Konu:
Kan Bağışının Önemi ve Yararları
Konuklar: Kan Merkezleri ve Transfüzyon Derneği Genel Sekreteri
Doktor Ramazan Uluhan ve Dernek Başkanı Prof.Dr. Mahmut Bayık
Sonay
Dikkaya: Sağlık Raporu'ndan merhaba.... Halk sağlığı açısından önemli
konuları ele almaya devam ediyoruz. Bugünkü konumuz kan bağışının önemi
ve yararları. Bu önemli konuyu uzman konuklarımızla birlikte değerlendireceğiz.
Şimdi söz Sağlık Editörümüz Sibel Güneş'te...
Sibel Güneş: Merhaba...
Kan bağışı yeterli olmadığı için her yıl birçok kişi yaşamını yitiriyor.
Avrupa ülkelerinde yüzde 3 olan kan bağışı oranı türkiye'de yüzde 1'i
geçmiyor. Bugün programımızın birinci bölümünde Kan Merkezleri ve Transfüzyon
Derneği Genel Sekreteri Doktor Ramazan Uluhan'la kan konusunu ele alacağız.
İkinci bölümde ise Dernek Başkanı Prof.Dr. Mahmut Bayık, kan konusunda
merak ettiğiniz konuları yanıtlayacak.
Sonay Dikkaya:
Program süresince kan bağışıyla ilgili merak ettiğiniz konuları telefonla,
ya da saglik@ ntv.com.tr elektronik posta adresimize iletebilirsiniz.
Telefon numaramız 0212 335 42 60... Ramazan Bey, öncelikle derneğinizin
kuruluş amacı hakkında bilgi verir misiniz?
Ramazan Uluhan:
Herkesin bildiği gibi bazı olaylar dönemlerin sıkışıklığı veya ihtiyaçtan
ortaya çıkar. Bizler de kan bankalarının başına çalışan hekimler, bir
çok ortamda biraraya geldiğimizde sıkıntılarımızı dile getiriyorduk fakat
ayrı ayrı olduğu için bunu bir türlü çözümleyemiyorduk. Bu yüzden birlikte
ne yapabiliriz dedik, sonunda bir dernek kurmaya karar verdik. Birkaç
toplantıdan sonra derneğimizin tüzüğünü oluşturduk. Fakat gerçekten önemli
yankı buldu. Bu yankı sonucunda da şu anda Türkiye'de tanıdığınız herkes,
kan ve kan ürünleriyle ilgili, Kızılay dahil olmak üzere, üniversiteler,
devlet hastaneleri, SSK, bunun içinde çalışan diğer kan bankalarının tümü
şu anda Kan Merkezleri ve Transfüzyon Derneği'nin üyesidir. Derneğin birinci
görevi, diğer kuruluşlardan, Sağlık Bakanlığı ve Kızılay'dan farklı olarak
birincil görevi eğitim.
Sibel Güneş: Bugüne
kadar hangi tip çalışmaları yaptınız?
Ramazan Uluhan:
Bu konuda derneğimizin ne kadar övünse azdır. Aslında biz bile kendimize
yetişemiyoruz şu anda. 1996 yılı Ocak ayında tüzel kişiliğimize kavuştuk.
Fakat bundan önce göreve geldiğimiz toplantılarla birlikte seminerlere
başladık. Sonra ilk senemizde kurs düzenledik. Türkiye'deki bütün kan
bankacılığı için kurs düzenledik. O günden bugüne gelindiğinde 5 adet
kurs düzenlenmiş durumda. Bir adet kongre yaptık. Ve bu arada bütün kan
ve kan ürünleriyle ilgili bilgilerin yalnızca bankalarına ve çalışanlarına
ait olmadığını düşünerek, ülkemizde bulunan ve tüketim için isteyen doktorların
da ayağına gitmeye karar verdik. Bu anlamda şu ana kadar 17 ilde sempozyumlar
yaptık. Onların konu başlıkları da kan merkezi klinik ilişkisi sorunları
ve çözümleri adı altında bu konuları tartışmaya çalıştık. Ve olmayan bir
şeyi gerçekleşterdi Dernek. Henüz kendi kongresini yapmadan 2003 yılında
Avrupa Bölgesel Kan Merkezi'nın toplantısını Türkiye'de, İstanbul Lütfi
Kırdar'da yapacak, bunu başardık. Geçen sene, Paris'te birinci turu yaptık.
