoğlu, toplantının açılışındaki konuşmasında, Şubat krizinden bu yana, finans sektörünün çöktüğünü, sanayi sektörünün durma noktasına geldiğini, yatırımların sıfırlandığını, istihdamın büyük kayıplara uğradığını ve yüzde 100ü aşan devalüasyona karşılık, ihracatta yüzde 10luk bir artış olduğunu anlattı. Çolakoğlu, Türkiyenin globalleşen dünyada yerini almak zorunda olduğunu belirterek, Dünya bir taraftan globalleşirken, diğer tarafta, NAFTA, EFTA, Pasifik Birliği, Avrupa Birliği (AB) gibi kamplaşmalarla sanki parsellenmektedir. Türkiye bu yeni dünya düzeninde kendine en yakın kesim olan Avrupa Birliğinde yerini almak zorundadır dedi. Kemal Çolakoğlu, şöyle devam etti: Ekonomide kötümser bekleyiş sona erse de üretim için henüz iyimserliğe neden olacak bir gelişme yoktur. Faiz yükü yine çok yüksek düzeylerde seyretmektedir. Ek kredi kaynağı ve ABD görüşmeleri ile döviz üzerindeki baskı kalkmış, şimdi de geçmiş dönemleri aratan, ihracatçıyı zora sokan kur makası yeniden ortaya çıkmıştır. Bankaların zora düşmüş firmalarla olan sorunlarının çözümü için öngörülen yeni düzenlemeler ise gündemde yerini henüz almamıştır. Başta Halk Bankası olmak üzere tüm bankalar, kriz öncesi olduğu gibi, üreten kesime vermesi gereken hizmete devam etmeli, faiz oranları düşürülmeli, Halk Bankasının gaddar uygulamalardan vazgeçmesi sağlanmalıdır. Ülkemizin kaynaklarının kıt olduğunu biliyoruz. Bunlarla birlikte, IMF ile de anlaşarak, sanayi üzerindeki, vergi, sosyal güvenlik, enerji yüklerinin mutlaka azaltılması gerektiğine inanıyoruz. PAKET DÜŞ KIRIKLIĞI YARATTI Çolakoğlu, üretimin, ülke gündeminin olmazsa olmaz ve değişmez maddesi olması gerektiğini belirterek, bu bağlamda, geçen yılın sonunda hükümetin TOBB ile birlikte açıkladığı reel sektör paketinin sonuçta hayal kırıklığı yarattığını söyledi. Paketin somut maddelerinden biri olan teşvik belgelerinin uzatılması konusunun henüz gerçekleşmemiş olmasından yakınan Çolakoğlu, bunun önemli bir eksiklik olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti: Reel sökterin kredilendirilmesi, yarım kalmış yatırımlara destek verilmesi, firmaların bankalara olan borçlarını satın alacak (Varlık Yönetim Şirketinin kurulması, yatırım, üretim ve istihdamın desteklenmesi konusunda tatmin edici, ümit verici herhangi bir faaliyette bulunulmamıştır. Bu durum, pakete olan güveni sarsmış, daha önemlisi, paketi açıklayan taraflardan olan TOBBu kamuoyu önünde taahhüdün kefili durumuna sokmuştur. Tanrıkulu: Canlanma ilk çeyrekten sonra Çolakoğlu, reel sektörün gözardı edildiği konulardan birinin de elektrik enerjisi tarifeleri olduğunu belirterek, Türk sanayii rakipleri arasında en pahalı elektriği kullanmaktadır. 2001 Ocak ayı ile 2002 Ocak ayı arasındaki elektrik enerji fiyatı artışı yüzde 120 olmuştur dedi. Kemal Çolakoğlu, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) verilerine göre, Türkiyede sanayiye kullandırılan elektrik fiyatlarının İsveç, ABD, Danimarka, İngiltere, Yunanistan, Hollanda, İspanya, Belçika, İsviçre ve Polonyadan daha pahalı olduğunu söyledi. Çolakoğlu, durum böyle iken, başta rüzgar enerjisi üreten tesisler olmak üzere yap işlet devret sistemi ile üretilecek enerji yatırımları için izin beklendiğini anlattı. İŞ GÜVENCESİ TEHLİKE YARATIYOR İş Güvencesi Yasa Tasarısına da değinen Çolakoğlu, Türkiyede