|
|
ABD hemen hemen 2 yılı aşkın bir süreden bu yana, New York ve Washingtonda gerçekleşmiş olan bu terör eylemleri ile ilgili riskleri ve ihtimalleri sık sık gündeme getirmekteydi. Bu konuda en çarpıcı toplantı 1999 yılı Temmuz ayında Almanyada gerçekleşen G-7 toplantısıydı. Dünyanın önde gelen yedi ekonomisinin liderlerinin gerçekleştirdiği bu toplantıda, ABD dünya ekonomisinin yeterince büyümemesinden ve gelişmekte olan ekonomilerdeki fakirleşmeden duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti. Buna göre, dünya ekonomisini oluşturan pastanın büyüklüğü 35 trilyon dolardı ve pastanın arzu edilen tempoda büyümemesinin yarattığı sorunlar bir yana, bu 35 trilyon dolarlık pastanın yüzde 70e yakın bir kısmını G-7 ekonomilerinin elinde bulundurmaları, kalan yüzde 30luk payın ise dünya nüfusunun yüzde 85i tarafından paylaşılması endişe yaratıyordu. Çünkü, bu verilerin hepsi gelişmekte olan ülkelerin önemli bir kısmında, fakirleşmenin devam edeceği ve halkın yaşam standartlarının kısa vadede yükselmeyeceği ihtimalini kuvvetlendiriyor. FAKİRLİKTEN KURTULMA OLASILIĞI AZALIYOR Bu sorunların yanısıra, küreselleşmenin işleyiş mekanizması gelişmekte olan ekonomilerden gelişmiş ekonomilere doğru bir kaynak akımının devam ettiği gerçeğini ortaya koyuyor ki, bu akım zaten kaynakları kıt olan gelişmekte olan ekonomilerde fakirlikten kurtulma ihtimalini zayıflatıyor. ABD, dünya ekonomisindeki bu tabloyu diğer 6 büyük ekonominin önüne koyarak, dünya ekonomisindeki bu yapıya, bu mekanizmaya seyirci kalınması halinde, gelişmekte olan ekonomilerdeki fakirlik ve sefalet sorununun milliyetçiliği, etnik çatışmaları sürekli besleyeceğini ve bu etnik çatışmaların ileride daha büyük coğrafyaları da etkileyebilecek bir sıcak çatışmaya dönebileceği tehlikesini de dile getirdi. ABD, ayrıca gelişmekte olan ekonomilerin zayıf yapılarının demokratik açılımları geciktirdiğini, halkların demokrasi taleplerinin çok yavaş geliştiğini ve bu nedenle ülkelerin önemli bir kısmının totaliter rejimler ile yönetilmesinden dolayı, bu ortamda terörün de gelişme sağlayacak, beslenebilecek bir ortam bulduğu uyarısını da değerlendirmelerine ekledi. ABDnin iki yılı aşkın bir süreden bu yana dünyanın önde gelen ülkelerini uyardığı tehlikeler, ne yazık ki trajik bir olayla, ABDnin iki önemli şehrinde gerçeğe döndü. G-20NİN OLUŞUMU ABDnin bu noktada, dünyanın içine sürüklenmekte olduğu üçüncü bir dünya savaşı riskinden kurtulabilmesi için, önerisi, ekonomik ve demokratik standartların yükseltilmesine yönelik çabalara ağırlık verilmesi yönünde oldu. Ancak, bu hedefin gerçekleştirilebilmesi için, aynı anda 100e yakın gelişmekte olan ekonomiye ağırlık verilmesi mümkün değildi. Bu nedenle, pek çok gelişmekte olan ülkeye ekonomik ve demokratik standartlarını nasıl yükseltebileceklerine örnek teşkil edebilecek, değişik coğrafyalardan 9 gelişmekte olan ülke seçildi. Bu ülkeler, Arjantin, Brezilya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Türkiye, Rusya Federasyonu, Çin, Güney Kore, Hindistandı ve zaten bu ülkelerin toplam nüfusu dünya nüfusunun yüzde 65ini, gelişmekte olan ekonomiler nüfusunun da yüzde 90ını ifade ediyordu. Ancak, bu ülkeler içinde de tümünün ekonomik ve demokratik standartları birbirine eşit değil. Dolayısı ile aralarından bir veya ikisine daha fazla destek verilmesi gerekiyordu. Bu noktada, bu 9 ülke arasında ekonomik ve demokratik standartları en kısa sürede evrensel standartlara yükseltilebilecek olan ülkenin Türkiye olduğu gözlendi ve ABnin 1999 yılının aralık ayında Helsinki Zirvesinde Türkiyeyi tam üye adayı ülkeler arasına alması ve IMF ile Dünya Bankasının desteği ile 1999 yılı sonunda hayata geçirilen 3 yıllık enflasyonla mücadele programı ile Türkiyenin ekonomik ve demokratik standartlarını yükseltmeye yönelik çabalar hızlanmış oldu. SİYASETÇİ DİRENCİ ÜLKEYİ ZORA SOKTU Türkiyede son 50 yıldır kemikleşmiş olan siyasi yapı, gerçekleştirilmeye çalışılan ekonomik ve demokratik reformları kendi varolma nedenini ortadan kaldıran gelişmeler olarak gördü ve siyasetin reformlara gösterdiği direnç, Türkiyeyi zora soktu. Kasım ve şubat krizlerinin yaşanmasına yol açtı. Türk toplumunun reformlara gösterdiği destek ve yolsuzluklar ile mücadelenin hızlanması, siyasetin direncini kırdı ve ekonomik ve demokratik reformlar, zaman zaman aksasa da, yeniden ivme kazandı. ABDnin uzun süredir uyardığı terör, ABDyi vurdu. Ve, bu noktada, terörün dünyadan temizlenmesi için dünyadaki fakirlikle mücadelenin kaçınılmaz olduğu bir kez daha tescillendi. Terörü dünyada kurutmak için eğer gelişmekte olan ekonomilerde ekonomik ve demokratik standartların yükseltilmesi gerekiyor ise, Türkiyede başlanmış olan reform sürecinin başarıya ulaşması ve Türkiyenin yeni yüzyılın yeni yıldız ülkesi olarak diğer gelişmekte olan ülkelere tanıtılması gerekiyor. Bu nedenle, ürkütücü boyutlardaki bu terör hareketi, Türkiyedeki reform çalışmalarına Batılı ülkelerin vereceği desteği arttıracaktır. Bu durum, bir anlamda öncelikli avantajı oluşturuyor. Bu noktaya kadar yapılan analizler orta ve uzun vadeli süreçleri ifade ediyor, denilebilir. Önümüzdeki kısa vadede ise, Türkiyeyi bekleyen gelişmeler konusunda önemli görüş ayrılıkları olduğu bir gerçek. Aynı durum, uluslar arası alandaki uzmanlar açısından da geçerli. İHRACAT GELİRİ AZALABİLİR Türkiye yaşadığı iki krizden ihracata dayalı bir büyüme stratejisi ve turizmden gelecek 10 milyar dolara yakın döviz geliri ile kurtulmaya çalışıyor. Dolayısı ile dünya ekonomisinde yaşanacak dalgalanmalar, Türkiyenin ihracattan beklediği döviz gelirini etkileyebilir. Yaşanan trajik terör eylemi sonrasında, uluslar arası uzmanların dünya ekonomisi ile ilgili görüşleri dalgalanıyor. Uzmanların bir kısmı, ABD ekonomisinde geçen yılın sonlarından beri hissedilen durgunluğun daha da derinleşmesi endişesini gündeme getiriyorlar. Çünkü, ABD terör korkusunu aşamaz ve bu nedenle halkın alışveriş merkezlerine olan ilgisi, tüketim ilgisi terör nedeniyle daha da yavaşlarsa, zaten tüketimdeki daralma nedeniyle sıkıntı yaşayan Amerikan ekonomisinde sıkıntı daha da artacak. Bu noktada, ABDde tüketimin daralması, ABDdeki ekonomik büyümeden etkilenen Latin Amerika ve bazı Asya ekonomilerini derinden etkileyecek. Arjantin ve Tayvan gibi ülkelerin sıkıntı yaşaması, gelişmekte olan ekonomiler açısından yeni sorunları gündeme getirebilir. Ancak, Türkiye açısından gerek kota sorunu, gerekse de pazara ulaşabilirlik açısından ABD henüz büyük bir pazar değil. Toplam 2.5 milyar dolarlık bir ihracat geliri söz konusu. Oysa, Türkiyenin esas ihracat pazarı Avrupa olduğundan ihracatta önemli bir sıkıntı yaşamayabiliriz. Çünkü, AB üyesi ülkeler ABDnin sıkıntıları nedeniyle dünya ekonomisindeki ihracat performanslarını arttırabilir ve bu nedenle AB ekonomilerinde büyüme ve tüketim canlanabilir. Bu canlanma, Türkiyenin