Bu sene Kanada'da ikinci turumuzu yapacağız. Sizleri de oraya bekliyoruz.
Sibel Güneş: Türkiye'nin
yıllık kan ihtiyacı ne kadar, bunun ne kadarı karşılanabiliyor?
Ramazan Uluhan:
Aslında 1996 yılına kadar Türkiye'de okunabilecek Türkçe kaynak kitaplar
yoktu. Bugün Kan Merkezleri ve Transfüzyon Derneği, her iki ayda bir çıkardığı
bültenle, yaklaşık 43. sayıya gelmiştir, kurs kitapları, Kızılay'la birlikte
eğitim gerçekleştirmiştir. Ve kongre kitabı, diğer sempozyum kitapçıklarıyla
şu anda son yıllarda bütün dünyada olan gelişmeleri takip etmek mümkündür.
Bunun içerisinde bakındığı zaman yıllara göre kan ihtiyaçları ve kanın
miktarı değişmektedir. Yaklaşık, şu anda ülkemizde 1 milyon 300, 1 milyon
200, hatta bu dönem dönem değişik oranda 1.5 milyona çıkabilen kana ihtiyaç
var. Bunun yaklaşık, 1995 yılında 941 ünite alınmış. Daha sonrakilerde
900 bin civarında... Kana 300-400 bin ünitelik açığımız var.
Sonay Dikkaya:
Emre Bey, elektronik posta adresimize gelen bir soruyu size iletmek
istiyorum. Saygın Ağır isimli izleyicimiz, "kan ihtiyacı hiç bitmiyor.
Bu konuda hep sıkıntı yaşanıyor. Kan merkezlerinde kan yok deniliyor insanlar
geri gönderiliyor, ama nerede kan olduğu söylenmiyor. Bu konu yasalarla
neden güvence altında değil, vatandaş ortada kalıyor" diyor.
Ramazan Uluhan:
Öncelikle iğneyi kendimize batırmamız lazım. O da, kan insan kaynaklı,
başka herhangi bir yerden bulunamıyor. Bu anlamda, bizim bu ürünü elde
edebilmemiz için, mutlaka ve mutlaka o kan bankasında kanın bulunması
gerekiyor. Biz, genellikle aklımıza geldiğinde, bir hastamız olduğunda,
acil bir durumda kana ihtiyacımız olduğunda gidiyoruz kan bankalarına.
Oysa, ben aynı soruyu tekrarlayarak, Emre beye bunu bir şekilde sormak
isterim. Hayatında hiç kan verdi mi? Çevresinde kan veren insanların sayısı
nedir? Bütün bunlara rağmen, daha sağlık bir cevap vermek açısından şunu
söylemek istiyorum. Türkiye, mutlaka elektronik bir şekilde bu konuda
haberleşmeye geçmek zorundadır. Ülkemizde bugün kan bankacılığı, belirli
merkezlerde hastanelerin altında, kan istasyonu şeklinde hizmet vermekte.
Oysa bunları daha geniş çaplı, bölgesel kan merkezleri dediğimiz kan merkezlerine
çevirebilsek ve aralarında network ağıyla bu haberleşmeyi sağlayabilirsek,
bu hizmet herhangi bir şekilde herhangi bir yere gittiği zaman sayın izleyicimiz,
bize burada hangi kan bankasında ne kadar kan olduğunu bilecektir. Ama
tek bir şey lazım, mutlaka kan verecek kişi lazım.
