Home page
Haber Menüsü




 
Uyuşturucu trafiğinin öyküsü-1
Mekong Deltası’ndan, Batı marketlerine
Bikem Ekberzade
NTV-MSNBC
    3 Aralık —  Geçtiğimiz Şubat ayının ortalarında İngiltere’ye resmi ziyarette bulunan Türk Jandarma ekibine dair Londra’dan yapılan açıklamada gündemlerinin kaçakçılıkla mücadele üzerine bilgi alış verişinden ibaret olduğu söyleniyordu. Doğru ya da yanlış, bu açıklama bir çok çevre tarafından yeterli bulundu. Derken patlak veren bir seri kriz çerçevesinde konu fazla üstünde durulmadan geçiştirildi. Türkiye’nin uyuşturucu ve insan ticaretindeki stratejik konumu uzun süredir biliniyordu. Son birkaç ayda ülke çapında yürütülen operasyonlar sonucu ele geçirilen yasadışı maddelerin toplam değeri milyonlarca doları bulurken Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George W. Bush’un geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama Türkiye’nin uyuşturucu trafiğindeki stratejik önemini bir kez daha gündeme getiriyordu.  

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Tüm bu gelişmeler ışığında sizleri Türkiye gümrüklerinden geçip Batı pazarlarında alıcılarını bulan, sadece ülkemiz sınırları içerisinde ele geçirildiği kadarıyla miktarı senede yüzbinlerce tonu bulan uyuşturucu trafiğinin başlangıç ve bitiş noktalarındaki arz/talep denklemlerinde bir yolculuğa çıkarmayı uygun gördük. 3 bölümlük yazı dizimizin ilk bölümünde yolculuğumuza Laos’dan başlayıp toz/para karma trafiğini İngiltere’ye, hatta Atlantik Okyanusunu geçip Manhattan’da bir apartman dairesine kadar izlemeye karar verdik.
       
Uyuşturucu trafiğinin öyküsü-2

       
ALTIN ÜÇGEN
       Tayland, Laos ve Myanmar: Eroinin baş hammaddesi olan opium çiçeğinin yetiştirildiği Mekong kıyıları. Altın üçgen; ya da eroin üretiminde kullanılan yan ürünler, ve baş hammadde opium trafiğinin çıkış noktasını oluşturan 3 ülkenin kesiştiği verimli topraklar.


