Konu:
Kıbrıs'ta Kayıplar Tartışması
Konuk: Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim
Üyesi Doç. Dr. Hasan Ünal
Erdoğan Aktaş:
İyi günler. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş
ile, Rum Yönetimi Lideri Glafkos Klerides kayıplar konusunu görüşmek üzere
bugün Lefkoşa'da biraraya geldi. Kıbrıs'taki kayıplar tartışmasını ve
iki liderin görüşmesini Yakın Plan'a alıyoruz. Denktaş ve Klerides, kayıplar
konusunda, danışmanlarına talimat vererek dosyaların hazırlanması için
çalışma başlattı. Görüşmelerde Denktaş ve Klerides'in, kayıpların bulunmasına
yardımcı olmak koşuluyula ellerindeki bilgileri paylaşma kararı aldıkları
öğrenildi.. Önce 28 yıldır tartışılan ve özellikle Rum kesiminin üzerinde
ısrarla durduğu kayıplar meselesini anlatan haberimize bakalım, ardından
konuğumuzla bu konuyu Yakın Plan'a alacağız..
"Kıbrıs'ta
iki tarafın yeniden başlayan diyaloğu sonucu Rum Lideri Glafkos Klerides
ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş geçen aydan
bu yana üçüncü kez görüşecekler. Tarafsız bölge Yeşil Hatta gerçekleşecek
buluşmanın gündemi "kayıplar sorunu" olarak açıklandı. Kayıplar
sorununun tam 28 yıllık bir geçmişi var. Türk askerinin 1974'te Kıbrıs'a
çıkartması sırasında güvenlik gerekçesiyle bazı Rum savaş esirleri Türkiye'ye
gönderilmişti. Rumlar gerginliğin sona ermesinin ardından Türkiye'ye gönderilen
Rum askerlerinin geri gelmediğini ve çatışmalar sırasında da birçok Rum
askerinin kaybolduğunu iddia etmişti. Rum tarafının iddiasına göre 1974'te
kaybolanların sayısı bin 619. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ise savaş
esirlerinin daha sonra iade edildiğini ve Rum kesiminde salıverildiklerini
açıkladı. Türk tarafı, yıllarca Rum kesiminin tezinin hiçbir kanıta dayanmadığını
savundu. Kuzey Kıbrıs Türk kesiminin tezi; Türk askerinin çıkartmasından
hemen önce Yunan cuntasının adadaki uzantısı Samson tarafından gerçekleştirilen
darbe sırasında hayatını kaybeden birçok Rum'un da, daha sonra kayıplar
listesine eklendiği şeklinde. Bu teze göre Yunan cuntasının darbesi sırasında
öldürülen yüzerce Rum toplu mezarlara kimlikleri belirlenmeden gömülmüş
ve bir daha mezarlarda kimlik belirleme çalışmaları yapılmamış. Olayın
diğer tarafına baktığımızda, 1963 - 1974 yılları arasında Kıbrıs Rum ordusu
ve polisi tarafından tutuklanan ve kaybolan Kıbrıslı Türkler'in sayısı
803. Adadaki karşılıklı suçlamalar yıllarca devam etti ve kayıplar konusunda
hiçbir bir gelişme kaydedilemedi. Sorunun giderilmesi için kurulan "kayıplar
komitesi" de çare olmadı. Komite 14 yıldır tek bir davayı bile halledebilmiş
değil.. ."
Erdoğan Aktaş:
Kayıp tartışmasının, Kıbrısta'ki anlaşma sürecinde ne derece önemli
olduğunu ve tabi bu konunun tarihsel boyutunu, telefon hattındaki konuğumuz
Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç.
Dr. Hasan Ünal'la konuşacağız. İyi günler Hasan Bey.
Hasan Ünal: İyi
günler efendim.
Erdoğan Aktaş:
Efendim adadaki anlaşma sürecinde bu konuya, bugün iki liderin masaya
yatırdığı, konuştuğu ve konuşmaya da devam ettiği konu ne denli önemli?
Hasan Ünal: Bu
Rumlar tarafından çok önemli hale getirilen büyük ölçüde de yapay bir
konu. Çünkü Rumlar yaklaşık bin 600 kişininkayıp olduğu iddiasını sürdürüyorlar.
Türk tarafının tezleri de sizin az önceki vtr'de ortaya koyduğunuz gibi
bu kayıt dışılığın aslında Türk tarafıyla alakalı olmayan bir kayıt kişiler
konusu olduğu büyük ölçüde. Çünkü yani Rum tarafında kayıp kişiler mevzuu
var hakikaten ama bunlarla Türk tarafının bir alakası olmadığı anlaşılıyor.