Sibel Güneş: İnsanlar,
genellikle ihtiyaç halinde kan merkezlerine başvuruyorlar ve karşılığında
da siz kan bağışında bulunmak zorundasınız deniliyor ve buna tepki gösteriyorlar.
Bir de çok ayrıntılı bir form doldurulması gerekiyor. İnsanlar bunun herhalde
ne kadar önemli farkında değil. Neden bu kadar ayrıntılı bir form öneriliyor?
Ramazan Uluhan:
Zorunlu olarak eğer elinizde stok yoksa bu stoğu bir yerden yaratmak
zorundasınız. Mutlaka, dünyada şu anda önerilen ve de yapılması gereken
gönüllü kan verme olayı... Kan verme de, WHO tarafından önerilmiş ve gelişmiş
bütün ülkelerde bu şekilde uygulanmakta. Paralı kan verme artık kalkmış
durumda. Zoraki kan vermeler çok az olmakta. Fakat belirli dönemlerde
bunu sık temin etmek üzere kan bankalarımız stoklarını boşaltmamak için,
kan verirsen, biz de sana kan veririz şeklinde bir işleyişe giriyorlar.
Bundan da çok yüksünmemek gerekiyor herhalde şu günde. Dünya Sağlık Örgütü,
7 Nisan 2001 gününü güvenli kan günü ilan etti. Ve orada bir slogan yarattı.
Güvenli kan benimle başlar, kan hayat kurtarır, şeklinde... Biz de bültenimizin
31. sayısını bu konuya ayırdık. Ve bunun içerisinde neden güven kan gerektiğine
baktık. Şu sonuca vardık. Herhangi bir kişi kan bankasına girdikten sonra,
transfüzyon edilinceye, yani hastaya kan verilene kadar geçen dönemde
bir takım tetkikler yapılmaktadır. Bunlar enfeksiyonlarla ilişkili de
olabilir. Ve görüldü ki, tarama testlerinde negatif çıkmasına rağmen,
tabi bu oran çok yüksek değil, hastalık bulaştırabiliyor. Sorgulama formları,
Kan Merkezleri Transfüzyon derneğinin de komisyon olarak oluşturduğu 33
soru var. Bazı sorular birçok kişinin tepkisini çekmektedir. Bu sorular
daha sağlıklı hale getirilebilir. Fakat bu sorular sayesinde biz insanların
özgeçmişlerini öğreniyoruz. Bu özgeçmişleri de, yurtdışında bir yere gitti
mi, enfeksiyon hastalıklarından herhangi birisinin bulaşması söz konusu
olabilir mi. Veya cinsel eğilimini sorarak, olası bir tehlikeyi de baştan
önlemeye çalışıyor. Ve bu şekilde yapılan yerlerde, anlamlı bir şekilde
Amerika'da ve Avrupa'da, istatistik olarak bulaşmalarda çok önemli düşüşler
olmuştur.
Sibel Güneş: Kan
kimlerden elde ediliyor, Türkiye'de ağırlık askerde. Yurt dışında asker
sivil oranını değerlendirir misiniz?
Ramazan Uluhan:
Avrupa'yla kıyaslamak yerine, çünkü istitastiki bilgiden daha çok
gereklilikten doğan bir durum. Aslında şöyle kıyaslarsak daha doğru...
Türkiye'deki durum 1957-58 yıllarında askerlerden alınan oran yüzde 98..
Ve o zaman sadece 1957 yılında Kızılay'da kan bankası var. Oysa günümüze
gelindiği zaman, Kızılay bu ülkede şu anda kanların yaklaşık yüzde 40'ını
veya yüzde 45'ini toplamakta. Bunun içindeki oranın yüzde 40'ı asker.
Yani genel olarak baktığımız zaman yüzde 98'lerde bugün asker oranı yaklaşık
yüzde 25'lere düşmüş durumda. Ki, bu yüzde 25'lere zoraki donör diyemeyiz...
Genellikle askerler içinde bu konuda gönüllü donör oluşur, çünkü kan vermek
çok uygun bir yaştalar.
Sibel Güneş: Kan
merkezlerinin standartları belli mi, her yerden aynı güvenilirlikte kan
alınması mümkün mü?
Ramazan Uluhan:
Bugün için hayır... Fakat bir şekilde haksızlık da yapmamak lazım.
Bugün ülkemizde bulunan pek çok merkezi, ki bunlardan en az 10 tane sayabilirim,
dünya standartlarındadır. Ve bu şekilde çalışmalarda hiç de geri değildir,
Avrupa ve Amerika'dakilerden. Sadece burada yapılması gereken, ülkemizin
jeopolitik durumu... Veya ulusal politikalarla veya sağlığa ayrılan payla,
bu olayda organizasyonu çok iyi bir şekilde yapmak... Çünkü ülkedeki bankacılarının
bilgi eksiği yoktur. Bence organizasyon ve bunun yanında para ihtiyacı
vardır. Tabi bu konuda devletin bu konuda yeralması lazım. İkincisi ülkedeki
sivil toplum kuruluşlarının destek olması lazım. Üçüncüsü bilimadamlarının
bu konuya ilgi göstermesi lazım. Dördüncüsü de tabi ki medyamız, bu konuda
sansasyonel haberlerden çok, bu şekilde düzeyli programlarla halkı eğitebilirsek,
çok ileri adımlar atacağımıza inanıyorum.
Sonay Dikkaya:
Kan bulunamadığı için kaybedilen insan sayısı ile ilgili bir bilgi
var mı?
Ramazan Uluhan:
Böyle bir bilgi yok. Şu anda hiçbir istatistikle bizim elimize kan
bulunamadı da öldü, şeklinde sansasyonel haberlerin dışında herhangi bir
şey yok.
Sonay Dikkaya:
Elektronik posta adresimize gelen bir soru var. Ayça Şener isimli
izleyicimiz, "kan merkezlerine kan bağışı yaptık. Hepatit B'ye karşı
test yapıldığını biliyoruz. Ancak Hepatit C için herhangi bir test uygulanmadığını
duydum. Bu doğru mu?" diye soruyor.
Ramazan Uluhan:
Bu doğru değil. Çünkü 1989 yılından itibaren, Sağlık Bakanlığı bir
genelgeyle tüm kan bankalarında bu testleri zorunlu kılmıştır. Yani, bugün
herhangi bir kan bankasından çıkacak kanda anti HCV testinin mutlaka yapılması
gerekliliği vardır. Bu test yapılmadan kan çıkışı olamaz, suç işlenmiş
olur. Ve onun haricinde, ülkemizde diğer Avrupa ülkelerinden çok da farklı
olmayan hebatit B antijeni, H antikoru ve de frengiyle ilgili antikorlar
bakılmakta. Yaygın olan bölgelerde sıtma paratizi bakılmakta.
Sonay Dikkaya:
Şimdi de telefon hattımızda bir izleyicimiz var. Nuray Yıldız'ın sorusunu
dinliyoruz.
Nuray Yıldız: 53
yaşındayım. Rahim ameliyatı oldum. Ayrıca hipertansiyon hastasıyım. Kan
vermem benimi çin zararlı mı, yararlı mı olur? Ve ne kadar sıklıkla kan
verebilirim.
Ramazan Uluhan:
Genel bir kural vardır. Sağlığı izin verdiği sürece herkes 18 yaşından
sonra kan verebilir. Bu kan verme işleminde sadece belirli kriterler vardır.
Bizim donör seçimi dediğimiz, yani kan verme özellikleri, bunlar içerisinde
pek faktör vardır. Bunların bir tanesi sorgulama formudur. İlk başta bir
kere 33 sorunun hepsini cevaplayıp, sınavı geçmeniz lazım. Herhangi birisinde
negatif olduğu zaman kan veremezsiniz. İkincisi, bu işin tansiyon olayı
vardır. Tansiyonun belli sınırları vardır. Bu sınırlar içerisinde ise
kan verilebilir. Benim tavsiyem, yani, yılda bir kez kan verirseniz, kendi
sağlığınız açısından da iyi olur. Ama tansiyonunuzu kontrol altında tutmak
vasıtasıyla.
Sibel Güneş: Derneğinizin
bu sorunların çözümü için önerileri nelerdir?
Ramazan Uluhan:
Burada en önemli şey, kan bankaları yeniden Türkiye'de oluşturulmuyor.
Dünyada zaten örnekleri de var ve bu konuda çalışmalar da yapılmış. Sağlıklı
olması için; diyelim ki, herhangi bir kan bankasının altında herşey yapılmaya
çalışılıyor. Bu hem mali etkinlik açısından kötü bir olay, hem de personel
açısından... Pek çok faydası olmayan işler yapılmakta. Bunun yerine, düşünebiliyor
musunuz, İstanbul'da 3 tane bölgesel kan merkezi kuruyorsunuz. Şu anda
33 tane var. Bunların 3 tanesinden 2 tanesi Avrupa yakasında, 1 tanesi
Anadolu yakasında... Ve diğerlerini de istasyon haline getiriyorsunuz.
Enfeksiyon testlerinin tümünün burada çözüldüğü, donörlerin burada kabuledildiği
kocaman ve sağlıklı olan bölgeden, gelen sorular tamamen bununla ilişkili.
Kan bulamadık, olmadı. Ülkenin en büyük sorunlarından bir tanesi tam kan
kullanımıdır. Componentleri bulunup kullanılamıdığı için... Bölgesel kan
merkezleri ülkemizde önemlidir. Yalnız bundan önce de ülkemizde kan merkezlerinde
çalışan doktorlarımız, şu anda değişik branşlardan. Onun için mutlaka
uzmanlık dalı haline getirmemiz için çalışmalar yapmak lazım.
Sonay Dikkaya:
Sayın Uluhan, katıldığınız ve verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz.
Programımızın ikinci bölümünde Kan Merkezleri ve Transfüzyon Derneği Başkanı
Prof. Dr. Mahmut Bayık'la birlikteyiz. Mahmut bey, insan vücudu açısından
kanın önemi nedir?
Mahmut Bayık: Kan
insanın her türlü yaşamsal fonksiyonu için çok önemli sıvı bir doku...
Bütün dokulara, oksijen, besinleri, çeşitli hormonları, mineralleri, hepsini
taşıyan kandır. Dolayısıyla kan olmasa, vücudun içinde organlar arasında
iletişim olamaz. Dokuların herhangi bir enerji üretmek oksijeni olamaz.
Herhangi bir enerji kaynağı olarak kullanacağı maddeleri alamaz. Birbirleri
arasındaki iletişimleri kopar. Dolayısıyla kan olmazsa hayat da olmaz.
Sibel Güneş: Vücutta
ne kadar kan bulunur? Kanın yapısı hakkında bilgi verir misiniz, kanı
oluşturan elemanların görevleri nedir?
Mahmut Bayık: Yetişkin
insan vücudunda yaklaşık, kilosuna 70 mililitre kadar kan bulunuyor. Örneğin
70 kilo ağırlığında birisinde birisinde bu yaklaşık 5 litre eder. Bir
plazma dediğimiz bir sıvının içindedir kanın şekilli elemanları. Bunlar
da kanın hücreleridir. Bu hücreler, alyuvarlar, akyuvarlar ve trombosit
dediğimiz hücrelerdir. Sıvı kısım plazma içinde çeşitli pıhtılaşma faktörleri,
çeşitli proteinler, mineraller, hormonlar hepsi burada bulunur. Hücresel
elemanlar içindeki alyuvarlar dokulara başlıca oksijen taşıyan hücrelerdir.
Yani, dokular onunla ancak solurlar. Beyaz küreler, akyuvarlar mikroplara
karşı savaşmamızda temel hücrelerdir. Trombosit dediğimiz ufak hücreler
de kanın pıhtılaşması için gerekli olan temel hücrelerdir. Bir yerimizi
zedelediğimiz zaman ilk önce trombositler orada kümeleşir, salgılarını
salar, orada pıhtılaşma olur. Trombositin yokluğunda bu pıhtılaşma olayı
bozulur. Onun için kan hem dokulara herşeyi taşıyor, hem de hücreleri
aracılığıyla mikroplarla savaşıyor. Oksijen taşıyor ve pıhtılaşma işinde
de görevi var.
Sibel Güneş: Kan
grubu nedir, görülme sıklığı konusunda bilgi verir misiniz? Rh faktörünün
önemi nedir?
Mahmut Bayık: Alyuvarlar,
üzerlerinde bizim antijen dediğimiz pek çok molükeller taşırlar. Ben bunu
büyük bir tropik ormana benzetiyorum. Orada nasıl çeşit çeşit ağaçlar,
sarmaşıklar var. Alyuvarların da üstünde de antijen dediğimiz çok değişik
yapıda moleküller dolu. Bu molekül yapılar kan grupları antijenleridir.
Yani, nasıl bir cangılda, tropik ormanda ağaçları tanırız, bu okalüptüstür,
bilmem ne sarmaşık diyorsak, kan grubunun da antijenleri değişik isimlerle
anılır. İşte bu A grubu antijeni, bu B grubu antijeni, bu Rh antijeni
diye. Böyle çeşitlilik, kan eritrositlerin içinde alyuvarların içinde
çok fazla ve 600'den çok değişik antijen var. Ama bunların hepsinde bazılarının
klinik olarak önemi çok yüksek. Ancak onların onların bağdaşması halinde
kan nakli yapılabiliyor. Çünkü onlar bağdaşmazsa, bunun bağdaşmadığı kişide
bulunan bir takım antikor dediğimiz maddeler, o kanı hemen tahrip edebiliyor,
bağdaşmamasından dolayı. İşte klinik olarak önemi en yüksek olanlar, A
grubu antijenleri, B grubu antijenleri ve Rh faktör antijenleri... Rh
antijenleri, eritrositlerin alyuvarların içinde protein yapıdaki antijen
yapı, söylediğim moleküllerden bir tanesi. Ve ilk Rh, bir maymun türünde
bulunmuş. İnsan kanı onunla tepkime vermiş. Dolayısıyla insanda da bulunduğu
anlaşılmış. Ve dolayısıyla bu antijenleri taşıyanlar Rh pozitif... Taşımayanlar,
hatta o antijenin bir parçasıdır o, bizim Rh'da test ettiğimiz o parça
varsa, onlar pozitif... Olmayanlar da negatif diye adlandırılmış. Dolayısıyla
kan grupları A, B, O Rh diye sınırlandırılıyor. Ama vatandaşın bilmediği
daha yüzlerce çeşit kan grupları antijenleri var. Ama bunlar ancak klinik
bazı durumlar için önemli oluyor. Bizim için kan bağışında önemli olan
A, B, O Rh...
Sonay Dikkaya:
Dünyadaki sağlıkla ilgili gelişmeleri izledik. Elektronik posta adresimize
gelen bir soruyla devam etmek istiyorum. Ceyhun Şanlı isimli izleyicimiz,
"kan merkezinden alınan bir kanın hangi hastalıklara karşı tetkik
edilmesi gerekiyor? Bizler kan alırken nelere dikkat etmeliyiz?"
diye soruyor.