istihdam yaratmak ve işyerlerinin varlığını devam ettirmenin en önemli amaçları olduğunu belirterek, şöyle devam etti: Ekonominin bu çok zor günlerinde, iş barışı da bir o kadar önemlidir. Dikkat edilirse, hem 1994, hem de 2001 krizinde, işçi ve işveren kesimleri işyerlerinin devamlılığını sağlamak için sıkıntıları paylaşmakta, büyük bir müşterek gayret örneği vermişlerdir. Hal böyle iken, gündeme getirilen ve ısrarla gündemde tutulan İş Güvencesi Yasa Tasarısı, iş barışının önünde büyük bir tehlike olarak durmaktadır. İş Mahkemelerinin dava kapasiteleri ortada iken, kıdem tazminatı devam ederken, çıkarılmak istenen bu yasa, işyerlerimizi büyük sıkıntılara sokacaktır. Bu durumda, belki de işyerlerimizin anahtarını, en büyük üretici Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürke Anıtkabirde teslim etmek zorunda kalacağız. ÇAĞLAYAN: ULUSAL SERMAYE KAYBOLUYOR Ankara Sanayi Odası Başkanı Çağlayan da , krizi en derinden sanayicinin yaşadığını, ekonominin kural ve kaidelerinin bulunduğunu, bu nedenle de konuya duygusallık katmamak gerektiğini belirterek, Ancak, Türkiye ulusal sermayesini kaybetmek üzere. Çağdışı, sanayici ve yatırımcıyı düşman gören mevzuatla büyüme olmaz dedi. Büyüme için öncelikle uygun ortamın yaratılması gerektiğini kaydeden ve Kendimizi kandırmayalım uyarısında bulunan Çağlayan, şöyle devam etti: Kötüye gidiş durdu. Moraller biraz daha iyi. Bir kaza atlatıldı. Kazanın şokundan yavaş yavaş çıkıyoruz. Yine sorunlar var. Ancak, rehavete kapılmadan aynı hızla devam etmeliyiz. 2002 yılı 2003 ve sonrasının temeli olacak. İnanıyorum ki; Türkiye bu krizi çok kısa sürede atlatacaktır. Bu işi Türkiye olarak çözmeliyiz. İş alemi, işçisi, sanayicisi, siyasetçisi, demokratik kurum ve kurumlarıyla çözmeliyiz. Çağlayan, bürokratik sorunların çözümlenmesi konusunun beklemeye tahammülü olmadığını belirtti ve ayrıca, İş Güvencesi Yasa Tasarısının uygulamaya konulmasının sanayici açısından sıkıntı yaratacağını, bu konuda da düzenlemeye ihtiyaç bulunduğunu sözlerine ekledi. KAVİ: ARAŞTIRMAYA AĞIRLIK VERİLMELİ İstanbul Sanayi Odası Meclis Başkanı Hüsamettin Kavi ise konuşmasında Avrupa Birliği (AB) Bilim ve Teknoloji Geliştirme Çerçeve Programları ile araştırma-geliştirme (AR-GE) uygulamaları konusunda bilgi verdi ve Türkiyenin de bu yöndeki girişimlere yoğunluk kazandırmasının gereğine dikkat çekti. Programlarının çerçevesinin araştırma sonuçlarının toplumsal faydaya dönüştürülmesini, dolayısıyla küçük ve orta boy işletmeler (KOBİ) de dahil olmak üzere sanayi kuruluşlarının araştırmaya aktif katılımını ve bunun katma değerle sonuçlanmasını gözettiğini anlatan Kavi, şöyle konuştu: 2003-2006 yılları arasında uygulanacak olan ve bütçesi yaklaşık 17 milyar Euro olarak planlanan 6. Çerçeve Programına Türkiyenin tam katılımı olduğunda, yaklaşık 350 milyon Euro katılım payı ödenmesi gerekmektedir. Bunun karşılığında Türk sanayisi ve araştırma kuruluşları ayrılan fondan proje desteği alabilecekler, AB araştırma sonuçlarından üye ülkelerle aynı koşullarda yararlanabilecekler. Türkiyenin bu programa katılması gereklidir. Bu, ABye üyelik yönünden de önemli bir adım olacaktır. Katılmamak ise özellikle sanayimizin rekabet gücü açısından geri kazanılamayacak zaman ve kaynak sorununa yol açacaktır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||