|
|
TOBB: $ almıyoruz, dolar almayacağız Reel Sektör Fonu Ekim'de geliyor Haziran dış ticaret açığı %70 daraldı |
|||
Eh, zaten IMFden onayın ve gelecek olan dış desteğin getirdiği güven derken, faizler de nispi olarak düşeceğinden piyasalar yavaş yavaş açılacak, dalgalı kura da alışmakta olan piyasaların itici gücü ile birlikte Türkiye büyümeye başlayacaktı. Önümüzdeki dönem içerisinde gelecek, bu yeni ve sağlıklı büyümenin getireceği rakamsal byüyüklük içinde faiz ve iç borç kısır döngüsüsü giderek küçülecek ve Türkiye, sadece bu krizi değil bugüne kadar getirdiği ve ileride de kriz yaratabilecek riskleri barındıran bütün sıkıntıları da bu kriz vesilesiyle aşacaktır. Ancak böyle olmadığı, en azından böyle olamayabileceği de görülüyordu. Bunun en önemli, nedenleri yukarıda özetlenecek olan programın bir aksiyon programı olarak değil daha çok bir analitik değerlendirmeye benzemesiydi. Sanki her şey olup bittikten sonra durumun tespitini ortaya koyan bir anlatı gibi. Bu programın dinamik bir aktörü, yeniden tekrar hayata döndürecek, uzun vadeli de olsa bir yol haritasının bulunmayışı veya bulunmasına rağmen yeteri kadar vurgulanmaması bana göre temel bir eksiklikti ve bu böylece devam edip giden, doların bir türlü güvenilir bir salınım içerisinde olamamasının, faizlerin istenen raddeye gelememesinin önündeki sıkıntıyı burada aramak gerekiyor biraz. SALINAN KUR VE İHRACATIN REKABET GÜCÜ Şimdi, uzun yıllar reel sektörde yöneticilik yapmış Ege Cansenin reel sektöre olan finansal yardım projesinin finansal yardımın afakiliği nasıl ortadaysa, bana göre de devalüasyonun ihracatın rekabet gücüne yapacağı katkı ve etki de oldukça yüzeysel ve afaki... Parasal hareketler ve parasal katkıların nispi bir rahatlama sağlayacağı ortada ve ancak geri dönülmez nitelikte daha büyük riskler taşıyacağı da ortada. Öte yandan, devletin bankalarını piyasa mantığının dışında kalan bütün destek ve kayırmalardan nispi bir biçimde çekiliyor olmasının programın temel omurgasını oluşturmasına rağmen, merkezi otorite tarafından yapılacak desteklemenin de ne kadar objektif kriterler taşıyacağı ayrı bir sorundur. Bu tür geçici parasal rahatlamalar belki o şirketi 2-3 üç aya daha üretime devam ettirecek, ama can havliyle yapılan bu üretimin dış rekabet gücü ve tamamen kapanan iç piyasada ne kadar verimli çalışacağı ve karlılık getireceği de ayrı bir problem olacaktır. Böylesi rahatlamaları, tıpkı sıcak para politikasının bir yıl önce bankalara yaptığı uyuşturucu etkisinin reel sektörde de aynen yaşanması sonucunu getireceği de pekala öne sürülebilir. Nitekim 1994 yılından sonra yaklaşık üç yıl boyunca, oldukça sağlıklı gelişen ihracat dinamikleri 1997den bu yana hız kesmiş; hatta dönemin Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından TLnin aşırı değerlenmesiyle izah edilmeye çalışılmış ve ısrarla devalüasyon istenmiştir. İHRACATIN KARAKTERİ DÖNÜŞÜME UĞRAMALI Türk ihracatının temel karakterinin dönüşüme uğraması gerekiyor. Bu süreç ne kadar sancılı olursa işimiz o kadar zor, ne kadar çabuk ve kararlı gerçekleşirse işimiz o kadar kolay olacaktır. Türk ihracatı uzun yıllar hazır giyim ağırlıklı işlemiş ve bu karakteristik içinde en göze çarpan özelliklerden biri de planlı, uygulamalı ve yüksek ölçekli üretimlerin yerine, çabuk, elastik ve kolay düzeltilebilir üretim tipinin yerleşmiş olmasıdır. Büyük ve planlı siparişlerin ithalatçı ülkeler tarafından, hızlı, ani ve küçük parçalı siparişlerin ülkemizden tedarik edilmesine dayalı bir yapının rekabet gücünü değerlendirmek için iyi analiz etmek gerekiyor. Türkiyede gerek tekstil gerekse hazır giyim-hatta Laleli üzerinden yapılan bavul ticaretindeki kayıtsız paranın belirli bir sermaye birikimine ve rekabetçi üretime dönüşmemesinin en önemli nedenlerinden biri de bizim