Home page

Haber Menüsü


Tayfun Öneş
 
Bu-ra-sı Tür-ki-ye
bur-da in-saf yok !
 
Alınmadık kupa, tadılmadık şampiyonluk, kırılmadık rekor bırakmamıştı da Okan. Böylesi bir rekoru düşünememişti sanki. Bu bir insafsızlık rekoruydu.
 
Tayfun Öneş.
NTV-MSNBC
 
21 Mayıs—  Çocukken B. Çekmece’den Florya Metin Oktay Tesisleri’ne gider alt yapıda kendini göstermeye çalışır, ileride A Takımda oynamak için didinir dururdu. Futboldan anlayan ağabeyleri onun hakkında yorum yaparken “Çok sağlam, mangal gibi ciğeri var, topa da yatkın, bu çocukta iş var” derlerdi.

   
 
       
    MSNBC News Waldir Pereira Didi...
MSNBC News Bir derbinin ardından
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Hayali, profesyonel bir futbolcu olmak, Galatasaray’da uzun yıllar forma giymekti. Hırsı zamanı hızlandırdı sanki ve çarçabuk A takımına girdi. Çocukluktan gençliğe adım atmadan, soyunma odalarından yeşil sahalara, Neucamp’lara, Barnebau’lara, Westfallen’lara adımını attı. Bir yanlış adımda kaval kemiği kırıldı, yılmadı çabuk toparlandı. Sonra Genç ve A Milli formalara kavuştu. O artık herkesin tanıdığı Okan Buruk’tu.
       Şöhret onu şımartmadı, gazetelerde mankenlerle sarmaş-dolaş pozlarına falan rastlanmadı. Televole’lerde boy göstermenin bir futbolcu için çok matah(!) sayıldığı dönemlerde bile o pek gözükmedi ortalarda... Derdi günü futboldu. Topu o kadar çok severdi ki, bir çok maçta girdiği pozisyonlar aksini gerektirse de, o vedalaşmaya kıyamazdı adeta... Galatasaray formasını da öyle severdi. Hemen her transfer sezonunda ezeli rakipler ona dudak uçurtan türden kancalar takar, o yine döner sarı-kırmızı bayraklar altında imzasını atardı.
       Yıllardır 3 günde bir maç yaparken her seferinde ciğerlerini parçalarcasına koştu, bir çok zafere transfer dönemlerindekilerden daha okkalı imzalar attı. Tünelden sahaya huşu içinde yol alırken tribünlerden taşan “En Büyük Cimbom...” sesleri bedenini, ruhunu sarar oldu. Gururluydu... Kulüp tarihi boyunca Cimbom, o “En Büyük” sıfatını şimdiye kadar en fazla onun forma giydiği dönemde hak eder oluyordu.
       Son zamanlarda sanki Okan’a bir haller olmuştu... Her pozisyona itiraz eder, hakemlere gereksiz yere yüklenir, rakip oyuncularla fazla didişir olmuştu. Bir maçta tribünleri küfüre davet ederken adeta amigoluğa bile soyunmuştu. Taraftar bunları da balıklama onaylamıştı. Oysa Okan bir şeylere isyan ediyor gibiydi. Sarı kırmızılı camiadan, kendini bildi bileli peşinden koşturduğu renklerden kopartılıyor muydu ne? Aktif futbol yaşamını kişiliğini bulduğu camiada sürdürmek varken, yuvadan kopup başka diyarlarda başka kişilik savaşları vermeye çalışmak kolay mı olacaktı? Kimsenin bunları sorgulayacak hali yoktu. O profesyoneldi, yeri göğü inleten taraftar ise adı üstünde her zaman “taraf”tı. Nefret ve kazanma, ille de kazanma hırsıyla tribünleri dolduranlar bu “futbol zevki”(!) onları ne tarafa götürürse, çığlık çığlığa o yöne saldırır olmuşlardı.
       13 Mayıs 2001 günü Okan, Ali Sami Yen’de Ankaragücü ile oynanacak lig maçına çıktı, sinirli tavrını sürdürünce ilk kez bir kırmızı kartla oyundan atıldı. İlk 45 dakikayı tamamlayamadan ve böylesi bir maçta takımını yalnız bırakarak saha dışına gönderildi. Soyunma odasına doğru ilerlerken bu maçın Ali Sami Yen’deki son maçı olduğunu düşünüyor, hepten “buruk” yürüyordu.
       Art arda geçen sayısız zaferlerle dolu yıllardan sonra bir şampiyonluk kıl payı da olsa kaçırılmaktaydı. Ancak Okan buna üzülmeye fırsat bile bulamayacaktı. Çünkü üzülecek çok daha ağır şeyler vardı. Önce kendi tribünlerinin, terini, emeğini vererek kazandığı her zafer sonrası, “bu zafer onlara armağan olsun” dediği tribündeki “taraftar”ının hakaret ve küfürlerine maruz kalıyordu, sonra da basiretsiz yöneticilerinin “bizi sattı” suçlamalarına...
       Alınmadık kupa, tadılmadık şampiyonluk, kırılmadık rekor bırakmamıştı da Okan. Böylesi bir rekoru düşünememişti sanki. Bu bir insafsızlık rekoruydu. Yıllardır atılan slogan “Burası Sami Yen, Burdan çıkış yok!” sloganı, (neden gidiyorsun? diye sormasalar da) sanki gittiği için artık ona söyleniyor gibiydi.
       Acaba yıllarca canını dişine takarak bir topun ardından koşan Okan’ın gözleri sarı-kırmızıdan başka bir şeyi görmezken, kulakları da mı yanlış duymuştu?
       Yoksa, yıllardır avaz avaz bağırılan şey:
       “Bu-ra-sı Tür-ki-ye, Bur-da İn-saf Yok!” gerçeği miydi?
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları