Home page
Haber Menüsü


 
2002 piyasa beklentileri ve riskler
 
Resmi büyüme hedefi yüzde 3 dahi mütevazi bir rakam. Buna erişilemezse, insanlarımızın sabrı daha da zorlanabilir.
 
Ozan Korman Tarman
NTV-MSNBC
 
6 Ocak—  Neredeyse tüm Türkiye bembeyaza gömülmüşken, piyasalarımız da 2002’yi iyimserlik rüzgarlarıyla karşıladı. Faizler iniyor, Türk lirası dolara karşı güçleniyor, borsa yükseliyor. Yeni yıl ile birlikte yabancı yatırımcıların da Türkiye piyasalarına olan ilgisi arttı; yeni pozisyonlar açıldı.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Hazine de bu rüzgardan memnun olmalı ki, sekiz aylık bir ihale açarak vade uzatacağının haberini verdi. Bu rüzgar bizi ne kadar ve nereye taşıyabilir?
       Merkez Bankası’nın geçtiğimiz hafta yayınladığı 2002 para programında ilk ipuçlarını bulabiliriz. Piyasa oyuncuları açısından program metninin en önemli duyurularından biri Merkez Bankası’nın belli bir zamanlama dahilinde interbank piyasalarından çekileceğini açıklamasıydı.
       
       Bu zamanla yerli, yabancı tüm finans kurumlarını kendi risklerini, kendileri belirleyecek konuma itecek bir davranış. Dolaylı olarak da özellikle yabancı banka ve yatırımcılara ana Türkiye risklerini devlet tahvilleri üzerinden aldırtacak bir uygulamadır.
       
ÖNCELİK ENFLASYONLA MÜCADELE
       2002 para programının en önemli mesajı makro politikada önceliğin enflasyonla mücadeleye verileceği yönünde. Kısa vadede, Merkez Bankası bu doğrultuda iki araç kullanacak. Birincisi ‘para tabanı’ adlı kalemi.
       Hedef yıl sonunda enflasyonu yüzde 35’e indirmek olduğundan, kabaca ‘cebimizdeki para’ diyebileceğimiz para tabanı da sadece yüzde 40 arttırılacak. Yani Merkez Bankası’nın hedeflerine göre, piyasadaki TL miktarı çok bollaşmayacak, faizlerin ani ve aşırı düşmesi istenmeyecek.
       Merkez Bankası’nın kullanacağı diğer araç, ileride oluşacak enflasyona ve beklentilere bakarak kısa vadeli faizleri, para arzını ayarlamak olacak. Yani mevduatlara, kredilere de baz olan Merkez Bankası faizi, enflasyondan düşme sinyali geldiğinde inecek. Yılın ikinci yarısından itibaren de resmen enflasyon hedeflemesine geçilmesi öngörülüyor.
       
EN BÜYÜK İKİLEM
       Türkiye makro ekonomisinin 2002’de karşılaşabileceği en büyük ikilem de işte burada yatıyor. Bir yanda yüzde 35’lik enflasyon hedefi ve devletin tekrar ilk sıraya oturmuş enflasyonla mücadele sözü. Aralık rakamları özellikle çekirdek enflasyon açısından beklenenden iyi geldiyse de, piyasalar (ve aslında halk) 2002 için skeptizmini koruyor.
       En iyimser 2002 tahminleri dahi yüzde 50 dolaylarında seyrediyor. Beklentiler ile hedefler arasındaki bu fark ileride daha çok baş ağrıtabilir.
       Dahası, Türkiye’nin 2002 içinde artık büyümesi şart. ‘Biz Arjantin olmayız’ kimi çevrelerce bir yeni hamaset sloganı haline getirildi ama 11 Eylül Amerika için önemimizi bu denli arttırmasa bizi de zorlu günler bekliyordu. Arjantin olmasak da, önümüzdeki sene içinde istihdam konusuna eğilmemiz şart.
       
YÜZDE 3 BÜYÜME MÜTEVAZİ
       Resmi büyüme hedefi yüzde 3 dahi mütevazi bir rakam. Buna erişilemezse, insanlarımızın sabrı daha da zorlanabilir.
       Yani eski ikilem: Bir yanda çağdışı kalmış yüksek enflasyon kamburumuzdan kurtulma isteği, bir yanda da artık insanların büyümeye, işsizlik ile mücadeleye duyduğu açlık. Aradakı denge en başta Kemal Derviş’in 2002’de yüzleşeceği en önemli sorunsal.
       Bu perspektiften bakıldığında, tüm bu iyimser rüzgarlar sırası Türkiye piyasalarını kısa vadede iki risk bekliyor. Birincisi, Amerika’nın 2002’de çözüm bulmaya çalışacağı Irak ve Saddam rejimi sorunu. Başbakan Ecevit’in aralarında Cumhuriyetçi ve Demokrat Partinin ağır toplarından Senatör McCain ve Lieberman’ın da bulunduğu bir heyet tarafından Ankara’da ziyaret edilmesi konunun hassasiyetinin bir yeni kanıtıydı.
       
ABD ZİYARETİ ÖNEMLİ
       Amerika 2002’de Saddam rejimine karşı askeri bir müdahele düzenleyebilir. Bu kimilerini Türkiye’nin stratejik öneminin iyice artacağı yolunda heyecanlandırabilir. Ama ilk bakışta ihracat ve turizm gibi büyüme umutlarımızın iki motoru ağır yara alacaklardır.
       Başbakan Ecevit’in Amerika ziyareti ve yankıları kuşkusuz bu konuda daha somut verilerle fikir yürütmemize yardımcı olacak.
       Bir diğer risk, mali durumu bozuk bankalara kaynak aktarımının kamuoyu ve siyasi bazı liderleri tatmin edecek şeffaflık ve inandırıcılıkla yapılıp, yapılmamasında yaşanacak. Türkiye her işlek caddesinde onlarca banka olan bir yapıdan kurtulmak zorunda kaldı; doğrusu da buydu.
       Bugün eldeki bankalara da, kayıp kredileri karşılığı kaynak aktarılmazsa, yarınlarda bankacılık sistemimiz iki, üç devlet bankasından ibaret kalabilir.
       Bu elbette olacak ve istenecek şey değil. Ancak kamuoyu da bu ‘kurtarma’ operasyonu sırasında, bankasının içini boşaltmıs banka sahibi ya da yöneticilerin aklanmamasını istemekte çok haklı. Yeni IMF programının daha başlamadan sekteye uğramaması için, bu önemli ayağı konusunda kamuoyu kaygılarının dindirilmesi şart.
       Bu risklerin aşılması şart. Aksi takdirde şu günlerin iyimserlik rüzgarları ve yabancı yatırımcı ilgisi, Şubat demeden tersine dönebilir. 2002, 2001’e oranla daha bol güzellikler, mutluluklarla dolu olsun.
 
       
    TOP5 Bankaların kara tahtaları siliniyor  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları