Konu:
Kış Şartları ve Büyük Kentler
Konuklar: İTÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mikdat Kadıoğlu, ODTÜ Şehir
ve Bölge Planlamacılık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çağatay Keskinok,
Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Sunu ve NTV
Meteoroloji Uzmanı Dilek Çalışkan Telatar
Oğuz Haksever:
Gazetecilikte ya da habercilikte bir deyiş vardır: "Bir resim
bin kelimeye bedeldir" deyişini kendi aramızda çok sık kullanırız.
Bu akşam programa bin kelimeye bedel bir resimle ya da görüntüyle başlıyoruz.
Bu sabah çekildi. Yüzlerce insan İstanbul'un kent içi ulaşımının medarı
iftiharı Fatih Sultan Mehmet Köprüsü üzerinde bindikleri araçlardan inmiş
yürüyorlar, işlerine gitmeye çabalıyorlar. İstanbul'un ya da Türkiye'deki
metropollerin kimilerine göre anormal ama uzmanlara göre kış mevsiminde
son derece normal hava koşulları yani kar yağışı karşısındaki çaresizliğini
anlatıyor bu görüntü. İyi akşamlar. Kentlerimizin, şehirleşme ya da daha
doğru bir deyişle şehirleşmeme anlayışımızın, ulaştırma ya da daha doğru
bir deyişle ulaştırmama zihniyetimizin sonuçlarını Yakın Plan'a alıyoruz.
Bu sabah İstanbul'da toplam bir saat bile sürmeyen kar yağışı kentte bugün
yaşamı 4-5 saat geciktirdi. İşler aksadı, kimbilir kaç trilyonluk iş kaybı
meydana geldi. İlköğretim, liseler ve üniversiteler de eğitim yapılamadı.
Borsanın zili bile bugün suskundu. İstanbul Valiliği, kenti etkisi altına
alan yoğun kar yağışı nedeniyle "kriz yönetimi"ne geçti. Kriz
masasının ilk uyarısı vatandaşların zorunlu olmadıkça trafiğe çıkmamaları
yönünde oldu. Meteorolojik verilere göre kar yağışı iki gün daha İstanbul'da
kendini hissettirecek. Bu nedenle İstanbul il kriz merkeziyle 32 ilçe
kriz merkezi, Büyükşehir Belediyesi ve diğer belediyeler, İSKİ, İGDAŞ,
Telekom, DSİ, BEDAŞ, TEDAŞ, Emniyet, Jandarma, Sivil Savunma ve Köy Hizmetleri
ekipleri, 24 saat, 3 gün süreyle kesintisiz kriz yönetiminde görev alacaklar.
Yolların açılması için geceden başlayan tuzlama çalışmaları aralıksız
sürüyor. Sağlık Bakanlığı, belediye ve özel hastane ambulansları şoförleriyle
birlikte, 24 saat hazır olacaklar. Ekmek, gıda ve sebze gibi maddeleri
taşıyan araçlara, trafikte ilgililerce geçiş önceliği veriliyor, verilecek.
Belediyeler, halkın yeme - içme ve ısınma gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılamak
üzere, gerekli her türlü tedbiri aldıklarını belirtiyorlar. Askeri birlikler
de tüm imkanlarla kar mücadelesine katılacak. Kriz yönetimine destek olmak
üzere, vatandaşların zorunlu olmadıkça trafiğe çıkmamaları, zincir, çekme
halatı ile takoz bulundurmaları yönünde de sürekli uyarı yapılıyor. Bunlar
resmi makamların aldıkları kararlar ve tedbirlerdi. Gelin yayınımızın
bu aşamasında gayri resmi bir isme, bir uzmana kulak verelim isterseniz.
Kendisine genelde meteorolojik meselelerde danışıyoruz ama aslında Doçent
Doktor Mikdat Kadıoğlu kriz yönetimi konusunda da çok çalışan bir kişi,
bir uzman. Sayın Kadıoğlu iyi akşamlar.
