Güncelleme: 15:51 TS 14 Eki., 2001
|
|
Ankara NTV |
Ecevit ile yapılan söyleşinin tam metni
|
|
Başbakan Bülent Ecevit, NTVde yayınlanan Türkiye Savaşın Neresinde? adlı programa katılarak, NTV Ankara Temsilcisi Murat Akgünün sorularını yanıtladı.
|
|
Murat Akgün: Savaşın Türkiyeye etkisi, savaştaki gelişmeler ve Türkiyenin konumu, haftasonu olmasına rağmen Ankaranın hareketli saatler, dakikalar geçirmesine neden oluyor. Üstüste toplantılar, değerlendirmeler yapılıyor. Gerek dış politikayı, gerekse iç politikayı bugün Başbakan Bülent Ecevitle birlikte değerlendireceğiz. Efendim, isterseniz Afganistanla başlayalım. Çünkü tüm kamuoyunun en çok dikkat ettiği konulardan bir tanesi. Hafta içinde ABDne generalimiz başkanlığında bir irtibat ekibi gitmişti. Onlardan gelen yeni bir haber var mı? Ve artık klasik hale gelmiş bir soru, ABDnin sizin çok açıkladığınız üs ve hava koridorundan başka somut bir talebi oldu mu?
Bülent Ecevit: ABDnin isteği üzerine bu ülkeye gidecek olan irtibat heyetleri, sofist gündem oluşuyor. Türkiye, İngiltere, Almanya, Fransa, Kanada, Avustralya, İtalya ve Türkiye... Şimdi bu ülkelerden gelişmiş durumda, ekonomisi gelişmiş, kalkınması belli bir düzeye varmış olan ülkelerden bir teki Türkiye Cumhuriyeti... Diğerlerinin hepsi kalkınmış, gelişmiş ülkeler. Ve Türkiyenin bunlar arasında yeralıyor olması tabi Afganistan olayları üzerine kazandığı jeopolitik konumun ne duruma geldiğini gösteriyor. Bu tabi bize bir takım sorumluluklar da getirebilir. Ama bu sorumluluklardan ürkmememiz gerekiyor. Çünkü bunlar Türkiyenin jeopolitik konumunun ne kadar ağırlıklı olduğunu ve terörizme karşı mücadelede Türkiyenin ne kadar önem taşıdığının artık bütün dünyada bilindiğini gösteriyor. Henüz irtibat heyetimizden bir bilgi gelmedi. Dün Genelkurmayımızla görüştüğümde henüz bir bilgi yoktu. Herhalde bugünlerde oradan bir yanıt alacağız. Bu şekilde de ABD ve bu heyete dahil olan ülkelerin temsilcileri neler düşünüyorlar, ABDnin Talibana karşı harekete geçtiği sırada Türkiyeden beklentileri neler olacaktır? Bunların ne kadarını biz yerine getirebiliriz? Ancak ondan sonra mümkün olacaktır.
Murat Akgün: Sorumluluklar bize düşecektir muhtemelen, dediniz. Ne olabileceğine dair bir öngörünüz var mı? Ya da daha açık sorayım. Eğer ABD, ama direk kendisi ama NATO kanalıyla bizden asker talebinde bulunacak olursa miktarı şu ya da bu, bunlar cephede çarpışacak askerler mi olacak, yoksa geri hizmette dediğimiz sağlık, lojistik, eğitim mi olacak. Bu konudaki son görüşünüz nedir acaba?
Bülent Ecevit: Bu soruların yanıtını medyamız hergün veriyor. Fakat gerçekte bu konuda bize herhangi bir bilgi ulaşmış değil. Henüz ABD de tabi kendi planlamasını tamamlamamış olabilir. Çünkü hiç beklenmedik bir olayla karşılaşmıştı ABD... 11 Eylüldeki saldırı hiç hesapta yoktu. ABD, şimdiye kadar iki büyük okyanusta her türlü saldırıdan uzak bir şekilde yaşıyordu. İki dünya harbine de ABD öncülük etmişti ama kendi toprakları üzerinde... yani kendi topraklarının bağımsızlığı bakımından, güvenliği bakımından, şimdi ABD, çok ciddi bir sorunla karşılaşıyor. Onun için hazırlanması biraz zaman alabilir. Biz hemen hergün şu veya bu kanaldan ABD ile diyalog içindeyiz. Fakat şimdiye kadar Türkiyeden neler beklediklerini veya bekleyebileceklerini belirten herhangi bir şey söylemediler.
