|
|
Bu yıl başında yaşadığımız krizden sonra daha da fazla ön plana çıkan bir politika. 2002 yılı bütçe hedeflerini konuştuğumuz bu günlerde mali konsolidasyonun kararlı bir şekilde sürdürülmek istendiği mesajını alıyoruz. ÖNCE FAİZ DIŞI FAZLA HEDEFİ TUTMALI Mali konsolidasyonu başarmanın temel kriterlerinden birisi faiz dışı bütçe fazlası hedefini tutturmaktır. Faiz dışı fazla vermek devletin yaptığı bir tassarruf anlamına gelir. Bu fazla, borç stoğunun eritilmesinde kullanılır ve sonuçda kamu borçlarının GSMH içindeki oranı gibi borç rasyolarının düzelmesi beklenir. Mali konsolidasyonun önemli amaçlarından birisi de ekonomik büyümeyi hızlandırmaktır. Kamunun borçlanma gereğinin azalmasının hem faizleri düşürerek hem de ileride daha düşük bir vergi beklentisi yaratarak yatırımları ve tüketimi uyarması beklenmektedir. Özellikle şubat krizinden sonra açıklanan güçlü ekonomiye geçiş programında ekonomi yönetiminin ve IMFnin ulaşmak istediği hedef budur. TEK ÖRNEK TÜRKİYE DEĞİL Mali konsolidasyon uygulayarak bu sonuçlara ulaşmaya çalışan tek ülke Türkiye değildir. 1996 yılında John McDermott ve Robert F. Wescott tarafından IMF çalışma raporu olarak yayınlanan An Empirical Analysis of Fiscal Adjustments (Mali Düzenlemelerin Sayısal Bir Analizi) isimli makale 1970 -1995 yılları arasında mali konsolidasyon uygulayan 20 kadar ülkenin 74 deneyimini incelemektedir. Türkiyeyi ilgilendiren bazı sonuçları kısaca vermek istiyoruz. Birincisi, borç stoğunu azaltma ve ekonomik büyüme hedefine ulaşan başarılı mali konsolidasyon deneyimlerinde vergilerin arttırılmasından ziyade devlet harcamalarının azaltılmasının ön plana çıktığını görüyoruz. İkincisi, mali konsolidasyon politikası o ülkeye ilişkin kredibilitesi olan daha geniş bir reform paketinin parçası durumundadır. Üçüncüsü, bu politikalar uygulanırken reel faizlerin düşmesi gerekmektedir. Dördüncüsü, dünya ekonomisi resesyonda bulunurken mali konsolidasyon uygulaması istenen hedeflere ulaşamamaktadır. Örneğin, 1980 - 81 yıllarında dünya ekonomisi resesyonda bulunurken uygulanan yedi mali konsolidasyon deneyiminin tamamı başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Doğru zamanda ve güçlü bir mali konsolidasyon uygulayarak arzulanan tüm sonuçlara ulaşan üç ülke Danimarka, İrlanda ve Yeni Zelandadır. HARCAMALARIN KISILMASI YERİNDE Peki, bütün bunlardan Türkiye için ne tür dersler çıkarabiliriz? Türkiyede kamu borç yükü GSMHnin yüzde 80nini aşan çok yüksek bir oranda olduğundan mali konsolidasyonun mutlaka uygulaması gerekmektedir. Bu politikayı etkin olmayan harcamaları kısarak uygulamaya çalışmak da doğru bir tercihtir. Özellikle yolsuzluktan kaynaklanan harcamaları düşürmeye yönelik bütün önlemler her koşulda desteklenmelidir. Bununla birlikte, vurgulanması gereken bazı olumsuz noktalar bulunmaktadır. Şubat krizinden sonra 2001 yılı için uygulanan çok ciddi bir mali konsolidasyon politikası vardır. Faiz dışı fazla hedefi GSMHnin yüzde 5.5i olarak konmuştur ve bu hedef tutturulacaktır. Buna rağmen beklenen olumlu sonuçlar alınamamıştır. Orta ve uzun dönemde kamu finasmanının düzelmesine ilişkin çok önemli yapısal reformlar gerçekleşmiş, fakat beklentiler olumluya dönememiştir. Bu olumsuzlukta hem dış hem de iç faktörler rol oynamıştır. Dünya ekonomisinin daralma sürecine girmesi ve buna bağlı olarak ticaret ve sermaye hareketlerindeki negatif gelişmelerin Türkiye ekonomisini olumsuz etkilediği açıktır. 11 Eylül sonrası bu daralma süreci daha da keskin yaşanacaktır. Daha önceki deneyimlerin de gösterdiği gibi dünya ekonomisinin daraldığı bir ortamda mali konsolidasyondan beklenen olumlu gelişmeleri sağlamak çok kolay değildir. GÜVEN HEP EKSİK İçeride ise, bu politikanın kısa dönemde başarı şansını engelleyen siyasi güvensizlik ve uygulanan kur politikasıdır. Uygulanan ekonomi politikaları ne olursa olsun, siyasetten umudumuz olmadıkça güvenimiz hep eksik kalacaktır. İlk aşamada, bakan sayısını azaltan ve değiştiren koalisyon içinde bir revizyon daha sonrada siyasi partiler ve seçim yasalarını değiştirerek seçime giden bir hareket bu güveni kısmen sağlayabilir. İkinci olarak, kur politikasında merkez bankasının daha aktif olması gerekiyor. Türkiye gibi döviz ikamesinin yüksek olduğu bir ekonomide tüketici güvenini sağlayan temel unsurun döviz kurlarında istikrar olduğu çok açıktır. Kurun görece sakin ve hareketli olduğu günlerde bunu kendi kendimize de test edebiliriz. Bir yukarı, bir aşağı ve genelde yukarı giderek ekonomide karar vericileri serseme çeviren kur hareketleri, devam ettiği her gün ekonominin daralmasına katkıda bulunmaktadır. Merkez Bankası aşırı hareketlere izin vermeyeceğini söylemektedir. Bugüne kadar piyasaya aşırı gelen, Merkez Bankası için aşırı algılanmamıştır. Fakat, sonuçta Merkez Bankasının yarattığı Türk Lirasını tutanların zarar ettiği, döviz tutanların ise kar ettiği bir dönem geçmiştir. Son bir haftadır Merkez Bankasının piyasada varlığını daha çok hissettireceği yönünde sinyaller gelmektedir. Umarım yanılmıyoruzdur. SİYASET VE KUR POLİTİKASINDA DEĞİŞİKLİK Sonuç olarak, mali konsolidasyonun olumlu sonuçlarını alabilmek için siyaset ve kur politikasında da değişiklikler gerekiyor. Türkiyede 2002 için planlanan yüzde 6.5lik faiz dışı fazla dünya standartlarına göre zaten oldukça fazladır. Dünya ekonomisinin daralacağı bir ortamda buradan beklenen faydalar sınırlı kalacaktır. Bize göre, siyaset ve kur politikasında olumlu gelişmeler olursa faiz dışı fazla yüzde 6.5in altında dahi gerçekleşse olumsuzluk yaratmayacaktır. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||