Home page
Haber Menüsü


yazara e-mail atmak için resme tıklayın
 
Derviş’in zor misyonu:
Türk perestroykası
 
Ankara, bankacılık reformunu bu iki hafta içinde bir yıllık takvime bağlayacak. Özelleştirme de eklenerek bu “yeniden yapılanma” programı ile ABD ve IMF’den finansal destek istenecek. Programın ana güvencesi ise Kemal Derviş’e Batı’da duyulan güven.
 
 
12 Mart—  Ekonomik kriz Kemal Derviş ismi ile birlikte iki temel reformu Türkiye’nin gündemine getirdi: 1) Bankacılık sisteminde yeniden yapılanma. 2) Yolsuzluklara karşı şeffaflık. Ankara daha önce vaat ettiği ancak geciktirdiği bu iki reformun takvimini iki hafta içinde oluşturmak zorunda. Kamu ve fon bankalarının satışı ile Telekom, THY gibi kurumların özelleştirmesi Türkiye’de “rant dağıtmaya dayalı politika yapma modeli”ni de kökünden değiştirecek. Asıl çarpıcı olgu ise şu: Bu zorunlu reformların politik savunmasını yapmak Kemal Derviş’e kalıyor. Çünkü sağı ve soluyla diğer tüm partiler reformların politik bayraktarlığını yapmaktan kaçındılar.

   
 
       
    MSNBC News Derviş çalışmaya hızlı başladı
MSNBC News Ecevit gelecekten umutlu
MSNBC News Atamalar Ecevit-Derviş görüşmesinden sonra
MSNBC News FP programa destek vermeyecek
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 
Live Vote is temporarily unavailable.

       Türkiye bu reformlarla yalnızca bir krizi atlatmak için uğraşmıyor. Finansal, reel sektör ve tüm sosyal yapısıyla Batı’ya “entegre” olmaya çalışıyor. Yani yıllardır ertelenen, savsaklanan sorunlarla birlikte çok daha kapsamlı ve kökten bir yeniden yapılanma ve mali sistemde şeffaflık gereksinimi kapıya dayanmış vaziyette.
       Gorbaçov’un kullandığı perestroyka (yeniden yapılanma) ve glasnost (şeffaflık) sözcükleri, bürokratik kontroldaki Sovyet sistemini yıkan iki temel kavram olmuştu. Bu kavramları Batı’nın bizi bugün zorladığı anlamda “Türk perestroykası” olarak kullanmak, karşı karşıya kaldığımız “derin değişim” zorunluğunu kavramak için yararlı olabilir.
       Türkiye en azından son 30 yıldır sürdürdüğü bir yönetim tarzını değiştirmek zorunda. Politikacıların kamu bankalarını ve kamu kurumlarını kendi iktidarlarının gizli kasaları ve iş bulma bürosu gibi kullanmalarına dayalı bir sistem, sonunda Türkiye’nin tüm ekonomik ve sosyal yapısını ağır bir krizin içine sürükledi. Kamu bankalarının çiftçi ve esnafı destekleme kredileri adı altında dağıttıkları paralar, sonunda bir tür karşılıksız sosyal destek fonuna dönüştü. Politik destekli özel banka satın alma operasyonları ise bankacılık sistemini amacından saptırıp, açık ve vahşi biçimde kaynak yağmalama ve çıkar sağlama faaliyeti haline geldi. Bunun adına kısaca “yolsuzluk” deniliyor.
       
       KAMU SIRTINDAN POLİTİKA
       
       Şimdi bütün bu sistem için toptan temizlik zamanı. Ama görev zararları 30 milyar dolara ulaşan kamu bankaları ile zararları 8 milyar doları geçen fondaki batık bankaların arkasında ne var? Bu soruya açık yanıt vermeden yapılacak tüm banka reformları ilerde özü aynı, ama biçimi farklı yeni sorunların doğmasına yolaçabilir.
       Türkiye’de yıllardır sağda ve soldaki tüm partiler iktidara gelmek ve iktidardaki olanaklardan yararlanarak, kamu kurum ve kuruluşlarından kendi yandaşlarına iş ve çıkar sağlamak vaadi ve umuduyla politika yaptı ve hala yapıyorlar. Son yıllarda yerel yönetimler de aynı tip politika yapmanın hedefi haline geldi.
       Ama bu yöntem, Türkiye gibi devletin ekonomide hala çok ağırlıklı olduğu bir ülkede verimlilik ve kar ilkelerini hiçe sayan kamu bankaları ve kamu kurumları yarattı. (Bu anlamda Sovyet sistemiyle benzerlikler ilginç bir araştırmanın konusu olabilir.)
       Sonunda bu verimsiz kamu banka ve kurumlarını, yer yer kara deliklere dönüşen kamu işletmelerini finanse etmek için devlet iç piyasadan yüksek faizle borçlanmaya başladı. Devletin bu borçlanma için ödediği faizler bir dönem yüzde 150 gibi fantastik rakamlara çıktı. Ve Türkiye’de devlete yüksek faizle borç vererek yaşayan bir rantiye kesimi türedi. Bankalar bu sistem içinde yüksek karlar sağladılar. Yüksek faiz, reel sektörü, KOBİ’leri ve üretime yönelik tüm kesimleri perişan etti. Sonunda Türkiye az üreten, ama borç alarak çok tüketen verimsiz bir ülke haline geldi. Bugünkü kriz de esas olarak temel yapıdaki bu çarpıklığa dayanıyor.
       Peki bu yapının sakatlığını ve değişmesi gerektiğini kimse yüksek sesle söylemeyecek mi?
       Söyleyecek ve söylüyor. Kim? Kemal Derviş!
       Evet, Derviş ayaküstü verdiği kısıtlı demeçlerde bile halka “devlet bütçesi de ev bütçesine benzer, gelir gider dengesini tutturmak zorundayız. Olmayacak faizlerle bu iş yürümez” gibi basit gerçekleri açıklamak zorunda kaldı.
       Kimse kendini aldatmasın. Bu sözler ekonomiden çok “politik sözler”dir. Ülkede ekonomik reform programını savunan bir politikacının halka vermesi gereken en basit ve temel mesajlardır. Derviş de mecburen bunu yapıyor.
       Peki ama diğer politikacılar bunu bugüne kadar neden yapmadılar ve hala yapmıyorlar? IMF ile iki yıl önce yapılan ekonomik program anlaşmasının politik savunucusu ve sözcüsü neden ortaya çıkmadı? Neden Ecevit, Bahçeli veya Yılmaz bu misyonu üstlenip bu işe talip olmadılar. Ve kriz çıkınca sorumluluk Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel ve Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp’in üstüne kaldı ve yalnızca ikisi istifa ettiler.
       
