|
Özelleştirmenin bir gereklilik olduğu bugün kamuoyunun büyük bir bölümü tarafından kabul edilmektedir. Bu gerekliliğin yerine getirilmesinin ülkemize sağlayacağı en büyük kazanım orta ve uzun dönemde makro - ekonomik istikrarın sağlanması olacaktır. Ayrıca bu kuruluşlara her yıl devletin yapmakta olduğu yardım ve görev zararı ödemelerinin azalması sonucu bu kuruluşların bütçe üzerindeki olumsuz etkileri de sona erecektir. Gerekli yasal ve yapısal önlemlerin zamanında alınmamış olması nedeniyle özelleştirme çalışmalarına diğer ülkelerden daha önce başlanılmasına rağmen tüm ülkelerin gerisinde kalınmıştır. 4046 sayılı Özelleştirme Kanununun 3. maddesine göre Başbakanın başkanlığında, Başbakan Yardımcısı, Başbakanın belirleyeceği bir Devlet Bakanı, özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı, Maliye Bakanı ile Sanayi ve Ticaret Bakanından oluşan Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) oluşturulmuştur. Kanuna göre bu Kurul, üyelerin tamamının katılımı ile toplanır ve kararları oybirliği ile alır. Ancak, ülkenin en tempolu çalışan bakanlarının bir araya getirilmesi ile oluşturulan ÖYK bir türlü toplanıp da gerekli kararları alamamaktadır. ÖYKnın en son toplantısı bir yıl aradan sonra 10 Ekim 2000 tarihinde yapılabilmiştir. O günden bugüne herhangi bir toplantı yapılmamıştır. ÖYK Kararları 4046 sayılı Kanuna aykırı olarak elden dolaştırılmak suretiyle imzalatıldığından İhale Komisyonu Kararlarının Kurulca onaylanma süreleri aylarca uzamaktadır. Kararların onaylanma sürelerinin uzaması yatırımcıların; özelleştirme ihalelerini sonu belirsiz siyasi müdahalelere açık bir süreç olarak değerlendirmelerine, yatırım ve finansman planlaması yapamamalarına, verilen teminat mektupları maliyetlerinde artışa yol açmasına neden olarak özelleştirme ihalelerine ilgilerini azaltıcı etki yapmaktadır. Türkiyede sağlıklı özelleştirme politikalarının oluşturulamamasının en büyük nedeni bu konudaki kesin çerçevenin çizilmemiş ve özelleştirmenin tanımının yapılmamış olmasıdır. Bugün özelleştirme dediğimizde ÖIB, Ulaştırma B. ve ETKB tarafından yapılan özelleştirmelerin toplamı akla gelmektedir. Ancak diğer taraftan belediyelerce (TANSAS), özelleştirme kapsamında olmayan KİTlerce (TIGEM isletme hakki devirleri), diğer kamu kurumlarınca (Hazine arazisi satışı, tahsisler) yapılan devirler de açıkça özelleştirme işlemleridir ve bunlara ait veri tabanı oluşturulmamıştır. Sonuç olarak Türkiyede bir yılda ne kadar özelleştirme yapıldığını kimse bilmemektedir. HEDEFLER Projemizin özelleştirme politikalarını, belirlediğimiz yedi önemli hedefimize göre şekillendirdik. 1. Küreselleşme olgusunun en önemli ön koşullarından birisi olan: ekonomide rekabeti geliştirmek, 2. KİTleri piyasa disiplinine açmak, 3. Yabancıların özelleştirme yapılan şirketlere talip olmaları konusunda cesaretlendirici faaliyetlerde bulunmak 4. Sermaye piyasalarını yaygınlaştırmak ve derinleştirmek, 5. Daha çok insanın hisse sahibi olmasını sağlayabilmek, 6. Atıl tasarrufların ekonomiye kazandırılması, 7. Devlet bütçesinde KİT zararlarından doğan mali yükün azaltılması, ÖZELLEŞTİRME KONUSUNDA ÖNÜMÜZE ÇIKAN ENGELLER Türkiyede özelleştirme politikalarını oluşturma ve uygulanması sürecinde karşılaşılan engelleri politik, ekonomik ve sosyal engeller olmak üzere üç ana başlıkta topladık. 1. Politik Engeller: Türk siyasi elitinin en önemli motivasyonlarından birisi olan KIT istihdamı eşittir oy denklemi anlayışı ve bundan doğan siyasi iradesizlik ya da ilimli bir dille isteksizlik önümüze çıkacak önemli siyasi engellerdir. 2. Ekonomik Engeller: Yabancı yatırımcılar için ülkenin yüksek risk primi ve şirketlerin özelleştirilmesinden sonra, yeni yönetimlerinin isten çıkartacakları fazla personele ödemek zorunda oldukları kıdem tazminatı yükü özelleştirme politikalarının karsısındaki ekonomik engellerdir. 