alıcılarımızın vadelerini kısa tutmasıyla açıklanabilir. İSTİSNALAR ELEKTRONİKTE Kuşkusuz elektronik gibi sektörler de bunun dışında bir takım sektörler de mevcuttur, ancak biz burada sektörün karakteristik özelliklerini anlatmaya çalışıyoruz. Tekstil ve hazır giyim ihracatından biriken sermayenin başka ve rekabetçi sektörlere dönüşmediği bu açıdan Uzakdoğu modelinin bizde uygulanamadığı geçtiğimiz yıllar içinde görülmüştür. Bunun pek tabii ki, Vestel gibi bir iki istisnası mevcuttur. Öte yandan, küresel rekabet ortamı içinde yarıiletken ve kablo, network donanımı gibi konularda da herhangi bir reel sektör atağına asla rastlanmaksızın geçilip gitmiştir. Pek tabii ki reel sektörün böylesi bir atağa geçememesi, finansal sektörün ya da devletin böylesi bir vizyonu planlamayla eş orantılı gitmemiştir. Şimdi böylesine rekabet gücünü kaybetmiş bir ihracat dinamiğinden başlayacak atağın mutlak surette belki evet söylemesi zor ama yapısal bir dönüşüme işaret etmesi gerekiyor. ABDdeki durgunluk ve Avrupadaki bizim mallarımızı ithal ve re-eksport eden ülkelerdeki derin durgunlukların 1-2 yıl daha süreceği ortadayken; Türkiye bu fırsatı iyi değerlendirip, belki kayıp yılları en az zararla atlatabilir. YOL HARİTASI ÇİZİLMELİ Bu global rekabet ve tedarik zincirindeki büyük dışa açılma atağı ve eklenme sürecinin rasyonel bir şekilde şirket ve devlet nezdinde planlanabilir olmasının önemi artmaktadır. Unutmayınız ki reel sektör veya hizmetler sektörü için olumlu sinyaller, ihracatın Haziran rakamlarıyla diyelim ki yüzde 6.5 artması ve ithalatın yüzde 34.3 gerilemesinden kaynaklanıyorsa; burada belki mali sistem için fayda vardır. Ancak, ünlü bir ekonomistimizin yaptığı gibi Canım cari açıklar düzeliyor işte daha ne demenin de pek gerçekçi olmadığını, maalesef hayattan uzak olduğunu söylemek zorundayım. Gayri Safi Milli Hasılanın yüzde 58i hizmetler sektöründen oluşan bir ülkede, küçük hizmet yapıları ofislerinden yavaş yavaş tasfiye olmak üzereyken; siz onlara canım nereye gidiyorsun, bak cari açık azaldı diyemesiniz. Bir yol haritasi çizmek zorundasınız, bir ekonomi yönetimi hatta siyasal yapı bu dönüşümü, anlamak ve ona anlam katmak zorundadır. Şimdi diyelim Eximbank kaynaklarını artırdınız, onu acaba hangi bankalar aracılığıyla kullandırtacaksınız? Diyelim kulandırdınız hangi istihkak oranında kullandırıcaksınız, diyelim bir şirketin 1994de yaptığı ihracata göre mi yoksa gelecekteki rekabet gücünü ölçebilecek bir modeliniz olacak mı? Var mı? Küçük verimli ve karlı, ama 5 kişiyle çalışan ve diyelim fiberoptik kablolara ait bir tedarik ürünü üretn bir şirkete mi vereceksiniz yoksa cirosu kabarık ama diyelim bez üreten bir şirket mi? Anlaşıldığı gibi bu işler biraz karışıktır ve kuru ideolojiyle sadece gaz ile de olmaz. ORADA KİMSE VAR MI? Finans ve Üretim Danışma Kurulunun toplantısının sonucunda: Kriz dolayısıyla finansal sıkıntı çeken, ancak temelde sağlam bir yapıya sahip olan ve rekabet edebilen firmaların bankalara olan borçlarının faiz indirimi sözü bana pek inandırıcı gelmiyor. Burada kriz sonrası oluşacak temel vurgu, ayakta kalanları yeni sektörlere itmek rekabetçi, istihdama yönelik yeni kanallar ve sektörleri yaratacak ortamı hazırlamaktır.. Bu unutulur ve palyatif tedbirlerle geçiştirilirse; ekonomi yönetimi, Hazine Teşvik Genel Müdürlüğü ve hatta yavaş yavaş düzelen finans kesimi yıkıntıların arasında ellerinde banknotlar aramaya başlayacaklardır, reel sektörü, ihracatçıyı, hizmet yapılarını Orada kimse var mı? diye. Bir türlü beklenen büyüme başlayamacaktır tabii... Onaylamadığımız ve beğenmediğimiz 24 Ocakın bile böylesi sosyo-ekonomik bir arkaplanı ve grupları; yaslandığı iyi kötü bir yeni girişim ve oluşum dinamiği vardı. | ||||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||