Mikdat Kadıoğlu:
İyi akşamlar Oğuz Bey.
Oğuz Haksever:
Az önce İstanbul kriz yönetiminin aldığı kararları tedbirleri dinlediniz.
Resmi uygulamalara ekleyeceğiniz gayri resmi yaklaşımlar olabilir mi acaba?
Mikdat Kadıoğlu:
Aslında evet, aslında İstanbul gibi büyük bir şehrin kar acil durum
planları olması gerekiyor. Biz İstanbul'da karı çok nadir yaşadığımız
için bunlara pek hazırlık yapmıyoruz veya ona yönelik pek çalışma olmuyor
ama kar acil durum planlarının her modern şehirde olması gereken bir plan
olması lazım, kar acil durum planları. Ki bunlar yollarda nerelere park
edilmeyecek kar yağdığı zaman, nereler hangi saatte tuzlanacak, nereler
kritik noktalar.. Vesaire böyle şeyler içeren ayrıntılı planlar bunlar.
Şimdi bu kriz masaları, aslında bunlar acil durum ve yönetim merkezlerinin
çalışıyor olması güzel bir şey. Zamanla herhalde bütün bu acil durum yönetimi
Türkiye'de değişecektir. Depremle beraber kar, sel gibi diğer afetleri
de ayrıntılı bir şekilde sisteme entegre edeceğiz gibi görünüyor.
Oğuz Haksever:
Mikdat Bey, yetkililerin yakınmalarına tanık oldu, kulak verdik bugün.
Dediler ki hava o kadar soğuk ki bu tuzlama yapıyoruz ve bir süre sonra
artık bununla başedemiyoruz, donmaya başlıyor, tuzlamanın da pek bir yararı
olmuyor diyorlar. Sizin bu konuda bir yorumunuz olabilir mi acaba?
Mikdat Kadıoğlu:
Şimdi bir kere şunu anlamamız gerekiyor Türkiye'de; tuz, buzu eritmez.
Bunu bir kere bir anlamak gerekiyor. Burda tuzun fonksiyonu şudur; tuz,
suyun sıvı haldeki halinin donmasını geciktirir. Şimdi tabi eksi 5-6 dereceden
sonra tuzun hiçbir fonksiyonu kalmıyor. Çünkü buzun üzerinde hafif bir
su tabakası olması lazım ki şey bir şekilde, tuz orda devreye girsin.
Tabi belli bir zaman sonra, yani belli bir sıcaklıktan sonra tuzun artık
bir fonksiyonu kalmıyor. O yüzden tuzlamanın belli bir ölçüsü var, yani
ne zaman nereye ne kadar yapılacağı çok önemli. Belli bir aşamadan sonra
tuzlama artık fonksiyonu yok, onun yerine artık kum gibi, böyle arabaların
kaymasını zorlaştıran değişik maddeler kullanılıyor. Bu tuz tabi önemli,
çok da zehirli bir madde, aslında çok hesaplı kullanılması lazım. Bazen
de dediğiniz gibi belli bir yere kadar bunun da faydası.
Oğuz Haksever:
Anlıyorum efendim.. Kış koşulları ve kentlerimiz, şehirleşme ya da
şehirleşmeme anlayışımız ulaştırma ya da ulaştırmama zihniyetimiz. Sıra
asıl meseleyi irdelemeye geldi. Aylardan ocak. Mevsimlerden kış. Doğal
olarak İstanbul'a ve Ankara'ya kar yağıyor ve sabah binbir güçlükle işlerine
gitmeye çalışan insanlar şimdi de evlerine gitmek için mücadele ediyor.
İstanbul'da yaklaşık 4 bin otobüs, sahte plakalılar hariç 17 bin taksi,
yaklaşık 6 bin dolmuş ve onbinlerce özel otomobil bulunuyor ve kış koşullarında
bu dev ulaştırma ordusu hemen hemen hiçbir işe yaramıyor. Programın bu
bölümünde neden yıllardır bu tuhaf durumu yaşadığımızı irdeleyeceğiz ama
önce bugün İstanbullular olarak yaşadıklarımızı ekranlarınıza getireceğiz...