Murat Akgün: Ön talep de gelmedi mi?
Bülent Ecevit: Hayır ön talep te gelmedi. Tabi bu hava ve toprak sahalarımızdan yararlanma isteği geldi. Onu zaten biz kendiliğimizden önermiştik. Türkiyenin o bakımından çok önemli bir jeopolitik konumu var. Bunu memnunlukla karşıladı ABD. Tabi, ayrıca maddi yardım bakımından, oraya sağlık ekipleri gönderilmesi bakımından, istihbarat işbirliği yapmamız bakımından hemen akla gelebilecek katkılarımız var. Bizim Afganistandaki istihbaratımız bir hayli ileri, bir hayli gelişmiş durumda. İstihbaratımızla ilgili bütün bilgileri ABDne yerinde veya burada iletiyoruz. Aramızda tam bir güven ortamı var. Onun dışında bizden askeri anlamda ne isteneceğine dair herhangi bir işaret gelmiş değil. Medyadaki haberlerin aksine, henüz ortada bir şey yok.
ÇOK DENEYİMLİ BİRLİKLERİMİZ VAR
Tabi biz, uzun yıllardır süren terörizm süresi sırasında gerilla savaşlarına karşı büyük deneyim kazandık. Çok deneyimli birliklerimiz var. Biliyorsunuz gece harekatını bile başarıyla yapan birliklerimiz var. Bunların sağlayabileceği eğitim olanakları oradaki koalisyon güçleri bakımından olsun, Afganistanın kuzeyindeki bağımsız sınır, muhalif kesimler açısından olsun Türkiyenin bu konuda büyük katkısı, büyük yardımı olabilir.
Ayrıca tabi sosyal ihtiyaçlar vardır, sağlık gibi... Olabildiğince sivil halkın korunabilmesi bakımından yapabileceğimiz şeyler var. Ayrıca tabi daha ileri ölçüde hafif askeri davranış, eğitim bilgileri, katkıları da bizden istenebilir. Fakat bu konuda herhangi bir şey gelmiş değildir. Bize gelecek olan isteklerden hangisini, ne ölçüde yerine getirebiliriz, bizim kaynaklarımıza, olanaklarımıza bağlı. Dediğim bu konuda medyada, basında çıkan haberler şimdiye kadar tamamen tahminlerden ibarettir. Somut istekler geldiğinde zaten kendiliğinden bunun belirtileri ortaya çıkacaktır.
Murat Akgün: Peki, Sayın Başbakan, bizim ABDne bizim 20 maddelik şunları yapabiliriz diye bir listemiz var mı?
Bülent Ecevit: Hayır, bunlar yok.
Murat Akgün: Fakat anladığım kadarıyla sözlerinizden çok mecbur olmadıkça Türk askerinin sıcak çatışmaya girmesinden ziyade, geri hizmette görev almasını planlıyorsunuz.
Bülent Ecevit: Aslında, bizim açımızdan yalnız Afganistanda terörizm var değil. Türkiye, hala kendi topraklarında terörizmle savaşıyor. Radikal dinci terör, bölücü terör, aşırı sol terör... Bunlar hala Türkiyede aktif durumda. Ve Türkiye çok büyük bir silahlı gücü kendi topraklarında hala tutmaya mecbur. Daha bugün mesela, şu toplantımızdan birkaç saat önce, allah rahmet eylesin, iki polisimiz şehit oldu. Birisi ağır yaralı. Yani, Türkiyede terör devam ediyor. Bizim de buna karşı almamız gereken tedbirler devam ediyor. Tabi bütün bunlar gözönünde tutulacaktır. Dediğim gibi, Türkiyenin olanakları bakımından, deneyimleri bakımından bu mücadele sürecinden nasıl yararlanılabilir, müttefiklerimizle birlikte, tabi başta ABD olmak üzere bunları kararlaştıracağız. Ama şu sırada gerçekten söyleyebileceğim bir şey yok.
Murat Akgün: Peki, Afganistanın harekatın boyutları, süresi ve bu operasyon bittiği zaman bölgeye etkileri konusundaki öngörüleriniz nelerdir?