3. Sosyal Engeller: Katı ideolojilerin özelleştirme karşıtı oluşturduğu kamuoyu baskısı ve Türkiyede, kendi özel konumları nedeniyle, üst düzey de görev icra eden kamu bürokrasisinin her şekliyle özelleştirmeye karşı olmasından oluşan baskı özelleştirme politikalarının karsısına çıkan sosyal boyutlu engellerdir. YÖNTEM Özelleştirme politikalarımızın uygulama aşaması sırasında en önem vermemiz gereken üç husus: Özelleştirmenin sosyal boyutunun tespiti, Özelleştirmenin halka anlatılması Siyasi kararlılığın tesis edilebilmesidir. KİTler büyüklüğüne ve stratejik önemine de bağlı olarak gruplandırılmalıdır. Bu gruplandırma sonucu üç temel yöntem ile özelleştirmesine başlanmalıdır. 1. Bedelsiz olarak Hisse Dağıtımı Belirlenen gruplara göre şirketin yüzde 30 ila yüzde 60 oranındaki hisse senetleri vergi mükelleflerine bedelsiz olarak dağıtılmalıdır. Bu dağıtımda: Gelir Vergisi: Gelir vergisi oranları esas alınarak, çalışanların ödedikleri vergiler oranında bir dağılım yapılarak, Şirket çalışanlarına öncelik tanınarak: Şirket çalışanlarının, 1. Şirket içerisindeki görevlerine, 2. Görev sürelerine, 3. Ödedikleri gelir vergisi baz alınarak öncelik tanınması. Kurumlar Vergisi: Kurumlar vergisi esas alınarak, kurumların ödedikleri vergiler oranın da bir dağılım yaparak. |
||||
| Bu dağıtımdan amaçlanan üç önemli hedef: aslında halka ait olan değerlerin tekrar halka sunulması, özelleştirme de halkın desteğini almak maksadıyla KIT istihdamı eşittir oy sarmalını yok etmek ve vergi tabanını genişletmektir. 2. Kıdem Tazminatı ve İşsizlik Fonu Hisse senetlerinin yüzde 20 ila yüzde 30luk kısmının kurulacak işsizlik ve kıdem tazminatı fonuna devri. Bu fondan amaçlanan, üç önemli hedef: özelleştirme konusunda önümüze çıkacak kıdem tazminatı sorununu en alt seviyeye indirmek, özelleştirme kapsamında işsiz kalacak çoğunluğun sosyal sıkıntılarını azaltmak, İşsizlik fonuna işlerlik sağlamaktır. 3. Bedelli Satış Hisse senetlerinin yüzde 20 ila yüzde 40luk kısmının şirketlere talip olacak: Türk ya da yabancı şirketle ihale usulüyle bedelli olarak devri. Bu devirden amaçlanan, şirket yönetimlerinin daha profesyonel hale gelmesi, şirketlerin uluslararası rekabete açılabilmesi, özel teşebbüs olgusunun teşvik edilmesidir. Bu maddelerden yola çıkarak, özelleştirmenin nihai amacını; Devletin ekonomide işletmecilik rolünü engellemek olduğunu tarif etmemiz mümkündür. Ülkemizde özelleştirme uygulamalarının Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Enerji Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı olmak üzere üç ayrı kurum tarafından yapılmakta olması nedeniyle uygulamada bir mevzuat birliği sağlanamamıştır. Mevzuat birliği acilen sağlanmalıdır. BÜYÜK ENGEL: GÖREV ZARARLARI Türkiyede sektörlerin liberalleşmesinin önündeki en büyük engellerden birisi görev zararları olgusudur. Çünkü görev zararı anlayışı tümüyle kamu kuruluşları için geçerlidir. (233 sayılı KHK). Ayrıca uygulamada nakit ödeme değil de borçlanma yolu kullanıldığından -bankacılık sisteminde gördüğümüz gibi- ölümcül olabilmektedir. Bu nedenle Görev zararı tanımı liberal anlayışla yeniden belirlenmeli, rekabet ortamı yaratılarak özel kuruluşların da ihale yoluyla kamusal görev alabilmeleri sağlanmalıdır. Bu hem rekabet politikası hem de özelleştirme açısından son derece önemlidir. Sektör liberalizasyonu için ön şarttır. Yasal düzenleme gerekmektedir. Özelleştirme İdaresi ve Özelleştirme Yüksek Kurulu, yeniden yapılandırılmalıdır. Özelleştirme işi siyasilerden tam bağımsız ve yasalarla korunmuş özerk bir yapıya dayalı olarak oluşturulacak tarafsız bir heyete bırakılmalıdır. Anayasa değişikliği ile özelleştirme bir hükümet politikası olmaktan çıkmış, bir devlet politikasına dönüşmüştür. Bundan hareketle ÖYKnun ve ÖIBnin siyasal degislikliklerden kolay