"'Marmara
Bölgesi'nde özellikle İstanbul, Bursa ve Kocaeli çevresinde kar yağışı
öğleden sonra fırtına şeklinde esen rüzgarla birlikte tipiye dönüşecek.'
Yaklaşık bir haftadan beri hava durumu raporlarında bu tür uyarılar yapılıyordu.
Yani Türkiye'nin bu hafta sonuna kar yağışıyla gireceği önceden biliniyor
ve söyleniyordu. 'Gece daha da hızlanacak kar yağışı Pazar günü hafifleyecek.
İstanbul -1, Edirne -4, Çanakkale ve Bursa -2, Kocaeli 0 (sıfır) derece.'
İşte dün NTV hava durumu raporunda da Marmara ve Ege'nin yoğun kar yağışıyla
karşı karşıya kalacağı böyle ihbar edilmişti. Meteoroloji Genel Müdürlüğü
de dünkü açıklamasında bakın neler diyordu: "Yarın Marmara, İç Ege,
Batı Karadeniz ve İç Anadolu'nun batısında şiddetli poyrazla birlikte
kar yağışı bekleniyor. Vatandaşların ve ilgililerin, kuvvetli don olayı
ve buzlanma nedeniyle tedbirli olmaları gerekmektedir..." Kısacası
Türkiye bugün havanın böyle olacağını biliyordu. Herkes, her kurum tedbirini
almalıydı. Dahası Türkiye zaten meteorolojik olarak kara yabancı olmayan
bir kuşakta bulunuyordu. Yani kışın Türkiye'de kar yağması çok yadırganacak
bir olay değildi. Sadece 1986'dan beri örneğin İstanbul'da bu kadar şiddetli
yağmamıştı. Yani Türkiye kara hazırlıklı olmalıydı. Tıpkı depreme hazırlıklı
olması gerektiği gibi. Ama hiç de öyle olmadı.. Evet İstanbul'da hayat
bugün felç oldu. İstanbullular, işlerine gidemedi. Gidebilenler de saatlerce
yürümek zorunda kaldı. Okullar tatil edildi. Ancak her zaman olduğu gibi
çocuklar okula gittikten sonra tatil kararı alındı. Bütün uyarılara rağmen,
sürücüler, belediye otobüsleri de dahil olmak üzere zincir takmadan yola
çıktı. Birçoğunun zinciri de yoktu. Karaborsa zincirciler türedi. Zinciri
olanlar da zaten takmasını bilmiyordu. Araçlar İstanbul'un birçok noktasında
trafiği kilitledi. Boğaz Köprüleri tıkandı. Trafik kilitlenince kar makineleri
yola çıkamadı. Belediye tuzlama işlemlerini elinden geldiğince yaptı.
Ancak sıcaklığın birden düşmesi alınan önlemleri yetersiz kıldı. Belediye
bütün önlemleri aldık diyordu ancak İstanbul'da hayat felç olmuştu. Peki
neden? "Ali Müfit Gürtuna: Problem kar yağışından ibaret olarak görmüyorum,
İstanbul'un genelde ulaşım altyapısı sıkıntılı. Alternatiflerimiz az.