Bülent Ecevit: Çok önemli bir soru. Bir kere sadece dışarıdan gelen kuvvetlerle Afganistandaki olayın, savaş demek mümkünse savaşın sona ermesi mümkün değil. Çünkü, her ne kadar kuzey ittifak denen güç varsa da, bir muhalefet gücü olarak... Onlar kendi aralarında o kadar bölünmüş durumdalar ki, başlangıçta Talibanın öyle büyük bir gücü olmadığı Kuzey İttifakı karşısında çok büyük başarı gösterebildi. Afganistanın yönetimini eline geçirebildi. Şimdi, bir kere kuzey ittifakındaki birbirine rakip olan komutanları, liderleri mutlaka biraraya getirmemiz lazım. ABD, bu konudaki bütün ağırlığını koymalı. Biz zaten öteden beri bunun için uğraşıyoruz. Çok sıkı ilişkilerimiz var.
AFGANİSTANI ÇAĞDIŞI REJİMDEN KURTARMAK
Murat Akgün: Türkiyede biraraya gelmeleri mümkün olabilir mi acaba bu komutanların?
Bülent Ecevit: Zaten General Dostum, sık sık Türkiyeye geliyor. O da düşünülebilir. Önemli olan şurada veya burada Türkiyede veya başka bir yerde bu komutanların ve birliklerin kendi aralarında birleşmeleri şart. Aksi halde ne olur? Belki, belki değil muhakkak bu Batıdan gelen güçler, ABDden, İngiltereden gelen güçler, diğer ülkelerden gelen güçler, Afganistanın bu çağdışı Taliban rejiminden kurtarabilirler. Ama orada kalıcı değil geçicidirler güçler. Harekat bittikten sonra çekilip giderler. Ondan sonra tekrar kendi kavgalarıyla başbaşa kalır Afganistan. Bu kavga sürecinin mutlaka sona erdirilmesi gerekir. Afganistan, son derece de stratejik açıdan önemli bir ülke. Yalnız şimdi değil her zaman öyle olagelmiştir. Biliyorsunuz, Türkiye, bu ikinci dünya savaşı öncesinde ve Sovyetler Birliğinin Afganistanı işgali öncesinde Afgan halkına çok büyük katkılarda bulunmuştu. Daha kendi kurtuluş savaşı devam ederken, Afganistana yetişkin subaylar, kurmaylar göndermişti.
Ondan sonra da bu son yıllarda Afganistanın kalkınabilmesi için elimizden gelen katkıyı yapıyoruz. Okullar açıyoruz. Hastaneler açıyoruz. Sulama tedbirleri alıyoruz. Afganistanın kendi gücü ve ayakları üzerinden canlanması gerekiyor. Fakat şimdiye kadar şu veya bu devlet kendi çıkar hesaplarına göre Afganistanda sağlıklı bir gelişmeyi önlemiş. Türkiye, sağlıklı bir gelişmeyi önlemek şöyle dursun, sağlıklı bir gelişme sağlayabilmek için elinden geleni yaptı. Özellikle Atatürk döneminde ilişkilerimiz son derece de iyiydi. Şimdi dediğim gibi bu mücadele elbette kazanılacaktır, demokratik güçler tarafından. Ama ondan sonrasının planlamasını şimdiden yapmak ve muhalifler arasında uyum sağlamak zorunludur.
Murat Akgün: Son sözlerinizden yola çıkarak şu iki soruyu birlikte sormak istiyorum. Diyelim ki, Taliban yıkıldı, yerine daha sonrasına yönelik nisbeten kalıcı bir yönetim kuruldu. Bu acaba İslam dünyasındaki demokratikleşme sürecini nasıl etkiler? Bir de diyanet işleri başkanının son zamanlarda ilginç bazı tesbitleri vardı: İslam ülkelerinin bilim ve gelişmeyi ihmal ettiği, bu nedenle geri kaldığı yönünde. Afganistanda makul bir yönetimin kurulması acaba İslam dünyasında ileri adımlar yönünde bir iç hesaplaşmayı da gündeme getirebilir mi? Yorumunuz nedir acaba?
Bülent Ecevit: Hiç kuşkum yok. Afganistan halkı dediğim gibi Atatürk döneminde bir laik demokratik sürece girme niyetindeydi, gösteriyordu. Atatürkün ve Türkiyenin büyük prestiji vardı o dönemde orada. Taliban dönemi tabi çok talihsiz bir dönem. Özellikle talihsiz bir dönem Afgan halkı için. Çünkü son derecede çağdışı, son derecede zalim bir yönetim Taliban yönetimi. Bunun uzun süre ayakta durabilmesi mümkün değil. Fakat eğer bir süre bu Taliban yönetimindeki rejim kökleşirse, bu bütün Orta Asya ülkeleri için ciddi bir tehlike oluşturur. Şimdiden Taliban, Orta Asyadaki Türk devletlerine sızma girişimlerinde bulunuyor. Talibanın davranışları, tabi başka etkiler de var, o arada Taliban bu ülkelere, bizim için çok önemli olan bu ülkelere, nüfuz etmeye çalışıyor. Ve bu yüzden de o ülkeler istedikleri halde demokratikleşme yönünde gerektiği kadar adım atamıyorlar. Çünkü böyle adımlar Taliban tarafından istismar edilecek diye.
