|
CNBC- ede Prof. Dr. Hurşit Güneşin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Boratav, 11 Eylül terörist saldırısından sonra ABD ekonomisinin durgunluğun ötesinde, önemli bir ekonomik gerilemeye girmesinin gündeme geldiğini belirtti. Türkiyenin tek umut belirtisi ihracatın bu durgunluktan yara alacağını söyleyen Prof. Dr. Boratav, toplumsal patlamadan çok, toplumsal çözülmenin asıl endişe uyandırması gereken durum olduğunu ifade etti. GELİR DAĞILIMININ TOPLAMDAKİ ETKİLERİ Prof. Dr. Boratav, Toplumsal çözülme demek, insanın birbirini rakip görmesi, dostlukların, dayanışmaların çözülmesi, ufak cürümlerin artması büyük cürümlere dönüşmesi, örgütsüzleşme, karanlık güçlere, tarikatlara veya toplumu idare edecek bir yüce sığınma gibi karanlık eğilimlerin canlanması demektir. Bu da tabiatıyla gelir dağılımı değil ama tek başına, ekonomik gerilemenin ve gelir dağılımı bozulmasının toplumda yarattığı derin sarsıntılarının ipuçlarını bize gösteriyor sanıyorum diye konuştu. Prof. Dr. Hurşit Güneş, Prof. Dr. Korkut Boratava 11 Eylül sonrasında, ABD ve dünya ekonomisinin ne yöne gideceğini sorarak başladı söyleşiye: Korkut Boratav: 11 Eylülden önce ABD ekonomisinin durgunluğa girip girmediği tartışılıyordu. İki çeyrek üst üste eksi büyüme olursa, durgunluk olarak kabul ediliyor. Geçmiş dönemde Amerikalılar özellikle firmalar ve işletmeler, bir aşırı yatırım yapmış olduklarını algıladılar. Dolayısıyla eldeki stoklar eriyinceye kadar yatırım temposu yavaşladı. Bu daha çok makine ve teçhizat yatırımları için geçerli. Konutta bir daralma yok. Ve daha önemlisi tüketimde bir daralma yok. Amerikalı tüketici hiç tasarruf etmeyen bir tüketici durumuna geldi. Yani ABDdeki tipik ortalama hane borçludur bugün. Bu borç tabii bir yerde varlık etkisinden kaynaklanan bir borç. Yaygın hisse senedi piyasalarına bağlanmış olan servet, hisse senedi piyasalarında yükselmenin, Amerikan borsasındaki yükselmenin etkisiyle bir zenginlik duygusu yaratıyor ve tüketimi kamçılıyor. Bu son uçak faciasının acaba bir sonucu olarak, uçak faciasından sonra borsadaki hızlı düşmenin devam etmesi söz konusu olursa, tüketicinin beklentilerini veya iyimserliğini çökertir mi? Eğer Amerikan tüketicisi tüketimi kısmaya ve tasarruf etmeye başlarsa, durgunluğun gerilemeye dönmesi aşağı yukarı kaçınılmaz olacak. Daha önemlisi, ikinci bir faktörü de söylemek isterim. Dış dünyadan ABDye akan büyük sermaye akımı, faizlerin Avrupaya göre yüksek ve doların değerli olmasından kaynaklanıyor. ABDDE ÖNEMLİ BİR GERİLEME GÜNDEMDE Şimdi ABD Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspanın sürekli faiz indiriminin sonunda, eğer dünyadan ABDye kayan sermaye, özellikle Avrupadan ABDye kayan sermaye geri dönerse, bu da ilave bir etki yapacak. Ve ABDnin durgunluğun ötesinde, depresyon demek fazla kuvvetli olur, ama önemli bir ekonomik gerilemeye girmesi gündeme geliyor. Tabii bu bütün dünya ekonomisini olumsuz etkileyecek. Çünkü herkesin bildiği gibi son Clinton döneminin 8 yılının bütün dünyada birkaç finansal kriz dalgalanması ve çöküntüsü dışında olumlu bir ekonomik dinamizmin yaşamasının arkasındaki etken, Amerikan ekonomisinin büyüme süreci olmuştur. Hurşit Güneş: Biliyoruz ki, ABD ekonomisinde genel tasarruf oranı çok düşük. Ama ABD ekonomisine yatırım da durgun değil, büyük ölçüde borç piyasalarından karşılanıyor bu. Şimdi sizin söylediğiniz şu: Bu borç piyasaları, ki sermaye piyasaları da bir anlamda borç piyasasıdır. Çünkü onlar da kendilerini finans piyasalarından çoğunlukta finanse ediyor. Orada bir çöküş olursa veya Avrupa ile olan ilişkisinde sermaye hareketleri ters biçimde gerçekleşirse, tüketici güvenindeki durgunluk daha büyük bir gerilemeye veya ekonominin, krize demeyelim ama daha hızlı bir yavaşlamaya doğru gidebilir. Bir global durgunluğa neden olur mu bu? KÜRESEL DURGUNLUK GELİYOR Korkut Boratav: Şüphesiz olur. Amerikan ekonomisindeki dinamizm son altı-yedi yıllık gözlenen dinamizm, hele 2000 yılının çok güçlü büyüme temposu, dünya ekonomisini sürükleyen bir ivme getirdi. Mesela Asya krizinin özellikle Kore için söylüyorum bu, Kore bakımından hızlı giderilmesi, Latin Amerikada, mesela Brezilya krizinin hafif atlatılması, hatta Rusya krizinin bir yıl içinde geçiştirilmesinin arkasında Amerikanın hızlı büyümesinden kaynaklanan dünya efektif talebinin canlılığı yatıyor. Dolayısıyla Amerikada başlayan bir gerileme, adım adım dünyaya yayılacak. Tabi bunun arkasında karmaşık etkenler de var. Mesela Avrupa Merkez Bankasının yüksek faizlere angaje olması gibi etkenler de var ama... Yani, şöyle söyleyeyim; Önümüzdeki birkaç hafta içinde ABDdeki tüketici davranışlarının tersine dönme sinyalleri kuvvetlenirse, bu ve önümüzdeki yılın kötü bir yıl olacağını ve bütün dünyayı olumsuz etkileyeceğini, bu arada da Türkiye ekonomisini de çok olumsuz etkileyeceğini öngörmek mümkün. Hurşit Güneş: Bizi de çok olumsuz etkileyecektir o zaman değil mi? Çünkü bizdeki durgunluk da daha büyük bir ekonomik gerilemeye doğru devam edecektir. Korkut Boratav: Tabi... Şimdi bir çok iktisatçının, bu arada Sayın Kemal Dervişin de söylediği gibi Türkiye ekonomisinin şu kötü ve karamsar ortamı içinde tek kıvılcım, tek umut belirtisi ihracat beklentisidir. İhracattaki artışın hızlanması ve döviz kurundaki değişmenin ihracatçıları desteklemesidir. Bunun beklendiği gibi seyretmemesinin arkasında bazı içsel etkenler var ama dış talep daraldığı takdirde Türkiyedeki döviz kuru ve diğer unsurlar ne olursa olsun, dış pazarlar daralacaktır. O zaman durum iyice tehlikeli bir hal alacak. BELİRLEYİCİ OLAN DIŞ TALEPTİR Hurşit Güneş: İhracatı arttırmamız mümkün değil. Yani, sürekli olarak reel devalüasyon yaparak ihracatı arttırmak... Korkut Boratav: Dış taleptir belirleyici olan... Döviz kuru komşularınıza karşı rekabet gücünüzü arttıran etkenlerden biridir. Tek etken de değildir. Onunla alabileceğiniz mesafe dış talebin bütün dünyada durduğu, daraldığı bir dönemde çok sınırlı olacaktır. Hurşit Güneş: Global değerlendirmeyi biraz yaptık. Şimdi Türkiyede bir program uygulanıyor. Temel hedefimiz büyümenin hızlanması, gelir dağılımının düzelmesi, işsizliğin azalmasıdır. Yani, ekonominin hedefleri bunlardır. Bu açıdan baktığımız zaman programın gidişi; işsizlik artıyor, büyüme değil küçülme sürüyor. Hadi enflasyonu bıraktım, o ara hedef diyelim. Gelir dağılımı da çok hızlı bozuluyor. Çünkü işsizliğin çıkması, yoksul kesimlerin yoksul değil sıfır hale gelmesi. Gelirsiz hale gelmesi. Yani az ücret alan bir insanın ücretsiz hale gelmesi. Varsıl kesimlerin ise bankadaki tasarruflarının döviz cinsinden de Türk Lirasının satın alma gücüne döktüğümüz zaman reel devalüasyon olduğuna göre daha da zenginleşmesi. Veya Türk Lirasındaysalar, yine reel faizler çok yüksek olduğu için onların servetlerinin daha büyük olması anlamına geliyor. Dolayısıyla fakirler daha fakirleşiyor. Zenginler daha zenginleşiyor. Ve gelir dağılımında çok ciddi bozukluk ortaya çıkıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Veya farklı hangi noktalarda vurgularda bulunmak istiyorsunuz? Korkut Boratav: Çok önemli meseleye her zamanki berrak analizinle parmak bastın. Gerçekten de bu kriz yani, 2001 yılını baştan sona, şu andaki dönemece kadar alalım, söylediğin gibi faizler, yani tasarrufçu denen insanlara ödenen faizler enflasyon üzerinde. Enflasyonu nasıl ölçersek ölçelim, önemli miktarda üzerinde. Buna mukabil varlıklarını, tasarruflarını dövize bağlayan çevrelerin de dövizden enflasyonun çok üstünde kazançları var. Buna mukabil toplumun yoksul kesimleri, yani işçiler, emekliler, ücrete dayanan insanlar, bir de küçük esnaf ve tasarruf sahipleri. Borçlu bir kere bunlar. Faiz elde etmiyorlar, faiz ödüyorlar. Bir kısmı da gelir kaynaklarını yitirmiş