Hep üzerinde çalıştığımız bir konu var. İstanbul'u bir baştan bir başa
raylı sistemlerle donatmak, demir ağlarla örmek tabiri yerindeyse, işte
metro, hafif metro, cadde tramvayları.. Bunun denize entegrasyonu.. Bunu
yaptığımız zaman İstanbul'da ulaşım çok daha rahat olacak." İstanbul'un
mevcut altyapısı, alınan tüm önlemlerin önünü kesmişti. Çünkü İstanbul'un
ulaşım sorunu vardı. Çünkü İstanbul'da çarpık şehirleşme vardı. Hususi
araçlar hariç İstanbul'daki 2 bin 500'den fazla İETT otobüsü, binden fazla
özel halk otobüsü, yedibine yakın dolmuş ve 17 bin taksi insanları işlerine
götürememişti. İstanbul'da durmayan tek şey metro oldu. Dünyanın sayılı
metropollerinden Paris metrosu bundan tam 102 yıl önce yapıldı. 500'e
yakın istasyonu var. Paris demek metro demek. Bütün Paris'e metroyla ulaşmak
mümkün. New York metrosu 1868'de tamamlandı. Her kış karla boğuşan New
Yorklular'ın en başta gelen ulaşım aracı. Günde yaklaşık 3.5 milyon insana
hizmet veriyor. Hem de ucuz. Dünyanın ilk metrosunun temeliyse Londra'da
1863'te atıldı. 1874'teyse Beyoğlu ile Galata'yı birbiren bağlayan tünel
açıldı. Ve İstanbul metrosu. 12 milyonluk metropolün metrosu 2000 yılında
yolcu taşımaya başladı. İstasyon sayısıysa sadece altı. Ama o bile İstanbullluar
için ümit oldu. Ulaşım altyapısı tamamlanmış, Avrupa ve Amerika gibi metropol
sorumluluğunda şehirleşmiş bir İstanbul'da sanırız bugünkü manzaranın
yerini kar yağmış modern bir şehir görüntüsü alırdı. Kısacası geçici önlemler
ne kadar iyi olursa olsun sorunların kaynağına inilmezse Türkiye bu sorunları
daha çok yaşayacağa benzer..."
Oğuz Haksever:
Türkiye'de şehirleşme çarpık. Ulaşım stratejileremiz yanlış. Niçin
böyleyiz? Bugünkü çaresizliğimize bir çare var mı? Bu soruların yanıtlarını
bir şehir planlamacısından almak istiyoruz ve Ankara'daki konuğumuza,
Doçent Doktor Çağatay Keskinok'a soruyoruz. Sayın Keskinok iyi akşamlar.
Çağatay Keskinok:
İyi akşamlar.
Oğuz Haksever:
Biraz geç de olsa siz de ulaşabildiniz stüdyolarımıza. Sizi sunarken
aslında soruyu da sordum. Niçin doğru dürüst şehirleşme gerçekleşmez bu
ülkede? Ne dersiniz?
Çağatay Keskinok:
Programa çıkmadan önce izledim, haberleri izliyorum, aslında çok önemli
birkaç noktaya vurgu yapıldı. Bunlardan birisi kent içindeki farklı ulaşım
türlerinin birbirleriyle bütünleştirilmesi yaklaşımı ki oldukça ihmal
edilen bir konudur. Diğeri ise devletin kamu hizmeti üretme yeteneğinin
zayıflaması konusudur. Tabi sorunun en temel çözümü şimdi ne zaman seller,
doğal afetler olsa depremle karşılaşılsa plan, plansız gelişme konuları
böyle bir ilgi çekmeye başlıyor kamuoyunda. Oysa esas sıkıntı bir planlama
fikrinin, bir düzenleme fikrinin, toplumsal yaşamı düzenleme fikrinin
bütün bir toplumsal yaşama girmesi, kavuşturulmasıdır. Oysa Türkiye sürekli
iktisadi politikalar da dahil olmak üzere kısa erimli çözümlere ve kriz
ortaya çıktığı zaman krizin aşılmasına yönelik çözümlerle yetindiği için
şüphesiz sıkıntılarla karşılaşıyoruz. Tabi bir düzenleme fikrinin bütün
topluma benimsetilmesi önemli. Farklı kent içindeki bütün kamusal hizmetlerin
ve diğer hizmetlerin planlı biçimde yönlendirilmesi önemli. Tabi sorunun
başka başka tartışma boyutları da söz konusu. Bir bölge planlama bakış
açısının olup olmaması, kentlerin bu biçimde ve bu kadar karmaşık sistemden
hele hele büyük kentlerin karmaşık sistemlerin bir gerekli araçlarla donatılmadan
büyümesi gibi sorunlar önümüzde duruyor. Tabi bunlar bir yerleşme politikaları
sorunu. Yani hala İstanbul üzerinde ya da bir Trakya bölgesinde, Marmara
Bölgesi'nde uzun süreli bir depremin ya da bir doğal afetin ön hazırlıklarını
yapmak için gerekli kamusal hizmeti üretip üretmemek noktasındayız. Bu
ise tabi önceden bazı önlemlerin alınması ve buna da yakın yapılmasını
gerektiriyor. Ama biz şu tür olanaklara sahip değiliz, yani bunu yönlendiren
temel politikalar iktisadi politikalardır. Örneğin doğal şeyleri alan
ve iktisadi kurallara tümüyle hele hele kısa erimde iktisadi politikalar
ve çözümlere tabi olmuş bir planlama, bir yerleşme politikasını terkedemediğimiz
için sık sık afetlerle karşılaşıyoruz. Yani ovalarda yapılaşmaktan çekinmiyoruz.
İşte jeolojik sakıncalar var, onlarda yerleşmekten çekinmiyoruz. Sonuçta
tümüyle kentin salt kısa erimli ekonomileri planlama yaklaşımımızı belirliyor.
Oğuz Haksever:
Sayın Keskinok, vaziyet ortada aslında Türkiye'de metropoller çarpık
bir vaziyette gelişmişler. Bu aşamada bundan geri dönmek mümkün mü? Bugünkü
çaresizliğimize yarın çare var mı? Bana pek öyle gelmiyor ama bir uzmandan
yanıt almak daha doğru olacak..
Çağatay Keskinok:
Kuşkusuz, kuşkusuz var. Zaten bunu yanıtlamazsam benim zaten burada
konuşmamam gerekir. Ama şu anda tabi böyle bir kısa erimde bunun böyle
bir sihirbaz gibi bir çözümü bulunamaz. Ama bu büyüklükteki bir kentin,
örneğin İstanbul gibi bir kentin aslında böyle bir kriz ortamına yol açmaksızın
bazı şeylerini yönlendirmek, düzenlemek, planlamak, işte dile getirdiği
programınızda, farklı ulaşım türlerini birbiriyle bütünleştirerek, hani
biri çalışmadığı zaman diğerinin hemen devreye sokulabileceği bir ortamı
hazırlamak mümkündür. Diğer yandan dediğim gibi bir bunu bir kamusal hizmet
olarak gördüğünüz zaman, yani şimdi bu tabi kentleşme politikaları şöyle
bir şey; 20 senelik 30 senelik bir şeyin bir politikanın ürününü alıyorsunuz
böyle bir sıkıntılı bir aşamada. Yani İstanbul Borsası gelip bugün çalışmamış,
Türkiye'nin kentleşme sorunlarını çözemez. Ama işte Köy Hizmetleri çözebilir,
işte Karayolları çözebilir. Dolayısıyla bütün bu devletin kamu hizmeti
üretme yeteneğini güçlendirecek bir kamu yönetimi anlayışı gerekli.
Oğuz Haksever:
Sayın Keskinok çok teşekkür ederiz efendim programımıza katıldığınız
için.
Çağatay Keskinok:
Ben teşekkür ederim efendim.
Oğuz Haksever:
Ulaştırma meselesini biraz daha irdeleyelim ve metro konusunda çalışmalar
yapan bir isme danışalım. Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Mustafa
Sunu telefon hattında. Sayın Sunu iyi akşamlar.
Mustafa Sunu: İyi
akşamlar diliyorum.
Oğuz Haksever:
Dünya kentleşme tarihinde en eski metro çoktan dalya demiş vaziyette.
Türkiye göz göre göre bu çağdaş eğilimi hep bir kenara bırakmış. Neden?
Mustafa Sunu: Şimdi
iyi akşamlar diliyorum önce. Ben Yıldız Teknik Üniversitesi'nde İnşaat
Mühendisliği Bölümü'nde öğrencilere, üçüncü sınıfta öğrencilere tüneller
dersi veriyorum ve onlara söylediğim ilk cümlelerden bir tanesi de şu;
"tüneller ve dolayısıyla bunun bir uygulaması olan metro, tarih boyunca
hep kültürel açıdan gelişmiş toplumlarda inşaa edilmiştir. Bu toplumlar
teknik ve ekonomik güce de sahip olmuş toplumlardır." Demek ki bundan
şu çıkıyor; bizim şu anda metro veya tünel konusunda bir önceliğimiz yok.
Şunu da ifade etmek durumundayım. Tünel ve metroların birçok avantajı
var. Bugün gördüğümüz gibi, yaşadığımız gibi İstanbul'da yeraltı yapıları,
tüm yeraltı yapıları, fırtına, kar, hortum, şimşek gibi olumsuz hava koşullarına
karşı son derece avantajlı. Bugün hepimiz gördük, İstanbul'da hayat felç
oldu.
Oğuz Haksever:
Bir tek metro çalıştı. Peki efendim süremiz çok azaldı ama siz zaten
özetlediniz ne demek istediğinizi.
Mustafa Sunu: Şunu
da etmek durumundayım belki, metrolar depreme karşı son derece avantajlı,
deprem etkilerine karşı, zannedildiğinin aksine daha avantajlı oluyor.
Oğuz Haksever:
Peki, başka aslında yararları da var ama zamanımız azaldı. Çok teşekkür
ediyoruz Sayın Sunu.
Mustafa Sunu: Ben
teşekkür ediyorum.
Oğuz Haksever:
Sözün burasında yeniden kısaca hemen Mikdat Kadıoğlu'na bağlanıyoruz.
Mikdat Bey, gelin programın bu aşamasında kuvaldızı kendimize de batıralım.
Az önce İstanbul'da, Ankara'da hatta İzmir'de hava koşullarının bugün
böyle olacağının günler öncesinden belli olduğunu vurgulamıştık. Ne dersiniz?
Toplum olarak da bir özeleştiri yapmak gerekmiyor mu sizce?
Mikdat Kadıoğlu:
Evet, aslında Türk toplumu pek meteorolojiye karşı duyarlı değil.
Ama afet yönüne bakarsak biz olaya, bireylerin problemin bir parçası olmaması,
çözüme katkıda bulunması gerekir. Onun yani araçlar zincirsiz, takozsuz
çıkmaması için uyarılıyor, kar lastiğini zaten Türkiye'de pek kullanan
çok az. Toplu taşımayı tercih etmemek problemler yaratıyor. Bir de sabah
aracakaranlığında sokağa çıkmadan önce ki uyarılıyor bu kadar, haberlere,
hava durumuna dikkat etmemek izlememek, yani derler ya kulağına kar suyu
kaçmış diye... Yani gündemden bihaberdar olmak da problem. Herkesin dükkanının
önünü, evinin önünü temizlemesi gerekiyor. Bugünlerde özellikle çok problemli.
İnsanlar yayaların geçişlerini engelliyor. Yaya üst geçitlerinin şeyleri
de pek temizlenmiyor karda, çok büyük tehlikeler oluşturuyor. Bir de üstüne
üstlük bazı dükkanların önü parlak taşlar, turistik taşlar döşüyorlar
bunlar. Bunlar tabi büyük problemler yaratıyor bireyler olarak yarattığımız
problemlerin birkaç tanesi bunlar.
Oğuz Haksever:
Sayın Kadıoğlu çok teşekkür ederiz. Aslında bu bitecek bir mesele
değil ama biraz ileriye bakmak gerekiyor. Genellikle bugünü ele aldık,
dünden bahsettik, hatta daha öncesinden bahsettik ama bundan sonrasına
bir kulak verelim isterseniz. Arkadaşımız Dilek Çalışkan Telatar bizimle
birlikte ve NTV'nin Meteoroloji Editörü. Dilek, geleceğiz bundan sonrasına
ama kısaca senden bir yanıtı alayım. Hep kar yağıdığı zaman "vay
canına" diye dışarıya bakıyoruz. Ama bu son derece normal galiba.