Çünkü Türk tarafı, yani 20 Temmuz'da yapılan birinci çıkarma, orada ikinci
askeri harekat sırasında Rumlar'dan ve Rumlar'ın verdiği zaiyatı, yani
öldürülen ve yaralanan bütün herkesin sonuçlarını, durumlarını, cenazelerini
her şeyini Türk tarafı karşı tarafa teslim etmiş durumda. Az önce sizin
gene vtr'de söylediğiniz gibi de Türkiye'ye geçici bir süre getirilmiş
olan savaş esirleri de daha sonra süratle bölgelerine intikal ettirilerek
karşı tarafa teslim edildi. Şimdi dolayısıyla Türk tarafı açısından bakıldığında
bir kayıt kişiler sorunu yok adada. Fakat Rum tarafı açısından şöyle bir
kayıt kişiler sorunu var; hakikaten ortada kayıp insanlar var. Ama bu
kayıpların Türk tarafının, bu kayıpları Türk tarafının saklaması mümkün
değil. Yani Rum tarafında uydurulan şeylere göre, mesela işte bu Türkiye'ye
getirilmiş birtakım insanlar, zorla evlendirilmiş, burda çoluk çocuk sahibi
olmuş. Bilmem Sivas'ın Kayseri'nin bilmem ne köylerinde Müslüman olmaya
ve çoluk çocuk sahibi olmaya zorlanmışlar, bunlar hikaye tabi. Hatta bu
kayıt kişilerin ailelerinin çocuklarının bir kısmı işte Londra'dan filan
babalarından mektup alıyorlar bazen. Güya işte bilmem hangi köyde yaşayan
bu kişi bir mektup yazıyor, orda geçen bir turiste veriyor, turist Londra'ya
götürüyor, ordan postalıyor falan.. Bu konuyu canlı tutmaya çalışıyorlar.
Şimdi burdaki mesele şu; yani Rum tarafı niye bu konuyu canlı tutmaya
çalışıyor sorusunun cevabı şu ve kendi iç politikaları açısından önemli..
Şimdi bu insanların Kıbrıs'ta meydana gelen darbe sırasında öldürüldükleri,
darbeyi müteakiben de bu öldürülme faaliyetlerinin, toplu katliamların
devam ettiği anlaşılıyor. Yani Samson taraftarlarıyla Makaryos taraftarları
arasındaki çatışmalarda epey bir insanın öldürüldüğü, bunların toplu mezarlara
gömüldüğü anlaşılıyor. Hatta 1974'te Türkiye'nin yaptığı çıkartma harekatından
hemen sonra Makaryos'un tekrar gelip Cumhurbaşkanlığı'nı güneyde almasının
üzerine o zamanki Rum basınında epeyce de şey var. Mesela o zaman işte
birtakım papazlar var, bu toplu katledilen insanların kendilerine topluca
gömülmelerini sağlaması için baskı yapıldığı yönünde açıklamaları var.
Keza gene görgü şahitleri var. O iç kızgınlıkla Rumlar, yani Yunanistan'daki
askeri cuntayı ve Samson taraftarlarını suçlamak için bu tür açıklamalar
da yapmışlar. Ama daha sonra bunlar büyük böyle bir pişkinlikle bütün
bunların üzerine set çektiler. Sonra sanki bunları Türkiye bir yerlerde
gizliyormuş gibi. Yani şimdi düşünün Türkiye ne diye 60-70 milyonluk bir
ülke bin 600 kişiyi Anadolu'ya getirsin, bir yerlerde zorla Müslüman yapsın,
zorla evlendirsin filan. Yani buna ihtiyacı mı vardır. Bunun hiçbir mantığı
yok dolayısıyla. İkincisi Türkiye, diyelim ki savaşta öldürdüğü insanları,
yani normal Cenevre hukuku, Cenevre Sözleşmesi çerçevesinde Rum tarafından
olan zaiyatın da hesabını vermiş karşı tarafa. Yani şu kadar insan şu
şekilde öldü veya yaralandı. Veya cenazesi burda, veya durumları bu, bu
şekilde diye tespit edip vermiş karşı tarafa. Yani diyelim ki daha fazla
birkaç yüz kişi daha fazla vermekten niye çekinsin ki Türkiye.. Yani çünkü
Cenevre sözleşmesi, Cenevre hukuku çerçevesinde olup biten bir savaştır..
Dolayısıyla bunu bu Rum tarafının bir iç sorunu. Nitekim geçtiğimiz haftalarda
Yunan televizyonlarında bir program yayınlandı. O programda da şöyle bir
hadise olduğunu ilk defa deşifre ettiler. Mesela 20 Temmuz çıkarması başladığı
günlerde Yunanistan'dan Avrupa Birliği'ne gönderilen bazı askeri birliklere
ordaki hava savunma birlikleri, Kıbrıs'ın hava savunma birlikleri ateş
açıp Yunan uçaklarını düşürmüşler, birden fazla uçağı ve burda epeyce
de insan ölmüş mesela, asker ölmüş. Bugüne kadar bunu hiç tartışmamışlar.
O programda ben seyrettim, Yunan albay mesela çıkıp, evet böyle bir şey
oldu, ve bize işte hep Kıbrıslılar'ın ateş açtığını düşündük. Yani bizi
düşüren Türkler değildi diye ve o aynı programa da gene Kıbrıs Rum kesiminden
o zaman askep olup askerliğini hava savunma sisteminde yapan kişiler filan
çıktılar konuştular. Dolayısıyla kendi bu, tabiricaizse, kirli çamaşırlarını
ortaya çıkarmaları lazım. Ama ısrarla bunu böyle yapmak yerine sanki böyle
bir Türk tarafının sorumlu olduğu kayıp kişiler meselesi varmış gibi gündeme
getiriyorlar. Benim bundan endişem şu anda, bu meselenin esas görüşülmesi
gereken meseleleri gölgede bırakması ve şu Denktaş'ın girişimiyle başlamış
olan sürecin baltalanması.
Erdoğan Aktaş:
Sayın Hasan Ünal çok teşekkürler yayınımıza katıldığınız ve bilgilerinizi
bizimle paylaştığınız için.
Hasan Ünal: Ben
teşekkür ederim, iyi yayınlar efendim.
Erdoğan Aktaş:
Bir sonraki programda yine karşınızda olmak dileğiyle hoşçakalın...
|