|
Farklı bir küreselleşmeyi savunanların yükselişi, gezegenin iktisadi hükümdarlarında “kangren” etkisi yarattı. Dünya Ekonomik Forum (WEF) artık etki altında; son yıllarda tartışılan konular Seattle, Nice ve Prag’daki göstericilerin taleplerini yansıtıyor. Geçen sene, zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumun kapatılması tartışıldı. “Yardımcı oyuncular” listesi genişletildi; Davos toplantılarının ana organizatörü Klaus Schwab geçen seneki zirveye “gelişmekte olan” ülkelerin liderlerini davet ederken, aynı zamanda, sivil toplum kuruluşlarıyla flört etmeyi de uygun gördü.
Elbette, Kuzey’in siyasi liderleri ve çok uluslu şirketlerin patronları ultraliberal küreselleşmenin aşırılıklarından yakınanların çağrılarına pek itibar etmediler, ancak, “anti” olarak tanımlananların hayaletleri çok geçmeden WEF koridorlarında dolaşmaya başladı. 1997’deki Asya krizi ile 1998 yılındaki Brezilya ve Rusya bunalımları, 1999’daki Dünya Ekonomik Forumu sırasında ultraliberalizmin “şakşak”çılarının bir nebze “pişmanlık” ifade etmesi sonucunu doğurdu. Davos kulübü mensupları, açık bir şekilde ifade edilmese de, küreselleşmenin bir düzenleme gerektirdiğini kabul etmek zorunda kaldılar. Reaganizmin düşüşünü takiben devletin sivil toplumun düzenleyicisi olarak toprağa gömülmesinin ardından, “küresel liderler” globalleşmenin zararlarını sorgulamaya başladılar. Elbette ki, şirketlerin kar amaçlı kuruluşlar oldukları yadsınmadı, ancak, “sosyal düzenleyicilik” gibi başka işlevlerinin olabileceği de vurgulanmaya başlandı.
Katılımcılarının ekonomik güçleri itibariyle Davos, “egemenler”in kulübü olma niteliğini sürdürüyor. Ancak, topla oynayan; yani tartışmaları, akıl yürütmeleri, bir başka deyişle küreselleşme üzerine düşünmeyi yönlendiren Porto Alegre... Küresel düzeni tek başlarına belirleyenler konumlarını meşrulaştırmak zorundalar. Bu durum yalnızca Davos için değil, küreselleşmenin diğer tapınakları için de geçerli. Gerek insanlar arasında, gerekse uluslararası düzlemde gelir dağılımı sorunu; IMF, OECD, Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankası nezdinde tartışılıyor. Kendilerine eleştiriler yöneltilen bu uluslararası kuruluşlar, küreselleşme aleyhtarı hareketlerin protestolarına yanıt niteliğinde mesajlar veriyorlar.
Dünya çapında eşitsizlikler 20. yüzyıl boyunca gittikçe derinleşti. 1999 yılında, dünya nüfusunun en zengin yüzde 5’inin geliri en fakir yüzde 5’in 80 katı kadardı. Bu oran, 1960’da ise yalnızca 30’du! Şirketlerin acımasız ekonomi politikaları Porto Alegre’nin gündemiyle örtüşürken; Danone, Moulinex, Enron ve Swissair gibi firmaların yaşadıkları zorluklar, bu şüpheli kapitalizmi sanık koltuğuna oturtuyor.
Lionel Jospin dün Ekonomik ve Sosyal Konsey’de küreselleşmenin bir düzenlemeye tabi olmasının gerekliliğini savundu. Artık, bir tarafta erdemli küreselleşmeciler görüntüsü sergileyen uluslarötesi şirket patronları, öbür tarafta da sorumsuz ve gerici “anti-küreselleşmeciler” yok. Dünün basit indirgemeciliği günümüzde geçerliliğini korumuyor.
Fransızca’dan çeviren: Burak Cop
|
|