Onun için sadece Taliban rejiminden kurtulmak yetmez. Bin Ladini şu veya bu şekilde ortadan kaldırmak da yetmez. Afganistanın geleceğini şimdiden çok sağlıklı bir şekilde hazırlamak gerekir. Bölge ülkelerini bu çağdışı rejimin baskısından, etkisinden, girişimlerinden mutlaka bir an önce kurtarmak gerekir. Yani, söz konusu olan sadece bir askeri savaş değildir.
ATATÜRKÇÜ TÜRKİYE DENEMESİ
Diyanet işleri başkanımızın demeçlerine gelince... Tabi çok uyarıcı, aydınlatıcı demeçler bunlar, bunu şükranla belirtmek isterim. Aslında bu son yıllardaki gelişmeler ve yaşanan olaylar şunu gösteriyor ki, İslam ülkeleri veya İslam ağırlıklı ülkeler arasında çağa en iyi uyum sağlayan ülke Türkiyedir. Tabi bu yolda çaba gösteren başka ülkeler de var ama Türkiye, onlara da öncülük etmiştir, etmektedir bir anlamda. Ve Türkiye denemesi, Atatürkçü Türkiye denemesi göstermiştir ki, İslam, demokrasiyle bağdaşabilir, laiklikle bağdaşabilir, çağdaşlıkla bağdaşabilir. Ve kendi olanakları, maddi olanakları çok gelişmiş, çok yeterli olmadığı halde Türkiye, bu süreç içinde dünyanın güçlü ülkelerinden biri durumuna gelebilmiştir. Bu, hiç kuşku duymuyorum ki, başka bazı İslam topluluklarına da esin kaynağı olacaktır ve olmaktadır.
Nitekim bugünkü İslam ülkelerinden bir çoğu bundan 20-30 yıl önceki islam ülkelerinden çok farklıydı. Daha çağdaş, demokrasi yönünde adımlar, açıktan laik olduklarını söylemeseler bile gerçekte laiklik yolunda adımlar atmakta olan devletler var. Bunların hepsi, Türkiye örneğinden cesaret alıyorlar. Ve bu şekilde o adımları atıyorlar. O bakımdan Türkiyenin bu konudaki konumu çok önemli. Şimdi ABDnin irtibat işleri için Floridaya çağırdığı 8 ülkeden sadece bir tanesi müslüman. Ama laiklik yönüyle bu ülkelerle de ilişkilerini belli bir düzeye çıkarabilmiş durumda. Yani, Türkiyeden müslüman ağırlıklı ülkelerin öğrenebilecekleri çok şey var. Ve bunu öğrenmeye çalışanlar da gitgide artıyor.
Murat Akgün: Bu kadar karmaşık bir dönemde, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Dışişleri Bakanı İsmail Cem olsun ya da bir başka bakan olsun göndermeyi düşünüyor musunuz? Böyle bir çalışma var mı?
Bülent Ecevit: Pakistana biliyorsunuz Devlet Bakanımız Şükrü Güler gitti. Muhtemelen dışişleri bakanımız da o bölgeye tekrar gidecek. Zaten ilgili bakanlarımız sık sık bu ülkelere gidiyor. Orada çok geniş dostluklar ediniyorlar. Biliyorsunuz, çok sayıda işadamlarımız o bölgelerde çalışıyor. Çok iyi ilişkilerimiz var. O ülkeler de bunun değerini biliyorlar. Ayrıca bir hayli işadamımız yatırım yapıyor. O ülkelerin Pazar ekonomisine açılışına yolgösteriyor, öncülük ediyor. Tabi Taliban, eğer başarılı olursa bütün bu ülkelerdeki olumlu süreçler, olumlu gelişmeler ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya kalmış olacaklar. Onun için Afganistanda Talibana karşı bir savaş veya mücadele kazanılması yetmiyor. Ondan sonrasını da çok iyi planlamamız gerekiyor.