Bunu bir vurgulamak gerekiyor. Ne dersin..?
Dilek Çalışkan
Telatar: Evet, kesinlikle son derece normal. Biz belki biraz fazla
abartıyoruz. Şimdi Türkiye bu yıl çok ağır kış şartları yaşıyor. Ancak
Orta Avrupa da böyle. Daha önceki yıllara baktığımızda Türkiye'nin hep
yüksek basınç sisteminin etkisinde kaldığını görüyoruz. Bu nedenle yağış
Türkiye'ye çok fazla sokulamazdı. Yani kapıya kadar dayanırdı ama geri
giderdi. Bu sene ise Avrupalı bilim adamları bu seneki durumu şöyle açıklıyorlar;
bu sene Türkiye kuzey şeylerinin etkisinde kalıyor. Yani kuzeyden gelen
soğuk ve yağışlı hava ülkemize çok rahatlıkla girebiliyor. Bu nedenle
her yer, hiçbiri çekilmeden yani kapıya dayanan her yer içeriye muhakkak
giriyor. Bu nedenle kar yağışı ülkemizde çok sık bir şekilde, evet, İstanbul'da
kar yağışı hemen hemen üç kere oldu. Zaten Türkiye'nin konumuna bir bakarsak,
iklimine bir bakarsak, kuzey kesimleri, yani Marmara, Ege, İç Anadolu,
Doğu Karadeniz yağmur ve kar yağışlı, Güney'i ise yağmurludur, genel iklim
budur. O yüzden kar yağması oldukça normal.
Oğuz Haksever:
Son derece normal. Hızla bundan sonra ne olacak, hem metropoller hem
de gelecek haftanın durumunu bir alalım senden..
Dilek Çalışkan
Telatar: Türkiye'nin hemen hemen tamamı yağıyor, şu anda Doğu Karadeniz
ve Doğu Anadolu dışında. Bu gece İstanbul Anadolu yakasında yağış daha
da etkisini artıracak Anadolu yakasında. Yarın tipiyle birlikte kar yağışı
devam edecek. Yalnız yarın öğleden sonra Avrupa yakasında kar yağışının
hafiflemesi bekleniyor. Pazar günü kar yağışı daha çok Anadolu yakasında
yağacak. Pazartesi günü İstanbul ve Marmara'nın doğu kesimlerinde yağış
beklenmiyor. Yine İç Anadolu'da kar yağışı yarın etkili şekilde devam
edecek. Pazar öğleden sonra İç Anadolu bölgesinde de batısından itibaren
kar yağışı etkisini kaybetmeye başlayacak. Yarın İzmir, yani Ege'nin kıyı
kesimlerinde yarın öğle saatlerinden itibaren yağış etkisini kaybediyor.
İç kesimlerinde akşama kadar devam ettikten sonra Pazar günü buralarda
da yağış etkisini kaybedecek. Ayrıca bir şey belirtmek istiyorum, yarın
Adana ve Mersin çevresinde etkili sağnak yağış bekleniyor, bu sabah saatlerinden
itibaren.. Bu yüzden burdaki yetkililerimizin tedbirli olmalarını istiyorum.
Kar yağışı Pazar günü Doğu bölgelerimizi de etkisi altına alacak. Özellikle
Orta Karadeniz'de yine etkili kar yağışı olacak.
Oğuz Haksever:
Evet, gelecek hafta da bir yağış beklentisi var. Onu da ileriki günlerde
biraz daha net bir şekilde sizlerden alacağız. Çok teşekkür ediyoruz.
Dilek Çalışkan
Telatar: Ben teşekkür ediyorum.
Oğuz Haksever:
Her şeyiyle kentlerimizi ve kış koşullarını Yakın Plan'a aldık efendim.
Yeniden görüşmek hoşçakalın...
|