durumda. Emeğin işsiz kalması bu anlama geliyor. Dolayısıyla bu kriz, sadece sermaye emek arasındaki ikilem şeklinde değil, o tabloyu basitleştirmiş olur. Belli sermaye gruplarıyla genel olarak emek ve borçlu olan küçük ve orta iş sahiplerinin arasındaki bölüşüm uçurumu artmıştır. Milli geliri yüzde 12 civarında azalmakta olan bir konjonktürde, müştereken tesbit ettiğimiz bu finansal kaynaklara varlık bağlamış grupların elde ettiği kazançlar, daha da dramatik oluyor. Yani, öyle bir gelir ögesi, servetin iyileşmesinden ötürü öyle bir durum düzelmesi oluyor ki, Türkiyedeki hem servet hem gelir dağılımının içerdiği uçurum daha da artmış oluyor. Bu tabloya önemli şekilde parmak basmak lazım. Ayrıca, bu 8 ayın bilançosu Türkiyenin yakın geçmişinde, hatta Cumhuriyetin uzun geçmişinde bu kadar kısa dönemde bu kadar derin bir ekonomik gerileme yaşanmamıştır. Bunu da tesbit edelim. Bunun yarattığı sonuçlar da çok vahimdir. HAYIR, TOPLUMSAL PATLAMA YOK Bazılarının sandığı gibi toplumsal patlama nerede? Hayır, toplumsal patlama yok, toplumsal çözülme var. Bana göre asıl endişe uyandırması gereken durum budur. Toplumsal çözülme demek, insanın birbirini rakip görmesi, dostlukların, dayanışmaların çözülmesi, ufak cürümlerin artması büyük cürümlere dönüşmesi, örgütsüzleşme, karanlık güçlere, tarikatlara veya toplumu idare edecek bir yüce sığınma gibi karanlık eğilimlerin canlanması demektir. Bu da tabiatıyla gelir dağılımı değil ama tek başına, ekonomik gerilemenin ve gelir dağılımı bozulmasının toplumda yarattığı derin sarsıntılarının ipuçlarını bize gösteriyor sanıyorum. Hurşit Güneş: Şu anda içinde bulunduğumuz çöküntü, siz çözülme dediniz... Aslında bu çöküntü sadece ekonomik olarak değil, bu çöküntü toplumsal olarak da var, siyasal olarak var. Yani, toplu bir çöküntü yaşıyor Türkiye. Bu toplumsal çöküntü mü acaba genel olarak yaşadığımız programın çalışmamasına neden olan? Yoksa bu program başarısız oluyor da, bu toplumsal çöküntüyü derinleştiriyor mu? Yani acaba içinde bulunduğumuz sorunlar, uzun dönemlerin uygulanan iktisat politikalarının bir sonucu mu? Benim mesela düşüncem burada, biz mali liberasyonu ters bir zamanda yaptık. Yani, büyük bütçe açıklarının olduğu bir dönemde, reel faizlerinin çok yükselmesi gereken bir dönemde, olabileceği bir dönemde mali liberasyon yapıp, Türkiyeden çok büyük karların yurtdışına transfer olmasını ve reel faizlerin de olması gerekenin çok üstünde çıkmasına elveren bir konjonktür yarattı ve 10 yıldır bunu da sürdürdük. Acaba bu mu altında yatan neden ve bugün de içinden çıkamıyoruz? Yoksa bu program mı yanlış bir program? Korkut Boratav: Son söylediğin noktadan hareketle bir örnek vereyim. Türkiye, bu yakın dönemdeki krize, yani kasım ayından itibaren sermaye hareketlerinin aylık bilançosunu izlediğimiz zaman şunu görüyoruz. Yabancılardan kaynaklanan sermaye çıkışı 10 milyar dolar olmuştur. Buna mukabil yerli aktörlerden kaynaklanan sermaye çıkışı da aşağı yukarı 3-4 milyar dolar civarında olmuştur. Yani, Türkiyeye giren sermayeyle, çıkan sermayenin getirdiği ve götürdüklerini bu kadar kayıtsızca, ne olur gelsin, iyi olur gitsin, dengelenir, rahatlığıyla böyle edemeyiz. İkinci husus, bir ekonominin, iktisadı, ekonomiyi yöneten insanların, nihai hedefi, hatta orta vade hedefi, hatta bir yerde kısa vade hedefi, büyümeden ve bölüşümden kopamaz. Yani, finansal dengeler kurulsun, ondan sonra reel ekonomi düzelecektir söylemine bir noktadan sonra karşı çıkmamız gerekir. Türkiye ekonomisinin şu anda içinde bulunduğu derin daralma, çöküntü ve onun yarattığı sosyal yansımalara kayıtsız kalamayız. Yani, ekonomiyi canlandırma, tekrar büyütme ve gelir dağılımını düzeltme gündemini yeniden iktisat tartışmalarının ön planına çıkarmamız lazımdır. Kayıtsız kalmak, bir yerde insanlık duygularını da ihlal ediyor. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||