ihracatını olumlu yönde etkileyecektir. Ayrıca, dolaın Euro karşısında değer kaybetmesi de, Türkiyenin Avrupa Birliğine yönelik ihracatını destekleyecek. Eğer, doların uluslar arası piyasalardaki değer kaybı iç piyasaya yansırsa, Türkiyenin hammadde, ara mamül ve yatırım malı ithalat maliyetleri de azalacaktır. TERÖR ENDİŞELERİ DURULURSA... ABDye en fazla ihracat gerçekleştiren hazır giyim, tekstil, konfeksiyon ve dayanıklı tüketim malı şirketleri ise, kotaları delmek veya aşmak için bir süredir ABD içerisinde üretime ağırlık vermeye veya ABDye dönük üretimlerini, ABDye ihracat yapmakta zorlanmayan diğer ülkelere kaydırarak, onlar üzerinden ABDye ihracat yapmaya başlamışlardı. Dolayısıyla, ABDde terör endişeleri durulur ve tüketimde önemli bir daralma yaşanmazsa, ABDye yönelik ihracat gelirinde de önemli bir daralma yaşanmayabilir. Turizmde ise, ABDnin önderliğinde NATOnun gerçekleştireceği muhtemel bir misillemenin Türkiyeye uzak bir coğrafyada olup olmayacağı büyük önem arz ediyor. Türkiye etkilemeyen bir coğrafyada gerçekleşecek olan bir hesaplaşma, turizm gelirlerini daha az olumsuz etkileyecektir. Eğer, Türkiyeyi yakından etkileyen bir coğrafya söz konusu olursa, terör endişesi ile turist sayısındaki azalma, iyi bir turizm yılı geçirmeyi arzu eden Türkiyenin yıl sonu turizm geliri hedeflerinde 1-2 milyar dolar arası bir olumsuz sapma yaratabilir. Bu nedenle, önümüzdeki günlerde hangi coğrafyaya bir müdahale yapılacağı, Türkiyenin turizm gelirlerini de yakından etkileyecek. ENFLASYONLA MÜCADELE Kasım ve şubat krizlerinden sonra terk edilen 3 yıllık enflasyonla mücadele programının yerine hayata geçirilmiş olan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının en önemli virajı döneceği sonbaharda, ABDde yaşanan terör korkuttu. ABD, bu dönemde kendi iç sorunlarına odaklanırken, IMF, Dünya Bankası ve diğer uluslar arası kuruluşlar ve uluslar arası finans çevrelerini Türkiyeye destek olmaları konusunda motive eden ABDnin kendi sorunlarıyla boğuşması, Türkiyenin bu zorlu enflasyonla mücadele programını götürebilmek için hedeflediği dış borçlanmayı tehlikeli bir hale getirebilir. Bunun yanısıra, ABDnin terör hareketine karşı gerçekleştireceği missileme Türkiyeye yakın bir coğrafyada gerçekleşir ise, uluslararası finans çevrelerinin Türkiyeye kredi açmak konusundaki tavırları sertleşebilir. Bu nedenle, uluslararası alanda bu terör nedeniyle ortaya çıkan gerginlik, yıl sonuna kadar gelişmekte olan ekonomilere sağlanan kredileri zorlaştırır ise, Türk Hazinesinin yurtdışında gerçekleştirmeyi hedeflediği tahvil ihraçları yoluyla dış borçlanma ertelenir ise, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının başarılı olması için gerekli olan yabancı kaynak sağlanamayabilir. Bu nedenle, ABDnin gerçekleştireceği misillemenin Türkiyeye uzak bir coğrafyada olması Türkiyeye rahatlatacaktır. IMF MÜSAMAHA GÖSTERMELİ Bu noktada, NATOnun aldığı karar, Türkiyeyi diğer NATO ülkeleri ile birlikte sıcak bir çatışmaya yönlendirir ise, reel sektörü krizden kurtarmak için bütçe harcamalarını artırıp artırmamak, vergi gelirlerinden fedakarlık edip etmemek konusunda tereddütleri olan Türkiye kendisini kamu harcamalarını arttırıcı askeri harcamalarının içinde bulacak. Bu nedenle, yılsonu bütçe hedefleri performansı olumsuz olur ise, ortaya çıkan beklenmedik durum nedeniyle IMFnin gereken toleransı göstermesi gerekiyor. Türkiye, kamu harcamalarında