Mahmut Bayık: Yasal
olarak zorunlu testler var, bu testleri yapıyoruz. Bu testler Hepatit
B antijeni, Hepatit C antikoru, AIDS antikoru ve frengi için RPR testi.
Bunlar yasal olarak zorunlu testler. Bu testleri yaptığımız zaman o kan,
yasal olarak zorunlu testlerden geçmiş oluyor. Böyle bir kanı alırken,
bu testlerin yapılıp yapılmadığı etiketi üstünden bir işaretle anlayabilirsiniz...
Sibel Güneş: Kan
bağışı nasıl yapılır, kimler bağışlayabilir, kimler bağışlayamaz?
Mahmut Bayık: 18
yaşın üstündeki her sağlıklı kişi kan bağışlayabilir. Yani, bu çok önemli
bir şey. Kanın tek kaynağı insan. Dolayısıyla ancak bir kan bağışı oluyorsa,
kan var, kan bankasında. Sıkışık bir durumdayken, kan bankasına gittiğimizde
kan bulabilmemiz için sağlıklı insanların oraya kan bağışında bulunuyor
olması lazım. Sağlıklı zamanında... Yani illa bir felaket anında değil,
normal zamanında da insanlar gidip, gönüllü olarak kan bağışlamalı ki,
kan bankasında o sırada kan bulunsun. İnsanlarımız felaket anında son
derece hassaslar. Türk toplumunun dayanışması çok çok güzel. Yani, bununla
övünüyorum. Ama sağlık konusunda hiçbir problem yokken, insanların kan
bağışına ilgisi az. Yani, insanlar, durup dururken, benim zamanım geldi,
üç ay geçti. Ben gideyim bir daha kan bağışlayayım. İhtiyacı olan birine
kullanılması için orada bulunması gereken bir madde. Ve ben de bir insan
olarak bu görevimi yapayım, böyle bir insana da yardımcı olurum, diyerek
insanların gidip kan bağışlaması lazım. Sağlıklı olması yeterli. Oradaki
sorgulama formunu düzgün ve dürüst olarak cevaplaması lazım. Kişi, herhangi
bir şekilde sağlıklı zannettiği halde herhangi bir hastalığı taşıyıp da
birisine bulaştırma riski olmaz.
Sonay Dikkaya:
Telefon hattımızda bir izleyicimiz. Tevfik Aydın'ın sorusunu dinliyoruz.
Tevfik Aydın: Ben
şimdiye kadar hiç kan vermedim. 50 yaşındayım... Kan vermek için bir süre
önce gitmiştim. Fakat hiç kan vermediğimi söylediğim zaman, kalbimde bir
problem olacağını söyleyerek, benden kan almadılar. Şimdi, kan verip vermeme
konusunda bir tereddüdüm var. Hiç kan vermemek kalpte bir problem yaratır
mı, yaratmaz mı?
Mahmut Bayık: Hiç
kan vermeyenin kalbinde problem olur diye bir şey yoktur. Kişinin kendisinin
kalple ilgili bir sorunu yoksa, doktora gitmiş herhangi bir şekilde bir
problem bulunmamışsa, o zaman herhangi bir şekilde kalp hastası da değildir.
Sadece kan bağışlarken, kan basıncı belli sınırlar arasında olmalı, nabzı
belli sınırlar arasında olmalı. Kanın düzeyi, kan bağışlamaya yetecek
kadar iyi olmalı. Kilosu belli olmalı. Bu kriterler var, o kadar. Eğer
bu şartları sağlıyorsa ve sağlıklı bir kişiyse, daha önce de kalbiyle
ilgili hiçbir sorunu olmamışsa... Kan bağışlamamışsın şimdiye kadar, öyleyse
sizin kalbiniz hastadır diye bir şey olamaz.
Sibel Güneş: Tam
kan, kan ürünü nedir? Türkiye'de tam kan kullanılma oranı nedir?
