|
|
Her şeyden önce TL gerçek anlamda konvertible bir para değil. Dolayısıyla değerini kurlarla değil, reel faizle ölçmek gerekir. Bunu bir kenara koyup, sanki tüm ekonomik gelişim TLnin aşırı değerlenmesinden dolayı tıkanıyormuş havası basılan konuya dönelim: 1- Türkiyenin GSMHsı (2001 tahmini) 150-160 Milyar USD civarındadır. Bu mertebeye ulaşmada 45-50 milyar USD ithalatı dikkate aldığınızda, ekonominin neredeyse yüzde 30a yakın dış alem girdisi kullandığı görülmektedir. 2- Bu bağ, ülkedeki enflasyonu oluşturan üç unsurdan birinin en önemli etkenidir. Bilindiği gibi, ülkemizde enflasyon a- Maliyet enflasyonu (ithalat kaynaklı), b- Talep enflasyonu (borçlanma kaynaklı) ve c- Beklenti enflasyonu (güvensizlik kaynaklı) olarak üç parçalı durumdadır. 3- Beklenti enflasyonu özellikle son 15 yıldır kemikleşmiş yapısını sürdürmektedir. Maliyet ve talep enflasyonları ise sırayla etkenlik birinciliğini işgal ettiklerinden ülkede enflasyon bir türlü amaçlanan seviyeye inememektedir. Bunun en bariz örneği 2000 yılında yaşanmıştır. Kur TCMB tarafından baştan fiyatlandırıldığı halde beklenti enflasyonunun düşmesine dayanan faiz düşüşüne, maliyet enflasyonun kontrol altına alınmasına rağmen, talep enflasyonu yüzünden enflasyon inişi yavaş kalmıştır. 4- Hal böyle iken, TLnin USD karşısından değerlenmesi maliyet enflasyonu baskısını azaltmak, dış borcun Hazineye olan menfi finansman etkisini düşürmek ve bu yolla kamunun borçlanma gereksinimi azaltmak şeklinde oluşan olumlu unsurları çok net görülememektedir. 5- TLnin USD karşısında değer kaybetmesi, döviz kazandırıcı alanların daha fazla döviz, ama esas itibariyle ondan çok daha fazla TL yaratmasını sağlamak ve piyasada oluşan TL likidite fazlası tüketim-üretim-yatırım fonksiyonlarını hızlandıracağı sonucu ise çok fazla ön plana sürülmektedir. 6- Ancak yüksek değerli TL dış ticaret açığını yaratırken, düşük değerli TL talep enflasyonunun yükselmesine (maliyet enflasyonunun düşmesi ile), kamunun borçlanma gereğinin yükselmesi ve piyasada ki fazla TL likiditesi ile daha rahat borçlanmasına ve dolayısıyla kamu harcamalarının kontrol altına alınmasını zorlaştırmaktadır. 7- Ülke ekonomisinin ve ondan da öncelikli hale getirilen borçların döndürülmesi için gereken ek kaynağın adresi olan dış borçlanma ve döviz kazancı yanında nedense yabancı sermaye ve yurtiçi üretim maliyetlerinin kontrolü söz konusu edilmemektedir. 8- Bir ihracatçı firma daha çok kazanmak için kurun yükselmesini talep etmekte, ancak maliyet kontrolü ve bu alandaki verimliliğin yükseltilmesi çalışmalarına kaynak ayırmamaktadır. 9- İhracata dayalı yabancı sermaye yatırımları için gereken ortam bir türlü sağlanamamaktadır. 10- Tüm bu gerçekler ortada iken ve dalgalı kur sistemine geçildiği halde ticari faaliyetlerinde dövizli işlemler önemli bir pay tutan şirketlerin bu alandaki muhtemel ve beklenmedik risklerle öngörü yoksunluğunu hedging sistemi ile bertaraf etmeye çalışmamakta, onun yerine Kura müdahale edin yoksa ihracat durma noktasına gelecek feryatları yükselmektedir. 11- Sonuçta ihracat yapanlar uluslararası pazarlara göre daha pahalı ve kalitesi düşük olarak ürettikleri malı TL nin değer kaybı ile ucuzlatarak satmayı bir pazarlama mucizesi olarak ortaya koymakta ama öte yandan kamu kesimi GSMHnın neredeyse yüzde 30u olan Türkiyede bu ağırlığından kaynaklanan olumsuz etkilerin sürekliliğini ve derinleşmesine de çanak tutmaktadırlar. 12- Burada önemli olan dış rekabetin hangi araçların öncülüğünde sağlanacağının tespit edilmesidir. Devamlılık, satış sonrası hizmet ve kalite güvencesi sağlanmış bir mal veya hizmetin reel katma değer yaratacak bir maliyet - fiyatlama politikası altında ihraç edilmesi ile vur-kaç yada sat-unut taktiği ile iç pazarda yer bulamayan kalite ve satış sonrası hizmet yoksunluğu altında kontrolsüz bir maliyet ve fiyatlamaya sahip malın sırf, hedef ülkedeki ikame maldan yüzde 20-30 daha ucuz olduğu için ihraç edilmesi arasında ciddi bir seçim yapmak gerekmektedir. 13- Bu seçim ihracatın devamlılığı ve artış istikrarını da yakından ilgilendirecektir. Mal veya hizmetine güvenen hiç bir ihracatçı için kurun seviyesi önem taşımamaktadır. 14- Hele ki, yılık ithalatının neredeyse yüzde 80-90 arasında hammadde ve ara malı ile yatırım mallarından oluşan ithalatımız gerçeği ortada dururken, bu ithalatın pahalılaşması sonucunda oluşacak maliyet şişkinliği, yurtiçi fiyat hadlerinin yurtdışına kabul ettirilmesinde nasıl bir etkiye sahiptir, bunu da iyi düşünmek gerekir. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||