       ALTINDAKİ HALIYI ÇEKMEK
       
       Çünkü bugün ekonomi alanında yapılması gereken reformlar, Türkiye’de politikacıların üstünde yürümeyi sevdikleri halıyı altlarından çekmek anlamına gelmektedir. Politikacıların bugüne kadar politika yapma tarzlarının iflası ve sona ermesi demektir.
       
Onun için hiçbir lider ve hiçbir parti Türkiye’de temel ve yapısal reformların öncülüğünü, bayraktarlığını üstlenmedi. Yapısal reformları, değişimi savunmak TÜSİAD, TOBB, Sanayi Odaları gibi kuruluşlara kaldı. Onların feryatları da politik zümre üzerinde yeterince etkili olamadı.
       Ve sonunda Türkiye, tarihinin en büyük ekonomik krizi ile yüzyüze kaldı. IMF ve Batı finansal desteği artık çok sıkı bir değişim ve reform programına bağlamak istiyorlar. İşin hazin tarafı Türkiye’nin zaten yapması gereken reform ve yeniden yapılanma hareketinin içeriden bir politik rüzgar ve kitle desteği ile gündeme gelmeyip, adeta dışarıdan Türkiye’ye dayatılıyor gibi bir görünüm kazanması. Burada bu değişimin simge isminin Kemal Derviş olması bir şans.
       Her ne kadar Kemal Derviş Türkiye’de ekonominin başına IMF ve ABD’nin önerisi ve onayı doğrultusunda gelmiş olsa da, kendisi en azından birkaç yıl önce YDH platformu içinde Türkiye’nin yapısal dönüşümleri üzerine kafa yormuş, fikir üretmiş ve heyecan göstermiş bir isim. Onun için bugün meraklı medya ordusunun kameraları önünde diğer liderler gibi kem küm etmiyor, reform ve yeniden yapılanma konusundaki görüş ve fikirlerini altı dolu bir olgunluk ve sadelikle söylüyor.
       
       DERVİŞ’E DESTEK GEREKİYOR

       
       Ancak Kemal Derviş’in işi herkesin farkettiği gibi pek kolay değil. Çünkü uğraşılan alan yalnızca mali sistem ve bankacılık reformu değil, Türkiye’de 30 yıllık asalak bir politik modelin değişmesi de gerekiyor. Ve bu tek tek kişilerin, Kemal Derviş gibi uluslararası deneyime sahip de olsalar, üstesinden gelebileceği basit bir şey değil. Türk perestroykası için belki Kemal Derviş’in de içinde olacağı çok daha güçlü bir rüzgar gerekiyor. Mevcut politik partiler ve liderler bugüne kadar bu misyona soyunmadılar. Bundan sonra soyunacaklarını ummak fazla iyimserlik olur. Mevcut politik liderlerin Kemal Derviş’in misyonunu daha çok “Batı’dan, IMF’den para getirecek adam” olarak gördükleri de sır değil. Dış finansal destek gelince, işleri eskiden bildikleri gibi yürütmeye devam etmek isteyecekleri de ortada. Yani Türk perestroykası çok güçlü bir “değişmeme direnci” ile yüzyüze gelecek.
       
Onun için Türkiye’nin dinamik ve çağdaş insanları 21. Yüzyılı yakalamak için kendi değişim rüzgarlarını daha güçlü estirmek zorundalar. Yalnızca Batı’dan, ABD’den, AB’den veya IMF’den gelecek değişim ve reform rüzgarlarıyla Türkiye’de atılması gereken reform adımlarının atılacağını sanmak ise bu ülkenin tarihini iyi bilmemek demek. Batı dünyasının değişim ve reformlar konusunda Ankara’ya güvenmediği de açık. Onlar daha çok Derviş’in bu işin başında olmasına güveniyor. Ama böylesine köklü bir değişimin tek kişinin çabası ile gerçekleşmesi oldukça zor.
       Türkiye gerçek değişim ve yeniden yapılanma için kendi topraklarından, kendi insanından esen onurlu, çağdaş ve yenilikçi rüzgarları güçlendirmek zorunda. Kemal Derviş hem içerden hem dışardan bu misyonu üstlenmiş bir kişi olarak bu yöndeki umutları arttırıyor. Ama onun gibi düşünenler bu değişim rüzgarının politik temelini de daha ciddi şekilde inşa etmek zorundalar. Türkiye zor zamanlarda mucizeler başarmasıyla ünlüdür. 21. Yüzyıl’a krizle girdik. Ama bunu atlatacağız ve önümüzde upuzun bir yüzyıl var. Umut dolu bir yüzyıl...
       
 
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları