|
|
Denizlinin istifasını, daha doğrusu istifa ettirilmesini yerinde bir karar olarak görüp gerekçe olarak Şampiyonlar Ligi (ŞL)deki 0 puanı, Türkiye Kupasından elenmeyi ve ligde art arda alınan mağlubiyetleri sayacak olanlar, kusura bakmasınlar ama daha çook şey anlatmaları gerek... Hem de kocaman külahımıza. Elbette o başarısızlıklar yaşanmıştır ama bu istifa eylemi geçmişi mi yoksa geleceği mi düzeltmek için yapılan bir eylemdir? Önce onu iyi kavramak lazım. Şimdi, bu istifaya sevinen Fenerbahçeliler kim geçecek takımımızın başına? diye hayal etsin dursunlar bakalım... Hadi, en çok da biz süsleyelim o hayalleri ve İngiltereye kadar uzanarak biraz da zafere doymuşluktan dolayı bu sene baş aşağı giden Manchester Unitedın tepesinden dünyaca kabul görmüş Alex Fergusonu alıp İstanbula getirtip boynuna da sarı-lacivert kaşkol dolamış olalım. Ya da Johan Cruyyfu, ya da Fabio Capelloyu... Peki, bu kadar süslü ve renkli hayal dünyası olanlar bile bu saatten sonra gelecek bir antrenörden bu sene şampiyonluğa ulaşacak bir Fenerbahçe doğmasını düşleyebiliyorlar mı? Yukarıdaki isimlerden (gelmezler ya, geldiler diyelim) hangisinin yarım sezon sonunda başarılı olma şansı Denizlininkinden daha fazladır, söyler misiniz? Kazım Kanatın dün akşam televizyonda güzel bir benzetme yaptığını söylediler: Denizli-Fenerbahçe ilişkisi baştan beri aşksız bir evlilik gibiydi demiş... Doğru, çok doğru ama, Denizlinin desti izdivacına talip olanlar bunu baştan düşünselerdi daha iyi olmaz mıydı? Ya da başka bir evlilikten örnek verelim. Galatasaraylılar Lucescu ile delice aşk sonrasında mı oturdular nikah masasına. Mantık evliliklerinden de mutluluk doğmuyor mu futbolda? Ya da hem aşk, hem de mantık evliliği yapamıyor olmanın suçu bir zamanlar Galatasaraylı olan Mustafa Denizlide mi yoksa takımı o tür bir aşkla kendisine teslim edecekleri bir hocayı yetiştirememiş olan koca Fenerbahçe Cumhuriyetinin mi? Yıllar sonra, ilk kez bir antrenör bir sezonu bir bütün olarak tamamlayıp ikinci sezona başlayınca bunu hararetle ve biraz da hayretle karşılamış, sağda solda konuşur olmuştuk: Nihayet Fenerbahçede de bir şeyler değişiyor diye. Ve Aziz Yıldırımı, kaynayan kazan FBnin tepesine yıllar sonra konmuş bir talih kuşu olarak görmüş, gösterdiği istikrar ve sabır konusunda helal olsun demiştik. Çünkü futbolda istikrarın en temelinde, en azından orta vadede, aynı teknik direktörle çalışmak yatıyor. Hele kalıplaşmış sayılabilecek bir futbol ekolünüz yoksa, atalarınızın yaptığı Irmaktan geçerken at değiştirilmez uyarısına da ihanet ederseniz, istikrarsızlığı dolayısıyla da başarısızlığı içinize buyur etmiş olursunuz. Sezon başında yapılan seçim yanlış, ikinci seçim daha doğru bile olsa, faydası ancak bir sonraki sezonda görülebilir diye düşünüyoruz ki onun da bir garantisi yok. İşte bu yüzden Sayın Yıldırım doğru gelişen yönetim menatlitesi konusundaki ümitlerimizin üzerine bir yıldırım gibi düşmüş, her şeyi sil baştan etmiştir. Bırakalım laf ebeliğini gerçeklere geçelim. Eloğlu uzun vadede kalıcı başarılara hiç zafer görmeden geçen ilk yıllara katlanarak ulaşıyorken ilk sezonunda şampiyonluk tattırmış bir hoca için bu sabırsızlık niye? Ya da ŞLde alınan 0 puana bu serzeniş neden? Daha önce Fenerbahçe ŞLde çeyrek finallere, yarı finallere mi yükselmişti? Haa! Pardon, bir ara 7 puan almıştı değil mi? Hani şu Manchesterin tek kale oynayıp gol atamadığı ve Boliçin balıyla rakibin poposuna çarparak giren golden sonra 3 puan alınan sene... O grupla bu grup aynı mı ki? Ya da bu sene de ikinci tura çıktığı için bu konuda nazire yapan Galatasaray ilk sene 0ın üzerinde kaç puan toplamıştı acaba? Alınan iki beraberlik sayesinde 0+2 puan! Dönelim Annemizin Ligine: Tabela lideri Beşiktaş, Galatasarayın maç eksiğini hiçe sayıyor ve bayram ediyorsa biz de aynı tabelaya göre yorum yapalım. Kelle uçurmak için ille de mazeret ararsanız, bardağın hep boş olan yarısına bakarsınız. Yani 5 adet mağlubiyete... Ya galibiyetler? Söyliyelim: İlk 3 sıra ki aynı zamanda nam-ı diğer sabırsız 3 Büyükler olurlar; tamamı 11 galibiyet almış durumda. Fenerbahçenin galibiyetler konusunda ah, vah!lık bir durumu var mı? Üstelik de bitime daha 17 maç varken... Ve rakipler kolay kazanılmış penaltılarla günü kurtarır, zirveye tutunurlarken aylardır Fenerbahçe lehine çalınmış bir penaltı düdüğü yokken. Biz mi yanlış gözlerle izliyoruz maçları, medyanın cellatları mı miyop? Fenerbahçe şampiyonluğa ulaştığı dönemde bile bu kadar gol pozisyonuna girmiyordu. Sanki takım yeni yeni takım gibi oynamaya başlamıştı da 6 pas içindekilerin beceriksizlik ve şanssızlık katsayıları 6 misline çıkmıştı. Birkaç hafta önce Rekorlar Kitabına geçeceğiz diye övünülen galibiyet serisinin sonunu getiren Beşiktaşın attığı ilk gol ofsayt olarak doğru değerlendirilseydi, Fener devreyi BJKnin üzerinde bitirmiş olacaktı. O zaman hep destek, tam destek devam mı ediyor olacaktı? Yöneticilerin infaz ilhamları, böylesi yan hakem hatalarıyla mı beslenmekte? Fenerbahçe futbol takımı bu kadar mı ince ipliklerle tutturulmakta geleceğine? Yoksa, milli takım hocalığına kadar yükselmiş, ilk gelişinde omuzlara alınmış bir insanın havaalanında yanına sokulup hakaret eden, polislerden çekinmese tekme tokat girişecek bir avuç çapulcu gencin arsız istekleriyle mi yönetilmekte Fenerbahçe? Her küçük fıratta bu istifaya iştah kabartan Fenerbahçeli taraftarlar son gelişmelere sevinedursunlar, ama onlardan daha çok sevinenlerin ve kıs kıs gülenlerin ezeli rakip taraftarları olduğunu, daha da kötüsü Avrupa Şampiyonluğu hayallerinin yine bir başka bahara kaldığını bilsinler! | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||