       Lao PDR (Lao Halkı Demokratik Cumhuriyeti) kısa adıyla Laos, sık ormanlarında komünist hükümete muhalif, serbest marketlere uzak insan topluluklarının yaşam savaşında opium tohumunu toprakla tanıştırdıkları ve satışın Batı marketlerinde tutunması ile birlikte artan bir sıklıkla üretimini devam ettirdikleri kilit ülkelerden birisi. Opium çiçeğinin Laos ormanlarına tanışıklığı Fransızların bölgeyi kontrol ettikleri döneme rastlıyor. Daha sonra CIA’in bölgede yürüttüğü gizli savaş sürecinde opium üretimini tekeline alması ile Batı’ya uzayan ticaretin kolları Avrupa sınırlarını aşıp Amerika’ya kadar ulaşıyor. Muhalif Hmong kabilelerine opium hasatları karşılığını helikopterlerden attıkları pirinçle ödeyen Amerikan GI’larına her ne kadar bugün bu dağlık arazinin sık ormanlarında rastlamasanız da, hasat bir zamanların en azılı üreticilerinden olan Laos’da zaman içerisinde sessizce, yer yer azalarak devam ediyor.
       Opium üretimi gerçekten de son yıllarda Laos’da bir hayli azalmış durumda. Laos’un 1998 Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun uluslararası uyuşturucu trafiği özel oturumunda işbirliği deklerasyonuna imza atan 185 üye ülkenin arasında bulunması, hükümetin bu konuya verdiği öneme dikkat çekiyor. Aradan geçen 2.5 sene zarfında, Güneydoğu Asya’nın bir zamanların en verimli üreticilerinden Laos, şimdi sıralamada üçüncü yeri almakla yetiniyor.
       Peki ya bölgedeki toplam üretim? Onda pek fazla değişme yok; Laos’un karşılayamadığı talep Myanmar’a kaymış durumda. Son verilerde Myanmar dünya opium üretimi yarışını ikinci sırada, Afganistan’la neredeyse başabaş bitiriyor.
       Ya bölgedeki trafik? Onda da bir azalma yok. Mekong nehri sularını geride bırakan tüccarlar, mallarını Andaman denizine taşımaya devam ediyorlar. Şubat ayında Tayland sularında seyreden 2 balıkçı teknesinde gerçekleştirilen bir operasyon sonrası yapılan açıklamada, 23.3 milyon dolar değerinde 100 kg eroin ve 4 milyondan fazla methamphetamin tableti ele geçirildiği duyuruluyor. Bu her ne kadar bölgede son zamanlarda yapılan operasyonlarda ele geçirilen en yüksek miktar olsa da yakalananlar ne ilk, ne de son. Ele geçirilenler 10 sene öncesinden bugüne ticareti yapanların taşıma riskleri konusunda bir kaç şeyi öğrendiğini gösteriyor. 1988 yılında Kuzey Burmalı uyuşturucu kralı Khun Sa’ya ait olduğu açıklanan ve New York’a gitmek üzere Bangok’tan yüklemesi yapılmış halde ele geçirilen 1 ton eroin, tek bir baskında yakalanan en büyük miktarı oluşturuyordu. Bu kadar büyük bir miktarın tek operasyonda ele geçirilmesi bütün yumurtalarını aynı sepete koyan tüccarların hem yakalanma risklerini hem de yakalanma sonucu zararlarını artırdığı için günümüz trafiğinde düşük miktarlı ama sürekli bir hareketlilik söz konusu.
       Bu arada Banghok hükümeti bir yandan geleneksel karayolundan yeni yeni deniz yoluna geçen kaçakçıları yakalamaya, bir yandan da Yangon’daki (eski Rangoon) askeri rejimin desteğiyle methamphetamine üretimini yürüten militan azınlıkları suçlamaya devam ediyor. Tayland başbakanı Thaksin Shinawatra’nın uyuşturucu trafiğini kökten çözümleme yönündeki kararlılığının bir çok kişinin rahatını kaçırdığı bir gerçek. 3 Mart’ta Chiang Rai’de üst düzey hükümet görevlileri ile yapılacak toplantı için Banghok havaalanından ayrılmadan bir kaç dakika önce meydana gelen patlamada Shinawatra’nın uçağı enkaz haline gelirken başbakan ve 148 kişiden oluşan heyeti ufak bir gecikme sayesinde şans eseri kurtuluyorlar. Olayın failleri bulunamazken Shinawatra, 10 Mart’a ertelenen toplantıda yaptığı açıklamada Tayland’ın uyuşturucu traifiği ile savaşında yeni stratejiler geliştirmesi gerektiğine dikkat çekerken şunları söylüyor, “uyuşturucu trafiği ile mücadeleyi ülkemizin asıl misyonu ve bir savaş olarak görmeliyiz.”
       
EROİN’İN ANATOMİSİ
       Birleşmiş Milletlerin yayınladığı yıllık uyuşturucu raporuna hazırladığı sunuşta, Uyuşturucu Denetimi ve Suç Önleme Bölümü (UN ODCCP) Başkanı Pino Arlacchi uyuşturucu trafiğinin metastasını şöyle açıklıyor, “uluslararası politikadaki savaş problemi bir devlet yönetimi ve devlet yenilgisi problemi haline gelmiştir.” Arlacchi’nin sözlerinin devamına kulak verelim: “Başarısızlığa uğramış ya da uğramakta olan devletlerin meydana çıkması da yasadışı grupların oluşmasına imkan sağlar. Artan suç oranının arka planında, devlet mekanizmalarında ortaya çıkmaya başlayan yolsuzluklar giderek kanunların işleyişini engelleyecektir. Bir kez bu düzen yerleşince geri plandaki yasadışı suç örgütlerinin çıkarları düzgün işleyen bir devlet mekanizmasının tekrar kurulmasını engellemek yönünde olacaktır... Ve devlet mekanizmasi bir kez çökerse tekrar inşası uzun, zor ve yüksek maliyetli bir süreçtir; hem enstitüler oluşturmak, hem de daha önceleri çatışan gruplar arasında tekrar güven ortamı sağlamak açısından.” Uyuşturucu trafiğinin en yoğun olduğu Avrasya ülkelerindeki devlet mekanizmalarını karşılaştırdığımızda kaçakcılık işinde kilit rol oynayan devletlerin Arlacchi’nin bize sunduğu örnekleme tanımın evrelerinden birisinde olduğunu görüyoruz: Myanmar’da eklektik bir askeri rejim; Afghanistan’da çökmüş bir devlet yapısı; İran’da yeniden yapılanma sancıları yaşayan bir sistem; temizliğe biraz geç de olsa başlayan, ve yüzeyi kazıdıkça hiç de hoş manzaralarla karşılaşmayan bir Türkiye. Bütün bu tanımlamaları bir kenara bıraksak bile karşımıza çıkan ve hiç şaşmayan dinamik, Altın Üçgen ülkeleri, Orta Doğu ve Afganistan kırsalında köylünün ayağına kadar gelen bir hizmet: aracılar sayesinde, dolar bazında uluslararası marketlere açılma şansı.
       