IRAKA MÜDAHALEDEN EN ÇOK ZARAR GÖRECEK ÜLKE TÜRKİYE OLABİLİR
Murat Akgün: ABDnden gelen çeşitli mesajlar basında ve kamuoyunda bu operasyonun Afganistanla sınırlı kalmayacağı, daha yakınımıza, hatta daha açıkça konuşmak gerekirse, Iraka da sıçrayacağı yorumlarına yolaçtı. Bu yönde bir izlenim şu ana kadar aldınız mı? Hatta meclisten yetki tezkeresinin bu amaçla bu kadar geniş tutulduğu yorumları var, ne diyorsunuz?
Bülent Ecevit: Hayır bu yorum doğru değil. Biz Afganistandaki mücadelenin bölgemize, o arada Iraka gitmesini asla temenni etmiyoruz. Bizim bölgemizin terörizmden başka bazı sorunları vardır. O sorunlar da böyle işgalle filan çözülemez. Bizim ayrıca Irakla çok yakın ilişkilerimiz var. Ama bir yandan da bu ülkenin yeniden silahsızlanmasına karşı alınan tedbirleri de destekliyoruz Türkiye olarak... Ama eğer Iraka yönelik bir mücadele olursa, ki bunu asla temenni etmiyorum. O zaman Irakın bütünlüğünü korumak çok zorlaşabilir. Hatta olanaksız duruma gelebilir. Bundan da en çok zarar görecek ülke Türkiye olabilir. O bakımdan biz Afganistandaki mücadelenin bölgemize sıçramasını, bölgemize kadar yaygınlaşmasını, özellikle Irakı hedef almasını asla temenni etmiyoruz. Geçen gün Amerikan CNNnde yaptığım bir konuşmada da bana ilk bu konuda soru soruldu. Ben de gereken yanıtı verdim. Şu ana kadar ABDnden bize Iraka yönelik bir operasyon konusunda herhangi bir eğilim gelmiş değildir. Geçen gün yaptığı bir konuşmada Başkan Bush, sadece bir uyarıda bulundu, Irak dikkatli olsun, diye. Onun ötesinde bir işaret gelmedi ve gelmemesini de temenni ediyoruz.
GÜRCİSTANDAKİ KARIŞIKLIK
Murat Akgün: Bölgemiz demişken, yine doğu sınırımızda ve Gürcistanda bir takım kritik gelişmeler var. Bir Gürcü-Rus çekişmesi yaşanıyor. Gürcistandaki gelişmeler sanki bir parça dikkatlerden kaçıyor gibi. O bölgeye yönelik yorumlarınız nedir?
Bülent Ecevit: Yalnız Gürcistan değil, bu bölgede bir de Filistin-İsrail sorunu var. Gürcistandaki durum beni de çok kaygılandırıyor. Tabi bütün hükümetimizi kaygılandırıyor. Mutlaka orada kalıcı bir uzlaşı bulmak zorundayız. Abhazlarla bildiğiniz gibi Gürcilerin sorunları var. Ama bunlar aşılamayacak, çözülemeyecek sorunlar değil. Biz, aralarında bir yakınlık sağlanması için elimizden geleni gösteriyoruz ama daha çoğunu da yapmamız gerektiğini görüyorum son gelişmelerin ışığında. Bu arada tabi bu Rusya Federasyonunun batıyla ilişkilerini de etkileyecek bir durum.
Murat Akgün: Türkiye nasıl etkilenecek bu yakınlaşmadan?
Bülent Ecevit: Türkiye, son derecede duyarlı bu konuda. Hem bir çok Abhaz kardeşimiz var, Türkiyeye yerleşmiş Türk olmuş... Hem de Gürcü kardeşlerimiz var. Onlardan da yüzbinlercesi, belki milyonlarcası Türk olmuş. Bizim için çok özel bir önemi var Gürcistanın... Onun için kendi başına bırakamayız bu ülkeyi. Mutlaka buna bir çözüm bulunmasına katkıda bulunmamız gerekiyor. Bunu arkadaşlarımızla Bakanlar Kurulunda görüşeceğiz. Filistin-İsrail sorunu son derecede önemli. Bildiğiniz gibi bundan bir süre önce bu iki toplum arasında bir yakınlaşma, uzlaşma umudu belirmişti. Fakat o uzlaşı süreci maalesef iyi değerlendirilemedi ilgili taraflar bakımından.
