|
|
Kötü tarafı ise olaya, takımların sahaya yayılışlarına topyekün ya da tepeden bakamıyorsun. Onu bırak, sen ekranda Ehh! Be Emre öyle de girilir mi? Hem de taç çizgisinin dışında diyorsun; Başkaca gördüğün bir şey yokken; Caponeun o pozisyonda kırmızı kartla oyundan atıldığını söylüyor birileri. Yine de tarihi bir skordu dün akşam elde edilen ve birkaç söz etmek gerek. Olayların heycanına kapılıp, Kluivertı, Saviolayı hele hele Rivaldoyu nasıl tutacak bizim çocuklar diye oturursanız televizyonun karşısına ya da mübarek Ramazan gününden de güç alıp dualar ederek eğriti oturursanız koltuğa, rakibin her güzel hareketinde fark yemesek bari der, gerilirsiniz. Yok, olaya biraz başka açılardan, ötesinden berisinden bakabilirseniz , en azından: Bugün bütün gazeteler, Galatasaray puan, 3 puan peşinde diye yazıyordu; Nerden nereye geldik? der, gururlu bir keyifle izlemeye koyulursunuz maçı. Hepten kısır bir taraftar, futbolsever değil de sadece ve sadece taraftarsanız Fener burada 1-0 yenildi, biz daha fazla yersek, dillerinden kurtulamayız gibilerinden güdük polemiklerin esiri olursunuz. (ama bu Avrupada da böyle! Örneğin Roma, Şampiyonlar Liginde oynarken Laziolular maça gelip, Roma aleyhinde avaz avaz tezahurat yapıyorlar diyenlerdenseniz. Türkiye de İtalyanların yaşadığı boyutta ve çoklukta futbol başarısına ve uluslararası zaferlere doyuncaya kadar konuşmayalım sizinle, lütfen!) Yani, o kadar kör bir fanatikseniz, bugün git, yarın gel edebiyatı da benden size. Bunları neden yazıyorum biliyor musunuz? Ben Galatasaray, Nou Campta fark yese o kadar takmam da futbolcularımızın sahada yaptıkları gülünç, acemi ve ruhsal dengesizlik içeriyormuş gibi sırıtan hareketlerine daha fazla kafayı takıyorum da ondan. Ve kusura bakmayın ama o hareketlerin sorumluluğunu sadece futbolculara yıkmayıp, yukarıda saydığım garip bakış açılarının çoğunlukta olduğu toplum psikolojimize de yüklüyorum biraz. Maç sonrasında bazı oyuncularımızın hakemin bir Barcelona forması giymediği kaldı demelerini maçın henüz soğumamış atmosferine bağlarım ama uzaktan atıp, ertesi gün gazetelerde hakem taraflı yönetim gösterdi, aleyhimize ağır kararlar verdi diyenlere daha çok kızarım. Ben hakemin bir tek, bir ara orta sahada gözlerinin önünde cereyan eden bir pozisyonda Perezi attırmak için numara yapıp, kendini yere atan Barcelonalıya hakemi aldatmadan dolayı sarı kart göstermeyişine kızdım, o kadar. Caponeun pozisyonunda ise faulü görene kadar geçen sürede olay neredeyse soğumuştu sanki. Ama orada da Caponea kardeşim zaten oyunun duracağı belli olmuş bir pozisyonda öyle girmeye gerek var mıydı? Hadi girdin, bunu Rivaldoya yapman şart mıydı? -Yıldız futbolcuyu kollamak gerek- diye dürtülürse hakem diye kızarım. Orada kartın rengini sarıdan kırmızıya döndüren kişi hakem değil most valuable player Rivaldo idi. Ümitin gördüğü kartı ve Hakanın her ikisi de hakeme tepkiden gördüğü kartları falan düşündükçe UEFA Şampiyonu olmanın, beraberinde başka özellikleri de getirmiş, belli bir olgunluğu kazandırmış olması gerekmiyor mu? diye soruyor, hatta isyan ediyorum. Hafta içinde gazeteler Bülent Korkmaz için, Cüneyt Tanmanın en fazla forma giyen GSli olma rekorunu egale etmesini yazdılar. Keşke Tanmana kıyasla yarısı kadar sayıda forma giyseydi de onun 10da 1i kadar efendi ve sakin olabilseydi Bülent Kaptan. En basitinden kaptan gibi olabilseydi yani. Bu skor tarihe 2-2 olarak geçecek, en fazla 1 sene sonra kaç kişi kaldık da yine de yenilmedik gibi detaylar unutulacak. Ve bu beraberlik guruptaki ilk ikinin gidişatındaki dengeleri yeniden sıfırladı sanki. Bence skor açısından önemli olan bunlar. Hakeme kızacağımıza, Hasan Şaşa (son yarım saati tam da ona göre bir maç olan bu maçta yok olmayı becerdiği için Hasan Şaşa) kızsak ya! Dünyanın gözü önünde hocasına fırça atma cesaretini bulabilen Hakan Ünsal Efendiye ve neden böyle yapabiliyor sorularına kafa yormadığımız için biraz da kendimize kızsak ya. Biraz kafa yorsanız, Fatih Terimin hocalığına İtalyada takılan çelmenin altında bile bu gibi bize has sorunlar yattığını görürsünüz ama konuyu dağıtmaya gerek yok. Son söz de Bir daha Barcelonayı böyle yakalayabilir miyiz? edebiyatı yapıp, her büyük rakip karşısında alınan beraberliklerde aynı yakıştırmayı aklına getirenler için: Futbol bir yönüyle tenise çok benzer. Sizin oyununuzun kalitesini çoğu zaman rakibin oyunu belirler. Dün Barcelonanın karşısına GSnin yerine, uzun paslarla geniş alanda oynamaya alışık bir İngiliz takımını koyun ve hayal edin bakalım; Barcelona, sizden kötü günündeydi damgasını yine de yer miydi? Nou Campın muhteşem atmosferinde sahne alan esas aktörler Rivaldo, Cocu, Overmarslar olabilir, oyunun senaryosu GSnin elinden geçti, texti didiklendi, durdu sanki. Bunu göz ardı ederseniz GSnin başarılı sonuçlarına kılıf takma hastalığınız nüksetti demektir. Evet, biraz da mahalle maçı havasında, amatör ruh deliliğinde oynayarak bozduk oyunlarını. Hani tarif yerindeyse aynı sahnede çok sesli çalgılar eşliğinde vals yapmaya çıkan birilerinin arasına dalıp, davullu zurnalı folklor oynamaya çalışır gibiydi bizim çocuklar. Ve sonunda ne vals oldu, ne folklor ama gurup liderinden 1 puan alıp, onu 2 puandan ettik işte! | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||