Mahmut Bayık: Kanı,
donörden torbaya doldurduğunuz zaman, o donörün kanında ne varsa, hepsi
torbaya girmiş demektir. İşte onun için buna tam kan denir. Aslında tam
kan bir orijinal üründür. Tam deyince, herşeyi mükemmel, içinde herşeyi
olan diye bir anlam da çıkartmayalım. Çünkü tam kanın içindeki bir sürü
hücresel component, demin söylediğim trombositler örneği, 24 saat içinde
ölürler. Bir sürü pıhtılaşma faktörü, bir süre sonra yıkılır ve yok olurlar.
Yani, tam kan, dolapta beklediği süre içinde vasfını kaybeder. Onun için
tam kan, tam kan olarak kullanılmaz. Çünkü bir hastanın o kanın hücrelerinden
birine veya plazmasına ihtiyacı vardır. Örneğin hastanın kan oranı çok
düşükse, yani anemikse ve bu kansızlığı bir ilaçla düzeltemiyorsa, mutlaka
kan verilmesi gerekiyorsa, ona verilmesi istenen alyuvarlardır, eritrositlerdir.
Öyleyse tam kan diye vermenin bir gereği yoktur ama sırf içinden eritrosit
kısmını verebiliriz. Örneğin, bir kişinin trombositleri çok düşmüşse,
kanama eğilimi var, kanıyorsa bir yerinden, onun ihtiyacı o trombositler.
Öyleyse tam kan vermenin gereği yoktur. Zaten verseniz de içinde trombositler
ölmüştür, işe de yaramaz. Öyleyse o kanın içinde sırf trombosit kısmını
ayırıp da onu vermek lazım. İşte bu kanın şekilli elemanlarını parçaya
ayırıp da kullanma işine, kanı komponentlere ayırarak kullanma diyoruz.
Sibel Güneş: Yeterli
oranda ayrıştırılabiliyor mu?
Mahmut Bayık: Tabi,
basit bir metodla ayrıştırılır ve kan bankalarında bunu yapmak mümkün.
Bunu yapmayan kan bankaları var. Çünkü hekimleri hep tam kan istiyor.
Bu eğitimde Türkiye'de bir alışkanlık halinde tam kan kullanılmış, zamanında.
Ve bu çok yanlış bir şey. Türkiye'de tam kan kullanma oranı yüzde 90'ların
üzerindeymiş. Bu Afrika'daki bir takım ülkelerle eşdeğer... Kanı sonradan
komponentlerine ayırarak kullanma konusundaki eğitsel faaliyetlerden sonra,
dernekten sonra da çok değişti bu. Her yerde gidip bunu anlatıyoruz. Bu
oran yüzde 60'lara düştü. Kimi yerde yüzde 0... Tamamen komponent kullanıyorlar.
Sibel Güneş: Hocam
katıldığınız ve verdiğiniz bilgiler için hem size, hem derneğinize çok
teşekkür ediyoruz. Bugün kan bağışının yararlarını ve kan bağışının nasıl
yapılması gerektiğini Kan Merkezleri ve Transfüzyon Derneği Başkanı Prof.Dr.
Mahmut Bayık ve Dernek Genel Sekreteri Dr.Ramazan Uluhan'la konuştuk.
Yarınki konumuz ortopedik hastalıkların tedavisiyle ilgili yenilikler
ve kemik uzatma ameliyatlarını içeren illizarov yöntemi. Tekrar görüşmek
dileğiyle sağlıkla kalın.
Sonay Dikkaya:
Yarın, Sağlık Raporu'nda ele alacağımız ortopedik hastalıkların tedavisiyle
ilgili yenilikler konusunda merak ettiğiniz sorularınızı saglik@ntv.com.tr
elektronik posta adresimize iletebilirsiniz. Tekrar birlikte olmak dileğiyle
sağlıkla kalın.
|