FİLİSTİN-İSRAİL BARIŞI
Özellikle İsraildeki seçimlerden sonra kurulan hükümet döneminde ipler büsbütün koptu. Fakat eğer İsrail ile Filistinliler arasında, Filistin halkını da tatmin edecek hakça bir anlaşmaya, uzlaşmaya varılamazsa bütün Orta Asyada çok olumsuz gelişmeler olur. Bizim işimiz büsbütün zorlaşır. Bize o konuda da büyük görevler düşüyor. Çünkü bu o uzlaşma eğiliminin belirdiği süreçte ve ondan sonra Filistin ve İsrail ile çok yakın ilişki içinde bulunduk. Bugünlerde de mesela İsraille çok ileri ekonomik ilişkilerimiz var. Filistinle zaten tarihten gelen bir yakınlığımız var. Bunların mutlaka biraraya gelmesi lazım. Fakat bunlar kendi aralarında birbirlerine güvenemiyorlar. Fakat bize tam güveniyorlar, hem Filistinliler, hem İsrailliler... Biz de bu güveni değerlendirip, olabildiğince bir uzlaşı sağlanmasına katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Dediğim gibi bu yönde atılacak adımlar ve alınacak olumlu sonuçlar, bölgemizin güvenliği bakamından yaşamsal önem taşıyor.
Son aylarda ABDnin yeni yönetimi bana bu sorunu biraz ihmal etti gibi geliyor. Oysa Amerikanın bu konuda yapabileceği çok şeyler var. Şimdi de bu Afganistandaki olaylar dolayısıyla Filistin-İsrail sorununun büsbütün ihmal edilmeyeceğini umuyorum. Ama Amerika ihmal etse, biz hala ihmal etmemeye devam edeceğiz.
Murat Akgün: Terörle mücadele konusunda bir Rus-Amerikan yakınlaşması görülüyor. Peki bu yakınlaşma orta ve uzun vadede Türkiyeyi nasıl etkiler? Bölgedeki konumu nasıl etkiler?
Bülent Ecevit: Hiç şüphesiz olumlu etkiler. Biz de daha büyük bir huzur içinde geleceğe güvenle bakabiliriz. Ve bizim de hem ABD ile çok yakın dostluğumuz var hem de Rusya Federasyonuyla dost ilişkilerimiz ve işbirliğimiz her alanda, ekonomik, kültürel, siyaset alanında hızla gelişiyor. Çok iyi ilişkilerimiz var. O bakımdan ABDni ve genel olarak batıyla, Rusya Federasyonu arasında ne kadar yakın ilişki kurulursa, bu bizim de o kadar yararımıza olur.
Murat Akgün: Müsaade ederseniz ekonomik konulara geçelim. Biraz evvel altını ısrarla çizdiğiniz bir nokta vardı. Bu da Floridada sekiz ülkenin subayları var, bunlardan bir tek Türkiye müslüman, demiştiniz. Bir de ekonomik sorunları olan tek ülkenin, bu sekiz ülke arasında Türkiye olduğunun altını çizmiştiniz. Şimdi, zaten ekonomimiz kritik bir süreçten geçiyordu. Büyük fedakarlıklarla yürütülen bir program vardı. Bu savaş üzerine adeta tuz biber ekti. Acaba biz bu durumda bir ekonomik destek konusunda talepte bulunacak mıyız, batı dünyasından? Yoksa onların mı takdir etmesini bekleceğiz? Nedir politikamız acaba?
Bülent Ecevit: Son ekonomik gelişmelerden, özellikle Amerikan halkına yapılan terör saldırısından sonra ABDnin Afganistana Taliban rejimine karşı bir mücadele açma kararına varmasından sonra bütün dünyada ekonomi sarsılıyor. Bütün ülkelerde, en gelişmiş ülkelerde bile Amerika dahil daralma, işsizleşme süreçleri, yatırımların yavaşlaması gibi durumlar ortaya çıkıyor. Türkiye için tabi bu olayın, bu gelişmenin ekonomik açıdan boyutu son derece de üzücü bizim açıdan. Şimdi biz iki kriz geçirmiştik. İki ekonomik kriz geçirmiştik. İkincisini düzeltme sürecine girmiştik. Bu amaçla bir çok yasa çıktı, tedbirler alındı. Ve bu yılın temmuz ve ağustos aylarında ekonomimizde, maliyemizde, olumlu gelişmeler başlamıştı. Ama ne zaman ki 11 Eylül oldu, bütün bunlar çöktü.