etkilenmeyecek özerk bir yapıya kavuşturulması mantıksal sonuçtur. Yasal düzenleme gerekmektedir. Özelleştirme İdaresi; SPK, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve Rekabet Kurumu gibi sağlıklı bir idari ve mali yapıya kavuşturularak siyasi ve bürokratik tercihlerden arındırılmış bir Özelleştirme Kurumuna dönüştürülmelidir. Özelleştirme kapsam ve programına alınacak kamu hisseleri Hükümetlerin siyasi tercihleri doğrultusunda Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilmeli ancak özelleştirme uygulamaları, oluşturulması gereken Özelleştirme Kurumuna bırakılmalıdır. Bu bağlamda, 27 Kasım 1994 tarihinde yürürlüğe giren 4046 sayılı Özelleştirme Yasası hızla değiştirilerek. Türkiyenin içinde bulunduğu duruma uygun, karmaşıklıktan uzak daha anlaşılır ve çağdaş hale getirilmelidir. Belirlenen yetki ve sınırlamalar özelleştirme sürecini yavaşlatmış, işlemleri aksatmış, ciddi sosyal tartışmalara neden olmuştur. Bu durum hem T.C Devleti ve hem de çerçevesinde barındırdığı tüm vatandaşlarına çeşitli zararlar vermiştir. Bu konudan yola çıkarak; Yetki ve sınırlamalar tekrar düzenlenmeli, özelleştirme ve sosyal karmaşasını çözmek için işsizlik yasası, anti kartel yasası gibi hukuksal düzenlemeler hızla tamamlanmalıdır. Belirlenen bu esaslar çerçevesinde de özelleştirilemeyen kamu kuruluşlarının piyasadan çıkmasına izin verilmelidir. Piyasada aktif varlığını sürdürebilen ve Dünya standartlarında rekabet edebilecek mallar üretebilen KİTler özelleştirme kapsamına dahil edilmeyebilir. Fakat özelleştirme kapsamındaki kuruluşlardan, KİTlere hiç bir şart altında isçi transferi yapılmamalıdır. Özelleştirme İdaresine bağlı kuruluşlar üzerinde diğer kamu kurumlarının tasarrufu (DPT,Hazine,DPB) kısıtlanmalıdır. Bu konuda ÖIB kendisi için belirlenen genel çerçeve içerisinde, özerklik ilkemize bağlı olarak, tek yetkili olmalıdır. Öncelikle özelleştirme kapsamındakiler olmak üzere KİTler kamu toplu is sözleşmelerinden muaf tutulmalıdır. Kısacası KİTlerdeki ücret politikası siyasal etkiden arındırılmalıdır. Yasal düzenleme gerekiyor. KİTler (diğer kamu kuruluslarininda içinde bulunduğu) personel rejimi kaosundan kurtulmalıdır. Özelleştirmeye hazırlık çerçevesinde KIT personel statüleri yeniden düzenlenmelidir. Yasal düzenleme gerekmektedir. Yapılması gereken, uygulanacak tüm ekonomik istikrar tedbirlerinin en önemli kalemlerinden birini oluşturan/oluşturacak olan özelleştirmeleri hayata geçiren Özelleştirme İdaresinin daha sağlıklı bir mekanizma içinde faaliyetlerini yürüteceği bir statüye kavuşturulmasıdır. 4046 sayılı kanunda yapılacak bir değişiklikle bu mümkündür. Kuruma verilen görev ve hizmetler en az lisans düzeyinde öğrenim yapmış meslek personeli eliyle yürütülmelidir. Enerji ve banka özelleştirmeleri başta olmak üzere 2001de 5 - 6 milyar dolar, orta vadede toplam 25 - 30 milyar dolar ve uzun vadede ise yaklaşık 70 - 80 milyar dolar tutarında olduğu ifade edilen potansiyel özelleştirme portföyünün, Özelleştirme İdaresinin ve Özelleştirme Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla sonuçlandırılması mümkün değildir. Kurum, özelleştirme uygulamalarının sağlıklı, süratli ve etkinlikle gerçekleştirilmesini sağlamak üzere gerekli karar ve tedbirleri resen almakla yükümlü ve yetkili olmalıdır. Kurumun karar organı siyasilerden oluşmayan Özelleştirme Kurulu olmalı, Kurul üyeleri yeterli kamu tecrübesine sahip akil adamlar arasından en az 5-6 yıllık bir süre için Bakanlar Kurulu tarafından atanmalı ve hükümet değişiklikleri ile görevlerinden alınamamalıdırlar. Bakanlar Kurulu tarafından onaylanıp, 22 Aralık 2000 tarihinde yürürlüğe giren 355.3 milyon ABD Doları tutarındaki Özelleştirme Sosyal Destek Projesi (ÖSDP), kaynak temin edilerek mutlaka yaşatılmalıdır. | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||