muhtemel bir artış riskini gayet iyi gördüğünden, 10. gözden geçirme toplantıları nedeniyle Ankarada temaslarda bulunan Kahkonen başkanlığındaki IMF Heyetinden ek kaynak talebi gündeme geldi. ABDye yönelik terörün uluslar arası boyutuna göre, IMF şimdilik Türkiyeye yönelik ek mali yardım gerekmediği görüşünü benimserken, Türkiyenin daha önce IMFden aldığı krediler nedeniyle 2002 yılında ödemesi gereken ana para ve faizin ertelenebileceği ihtimali gündeme geldi. Dolayısı ile, eğer ABDnin terör nedeniyle suçlu gördüğü kişi veya örgütlerin konuşlandığı coğrafya Türkiyeden ne ölçüde uzak olursa, uluslar arası finans çevrelerindeki yatırımcılar ile, doğrudan yatırım amaçlı yabancı sermayenin ilgisi de o ölçüde yüksek olacak. Bu nedenle, Türkiye terör krizini kendisinden uzak bir bölgedeki gelişmeler ile atlatmayı başarır ise, enflasyonla mücadele programının başarısı için gerekli olar doğrudan yatırım ve portföy yatırımları amaçlı yabancı sermayenin Türkiyeye çekilmesi ihtimali artacak. Terör olayına yönelik operasyonlar Türkiyeye yakın bir coğrafyada gerçekleşir ise, kısa vadede yabancı sermaye çekme ihtimalimiz zayıflayacak. DÜNYA NE KONUŞUYOR ? Dünya, ağırlıklı olarak bu terör hareketinin ABD ekonomisini nasıl etkileyeceğini konuşuyor. Terörün yarattığı korku kısa zamanda giderilir ise, Amerikan halkında terör endişesi ile ortaya çıkabilecek tüketim daralması uzun soluklu olmayabilir. New York ve Washington senatörlerinin talepleri çerçevesinde, Amerikan Yönetimi, her iki şehirdeki zararların karşılanması ve bu terör olayları esnasında görevi başında şehit olan kamu görevlilerinin ailelerine ödenmek üzere 20 milyar dolarlık bir kamu kaynağını kullanma kararı aldı. Ayrıca, Pentagonun ve Dünya Ticaret Merkezinin yeniden inşası için düğmeye basılması bekleniyor. Bu nedenle, Amerikan Ordusunun dış ülkelerdeki faaliyetlerinin arttırılması, içeride güvenlik önlemlerinin arttırılması, New York şehrinin yıkılan yerlerinin yeniden imarı nedeniyle ABD ekonomisinde savunma ve inşaat sektörlerinde bir hareketlenme yaşanacak. Bu hareketlenmenin, ABD ekonomisinde durgunluk sürecinden çıkmaya az da olsa bir katkısı olması bekleniyor. SİGORTA VE HAVACILIK ZORLANACAK Ancak, ABD ekonomisi için iyimser beklentilerin havayolu ve sigorta şirketleri için olduğunu söylemek zor. Tahminler sigorta şirketlerinin bu terör olayları nedeniyle, 15 ile 35 milyar dolar arasında bir ödeme yapacaklarını gösteriyor. Sadece ABDli sigorta ve reasürans şirketleri değil, dünyanın önde gelen ve Avrupa menşeli sigorta ve reasürans şirketleri de önemli ödemeler yapacaklar. Bu nedenle, bazı sigorta şirketlerinin iflas edebileceği, bunun sonucunda dünyada sigorta primlerinde astronomik artışlar olabileceği ifade ediliyor. Uluslararası finans çevreleri zararın netleşmesini merakla bekliyorlar. ABDnin kendi hava sahasına yönelik uçuşları yasaklaması ve bu nedenle uluslar arası hava taşımacılığında ortaya çıkan aksaklıklar nedeniyle, yolculara ödenecek tazminat ve oluşan zararların bedeli ise 10 milyar dolar civarında tahmin ediliyor. Bu nedenle, uluslararası hava yolu şirketlerinin karlılıklarında ciddi bir azalma olacak. Bunun bir sonucu olarak, terör dehşeti sonrasında, açılma kararı alan dünya borsalarının hemen hemen tümünde en fazla değer kaybına uğrayan hisse senetleri sigorta ve hava yolu şirketlerinin kağıtları oldu. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||