DIŞ KATKILARIN BÜYÜK BÖLÜMÜ UÇTU GİTTİ
Ve Türkiye, ciddi bir sorunla karşı karşıya. Bu yıl biz mesela, bildiğiniz gibi turizme büyük önem veriyorduk. Şimdi İstanbulda oteller bomboş. Başka turistik bölgelerde de turist sayısı bir hayli azaldı. Ayrıca bu dalgalı kurun da etkisiyle dış satımımızın, ihracatımızın hızlanacağını düşünüyorduk. Gerçi bir ölçüde hızlandı, ama daha çok ivme kazanabilecek durumdayken, bu olay oldu. Dış ekonomik ilişkilerimiz de bundan dolayı zarar gördü. Türkiye, gerçi Amerikanın, G-7ler denen gelişmiş ülkelerin katkısıyla, teşvikiyle Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, önemli sayılabilecek miktarda katkıda bulundular ekonomimize. Fakat bu katkının büyük bir bölümü uçtu gitti, bu son olaylar üzerine.
Onun için bu ülkeler, başta ABD olmak üzere, belli ki Türkiyeye kendi çıkarları açısından da büyük önem veriyorlar. O halde bunun gereğini yapmayı kendiliklerinden düşüneceklerini umuyorum. O yolda işaretler var da... Bir top, oradan oraya atılıyor. ABD, bu gereksinimleri, açıkça ifade ediyor. Ama topu G7lere atıyorlar, G7ler topu IMFe atıyor... Dünya Bankası ile IMF arasında farklı değerlendirmeler var. Ama ben öyle umuyorum ki, Türkiyenin bu ekonomik gereksinmelerini karşılamak, bütün bu ülkelerin de yararınadır. Bunun gereğini yapacaklardır. Yapmazlarsa, tabi bizim de gerekli hatırlatmalarda bulunmamız doğal sayılır.
Murat Akgün: Hiçbir rakam konuşuldu mu, bakanlar kurulunda ya da liderler zirvelerinde? Şu kadar miktar paraya ihtiyacımız var, bu son krizden sonra diye?
Bülent Ecevit: Hayır bunun hesabı kitabı da daha yeni yapılabilecek duruma geliyor. Yani, bu dünyayı sarsan ekonomik bunalımın, Türk ekonomisine etkisi ne oluyor, ne olacak, yeni yeni bunların sonuçları ortaya çıkıyor. Onun için bir şey söyleyebilecek durumda değilim ama herhalde oldukça külliyetli miktarda bir katkıya kesin gereksinmemiz var.
Murat Akgün: Şu anda ekonomi kurmaylarınız, ekonomi bakanları, 2002 rakamlarının belirlenmesi için yoğun bir tempo içindeler. Ortada da bir kriz... Bu şartlara rağmen üretimi arttırabilmek, dar gelirli sınıfları özellikle bu krizden daha fazla ezdirmemek için almayı düşündüğünüz önlemler nelerdir acaba?
Bülent Ecevit: Bir kere şunu söyleyeyim, ekonomik krizden kurtulmak için sadece dış kaynağa, dış desteğe ve sadece oradan gelecek yardımları beklememiz doğru olmaz. Bizim kendi kaynaklarımız var. O kaynakları şimdiye kadar yeterince kullanılamadı. Bunlar doğal kaynaklar, başka nedenlerle oluşmuş olan, şu anda adlandırmayı doğru bulmuyorum, başka bazı olanaklar var. Onlarla ilgili hazırlıklarımızı yaptık. Şimdi meclis çalışmaları başladı.
KENDİ DOĞAL KAYNAKLARIMIZI HAREKETE GEÇİRECEK YASALARI GÜNDEME GETİRECEĞİZ
Öncelikli olarak kendi doğal kaynaklarımızı ve başka kaynaklarımızı harekete geçirecek yasaları gündeme getireceğiz. Bunlardan birisi çıkmıştı, fakat geri gönderildi, veto edildi. Bu hazine mallarıyla ilgili... Türkiyede bu gibi bakımlardan çok büyük olanaklar var. Ayrıca Türkiyenin zengin yeraltı madenleri var. Başta altın ve gümüş olmak üzere. Fakat çok gereksiz, yersiz bir takım kaygılarla bunlar engelleniyor. Bu engelleri de aşmak kararındayız. O yolda adımlarımız var. Ayrıca güç durumda kalan, fakat biraz destekle kurtarılabilecek bir hayli kuruluş var, özel kuruluş var. Bunları mutlaka gereken desteği sağlamamız gerekiyor. Mesela son günlerde gündeme gelen bir Köy-Tur olayı var. Bütün Türkiyeye yayılmış bir halk kuruluşu, tavukçuluk konusunda. Bunların tavukları ölmek üzere ama nereye başvursak, olumsuz yanıt alıyoruz, teminat konusunda, başka konularda. Nihayet Bakanlar Kurulunun sırf bu konuyla ilgili bir kararname hazırlamasını önceki gün kararlaştırdık.
BAZI BÜROKRATLAR İMZA ATMAKTAN ÇEKİNİR DURUMA GELDİLER
Yarın Meclis toplanır toplanmaz bu konuda girişimlerimize başlayacağız. Yani biraz destekle, para da istemiyor bu kuruluş, Amerikadan kredi sağlamış, Türkiyede teminat bulamıyor. Türkiyede maalesef ekonomiye işlerlik kazandıracak durumda bulunan bazı bürokratlar son aylardaki bir takım gelişmeler dolayısıyla imza atmaktan çekinir duruma geldiler. Tabi hepsi değil ama bazısı.. Bu sorunu mutlaka aşmamız, o aslında çok iyi niyetli bürokratlarımıza da biraz cesaret vermemiz gerekiyor. Dediğim gibi biraz destekle canlanabilecek kuruluşlara gerekli katkıyı mutlaka yapmamız, gerekli güvenceleri mutlaka vermemiz gerekiyor. Bu arada biliyorsunuz, çiftçilerin borçlarını ertelettik. Köyturu inşallah önümüzdeki bir-iki günde halledeceğiz.
Denizcilerin sorunları var. Onlarla uğraşıyoruz. Tabi bütün sektörlerin sorunları var. Başta tekstil olmak üzere... Sorun sadece mali tedbirlerle çözülebilecek sorun değil. Sadece dışarıdan gelecek ve gelmesini umduğumuz yardımlarla da çözülecek sorun değil. Mutlaka kendimizin sunması gerekiyor. Ve Türkiyenin geniş maddi ve doğal olanakları var. Bir de bütün bunların hepsinden daha önemli olarak yetişmiş insan gücümüz var. İyi yetişmiş, deneyim sahibi ama işini kaybetmiş yüzbinlerce belki girişimcimiz var. En büyük değer de bence bu. Bunları iyi değerlendirebildiğimiz vakit, Türkiyeyi kısa sürede bu krizli dönemden çıkarabileceğimize inanıyorum.
Murat Akgün: Peki bu çabalar çerçevesinde devletin küçülmesi tartışmaları sık sık gündeme geliyor...
Bülent Ecevit: Şimdi devletin küçülmesini bırakın özel sektör küçülüyor. Evvela özel sektördeki bu küçülmeyi durdurmamız ve özel girişimcilere yeniden yatırım yapabilir hale gelmemiz gerekir. Kamuda tasarruf sağlamak gerekli. O konuda bir takım adımlar atıyoruz. Ama bunlardan elde edilecek gelir sınırlıdır. Asıl bizim tedbirleri süratle alarak, ekonomimizi canlandırmamız, yatırımlarımızı canlandırmamız, girişimcilerimize moral vermemiz, gerekiyor.
Murat Akgün: Peki, ama harcamalar kısılsın deniyor, 2002 yılı bütçe rakamlarında, o manada sormuştum. Acaba bu yüzden devletin küçülmesine gidilebilir mi?
Bülent Ecevit: Tabi, bir ölçüde olacak, çaresiz...
Murat Akgün: Peki, son bir soru sormak istiyorum. Afganistan kriziyle beraber kamuoyundaki görüntü, Köşk, Genelkurmay Başkanlığı ve Hükümet arasında uyumlu bir ortam olduğu şeklinde. Gerçekten böyle mi?
Bülent Ecevit: Hiçbir sürtüşme olmadı aramızda. Çok uyumlu gidiyor ilişkilerimiz. Sürekli diyalog halindeyiz. Bir de bizim sağlıklı devlet geleneklerimiz de var, hala bunlar devam ediyor. Bu gibi kritik aşamalarda da bu kendiliğinden ortaya çıkıyor. Halkımız da, büyük maddi sıkıntılar içinde olmasına rağmen Türkiyenin ne kadar zorluklar içinde bulunduğunu biliyor, görüyor. Ve sabırla bekliyor. Ve o beklentiyi de inşallah yerine getireceğiz.
Murat Akgün: Sorularımızı yanıtladığınız için çok teşekkür ediyoruz. Konuğumuz Başbakan Bülent Ecevitti. Dış ve iç politik, ekonomik ve gündeme yönelik sorularımızı yanıtları. Yeniden görüşünceye kadar, hoşçakalın. |
|