YENİ MARKETLER, DEĞİŞEN TRENDLER
       Arz ve talep. Talep oldukça özellikle gelişme sancıları ile kıvranan ülkelerde üretim son hızıyla devam eder. Ve tüketiciye erişim bir çok uluslararası kontrol boşluğundan yararlanarak kesintisiz sağlanır. Doğu Manhattan’da, nehir kıyısında, daha çok Birleşmiş Milletler üst düzey bürokratlarının tercih ettiği bir apartmandayız. İçinde bulunduğumuz daire oldukça geniş, manzara ise bu sıkışık şehirde pek de bulamayacağınız tarzdan. Konumuz masanın üzerinde duran şişkin bir zarf. Ev sahibimiz, ona Natalie diyelim, bize zarfın içindekilerden bahsediyor, “Nepal mariujanası,” diyor, “en iyilerinden.”

       Bu normal posta ile eve ulaşan yumuşak şişkin zarf, gerçekten de plastik bir torbaya sarılmış kuru cannabis yapraklarıyla dolu, ve sadece bir kaç pul sayesinde tüketicinin eline ulaşmış durumda. Hizmetin karşılığı ise bir kaç gün içerisinde gönderenin ismine, bir banka hesabına yatırılacak. Natalie’ye Nepal’den postalanan “mektup” aslında pek de ender rastlanan bir taşıma metodu değil. Küçük satıcıların rağbet ettiği bu popüler ulaşım ağı hakkında Natalie’ye kulak verelim, “gönderen taraf için güvenli, kendi adresini vermek zorunda değil. Ufak zarflar genellikle postanelerde büyük paketlerde olduğu gibi güvenlik taramasından geçmiyor, o yüzden alıcı da büyük bir risk altında değil, hele hele vardığı nokta bir posta kutusu ise.”
        Dünya uyuşturucu trafiğinde en önemli, ve uluslararası kontrol bünyelerini en çok zorlayan faktör, yasal olan bir maddenin ne noktada ya da hangi miktarda yasadışı olduğuna karar vermektir. Hemen bir hatırlatma yapalım. Uyuşturucu olarak genelleyebileceğimiz maddeler çoğunlukla hammadde halinde yakın mesafelerdeki tüketici gruplarına sunulurlar. Bazıları ülke çıkışında henüz kimyasal işleme tabi tutulmamışlardır (Opium tohumları, ya da cannabis yaprağı gibi) bazıları ise üretim esnasında kullanılan, aslında yasal yollardan bulunabilen/ticareti yapılabilen kimyasallardır. Uluslararası uyuşturucu trafiğinde “yasal” taşıma şirketleri tarafından gümrüklerden geçerek en çok yol katedenler işte bu katkı maddeleridir.

       Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Programı (UNDCP) her sene market trendlerini ve ele geçirilen uyuşturucuların üretiminde kullanıldığına inandıkları yeni kimyasalları kara listeye almaya, ve bu listenin kopyalarını hazırladığı raporlarla üye ülkelere dağıtmaya çaba gösteriyor. Ancak market bu yaptırımlara çok çabuk adapte oluyor ve üreticiler ufak değişikliklerle yeni sentetik uyarıcıları kullanıcılara sunabiliyorlar. Sentetik uyarıcılar kolay ve düşük maliyetli üretimleri sayesinde son zamanların yeni, “popüler” tercihi haline gelmiş durumda. Ve bunlar arasında ilk sıraya oturan ise tekno müzik ve “rave” ya da parti kültürünün sahneye taşıdığı 21. yüzyılın uyuşturucusu: ecstasy. Opium ve eroin Güneydoğu Asya’dan çıkıp Batı Avrupa’nın ara sokaklarında kullanıcıya ulaşıyor dedik. Ama tam ters yönde akan bir başka trafik de Hanoi, Vientiane, Banghok sokaklarında Batı’nın şatafatlı hayatına imrenen genç kesimin damarlarındaki yerini alıyor. Şöyle toparlayalım. Opium tarlalardan çıkar, ya yol üzerinde değişime uğrayarak eroine dönüştürülür, ya da saf haliyle Avrupa şehirlerindeki labaratuarlarda yerini alır. Opiumla ters rotayı izleyen eroinin katkı maddesi kimyasallar da (ki bunlardan birisi Türkiye üzerinden gerçekleşen yoğun trafiği ile yakından ilgilendiren acetic anhidrit’tir) Güneybatı Asya’daki üretim merkezlerine doğru yol alırlar. Asya’ya akan bir başka grup ise büyük çoğunluğu yine Asya’dan temin edilen kimyasallarla Avrupa labaratuarlarında üretimleri yapılan ATS (Amphetamine Type Stimulants) yani sentetik uyarıcılar. İşte bu son bahsettiğimiz ufak pembe ya da beyaz haplar özellikle gençler arasında giderek büyüyen bir popüleriteye sahip. Bütün bir gece ayakta kalıp dans edebilmek isteyenler, ya da bir kaç gün hiç uyumadan hayatı “son demine” kadar özümsemek isteyenler için ideal. Tatilinizin her dakikasını değerlendirmek mi istiyorsunuz? Bir kaç sihirli hap bunu sizin için hallediveriyor. Şimdilik iyi, güzel. Ama işte burada UNDCP ve uyarıcılar üzerinde geniş otoriteye sahip bir cok araştırma kurumu, kötü haberi bize veriyor. O da, yan etkisi olmayan tek uyarıcı olarak tanıtılan MDMA (Methylenedioxymethamphetamine) ya da sokak adıyla ecstasy’nin, bağımlılar üzerinde yapılan araştırmalarda, uzun süreli kullanımlarda tedavisi olmayan nörolojik bozukluklara, kronik uykusuzluğa hatta kalıcı beyin hasarına neden olduğu. Bu saydıklarımız sadece yan etkiler listesinin başlangıcı. Sentetik uyuşturucuların diğer uyarıcılar göz önüne alındığında kesin bir değerlendirme yapılamayacak kadar yeni olmaları, çok az kullanıcının tek bir maddeye sadık kalması, bir çok kullanıcının ise değişik maddeleri karıştırarak kullanması ve tam bir gözlem yapılabilmesi için yeterli sürenin geçmemiş olması gibi faktörler listenin uzamasını şu aşamada engelliyor.
       
UYUŞTURUCULAR VE KALKINMA
       ATS, eroin, ice, crack, kokain, ot... Adı ne olursa olsun yasadışı üretimi yapılan maddeler için Birleşmiş Milletler’in savı: eğer bir bölgenin gelişimini engelliyorsa, halkını giderek artan bir bağımlılığa, yoksulluğa, iç kargaşaya, dış kontrollere maruz bırakıyorsa, bireyin güvenliği ve ülkenin kalkınması için bu market yok edilmelidir. Büyük gelirleri olan ve devlet mekanizmasını içten fethetmiş bir üretim/dağıtım zincirini halkı daha fazla yoksulluğa itmeden ya da iç kaosu körüklemeden ortadan kaldırabilmek için de gereken şey ya da uyuşturucu ile savaşımda önemli yollar kateden bir çok organizasyon ve sivil toplum kuruluşunun da öngördüğü gibi üreticilere alternatif sunulması, bağımlıların tedavi edilmesi, uyuşturucu kullanımı sonucu yayılan salgınların (HIV, Sifilis vs.) kontrol altına alınmasıdır, ve tüm bunlar için de para, sağlam bir polis gücü, ve ondan da daha sağlam bir devlet yapısı gereklidir. Ama zaten bu metaforik ülke Arlacchi’nin yazının başında bahsettiğimiz teorisi ışığında bugünkü durumuna çökmüş devlet mekanizmasi yüzünden gelmemiş midir?
       

YARIN: ABD’NİN “ARKA BAHÇESİ”: GÜNEY AMERİKA
       
 
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları