|
Derviş çalışmaya hızlı başladı Ecevit gelecekten umutlu Atamalar Ecevit-Derviş görüşmesinden sonra FP programa destek vermeyecek |
|||
Live Vote is temporarily unavailable.
|
Türkiye bu reformlarla yalnızca bir krizi atlatmak için uğraşmıyor. Finansal, reel sektör ve tüm sosyal yapısıyla Batıya entegre olmaya çalışıyor. Yani yıllardır ertelenen, savsaklanan sorunlarla birlikte çok daha kapsamlı ve kökten bir yeniden yapılanma ve mali sistemde şeffaflık gereksinimi kapıya dayanmış vaziyette. Gorbaçovun kullandığı perestroyka (yeniden yapılanma) ve glasnost (şeffaflık) sözcükleri, bürokratik kontroldaki Sovyet sistemini yıkan iki temel kavram olmuştu. Bu kavramları Batının bizi bugün zorladığı anlamda Türk perestroykası olarak kullanmak, karşı karşıya kaldığımız derin değişim zorunluğunu kavramak için yararlı olabilir. Türkiye en azından son 30 yıldır sürdürdüğü bir yönetim tarzını değiştirmek zorunda. Politikacıların kamu bankalarını ve kamu kurumlarını kendi iktidarlarının gizli kasaları ve iş bulma bürosu gibi kullanmalarına dayalı bir sistem, sonunda Türkiyenin tüm ekonomik ve sosyal yapısını ağır bir krizin içine sürükledi. Kamu bankalarının çiftçi ve esnafı destekleme kredileri adı altında dağıttıkları paralar, sonunda bir tür karşılıksız sosyal destek fonuna dönüştü. Politik destekli özel banka satın alma operasyonları ise bankacılık sistemini amacından saptırıp, açık ve vahşi biçimde kaynak yağmalama ve çıkar sağlama faaliyeti haline geldi. Bunun adına kısaca yolsuzluk deniliyor. KAMU SIRTINDAN POLİTİKA Şimdi bütün bu sistem için toptan temizlik zamanı. Ama görev zararları 30 milyar dolara ulaşan kamu bankaları ile zararları 8 milyar doları geçen fondaki batık bankaların arkasında ne var? Bu soruya açık yanıt vermeden yapılacak tüm banka reformları ilerde özü aynı, ama biçimi farklı yeni sorunların doğmasına yolaçabilir. Türkiyede yıllardır sağda ve soldaki tüm partiler iktidara gelmek ve iktidardaki olanaklardan yararlanarak, kamu kurum ve kuruluşlarından kendi yandaşlarına iş ve çıkar sağlamak vaadi ve umuduyla politika yaptı ve hala yapıyorlar. Son yıllarda yerel yönetimler de aynı tip politika yapmanın hedefi haline geldi. Ama bu yöntem, Türkiye gibi devletin ekonomide hala çok ağırlıklı olduğu bir ülkede verimlilik ve kar ilkelerini hiçe sayan kamu bankaları ve kamu kurumları yarattı. (Bu anlamda Sovyet sistemiyle benzerlikler ilginç bir araştırmanın konusu olabilir.) Sonunda bu verimsiz kamu banka ve kurumlarını, yer yer kara deliklere dönüşen kamu işletmelerini finanse etmek için devlet iç piyasadan yüksek faizle borçlanmaya başladı. Devletin bu borçlanma için ödediği faizler bir dönem yüzde 150 gibi fantastik rakamlara çıktı. Ve Türkiyede devlete yüksek faizle borç vererek yaşayan bir rantiye kesimi türedi. Bankalar bu sistem içinde yüksek karlar sağladılar. Yüksek faiz, reel sektörü, KOBİleri ve üretime yönelik tüm kesimleri perişan etti. Sonunda Türkiye az üreten, ama borç alarak çok tüketen verimsiz bir ülke haline geldi. Bugünkü kriz de esas olarak temel yapıdaki bu çarpıklığa dayanıyor. Peki bu yapının sakatlığını ve değişmesi gerektiğini kimse yüksek sesle söylemeyecek mi? Söyleyecek ve söylüyor. Kim? Kemal Derviş! Evet, Derviş ayaküstü verdiği kısıtlı demeçlerde bile halka devlet bütçesi de ev bütçesine benzer, gelir gider dengesini tutturmak zorundayız. Olmayacak faizlerle bu iş yürümez gibi basit gerçekleri açıklamak zorunda kaldı. Kimse kendini aldatmasın. Bu sözler ekonomiden çok politik sözlerdir. Ülkede ekonomik reform programını savunan bir politikacının halka vermesi gereken en basit ve temel mesajlardır. Derviş de mecburen bunu yapıyor. Peki ama diğer politikacılar bunu bugüne kadar neden yapmadılar ve hala yapmıyorlar? IMF ile iki yıl önce yapılan ekonomik program anlaşmasının politik savunucusu ve sözcüsü neden ortaya çıkmadı? Neden Ecevit, Bahçeli veya Yılmaz bu misyonu üstlenip bu işe talip olmadılar. Ve kriz çıkınca sorumluluk Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel ve Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralpin üstüne kaldı ve yalnızca ikisi istifa ettiler. ALTINDAKİ HALIYI ÇEKMEK Çünkü bugün ekonomi alanında yapılması gereken reformlar, Türkiyede politikacıların üstünde yürümeyi sevdikleri halıyı altlarından çekmek anlamına gelmektedir. Politikacıların bugüne kadar politika yapma tarzlarının iflası ve sona ermesi demektir. Onun için hiçbir lider ve hiçbir parti Türkiyede temel ve yapısal reformların öncülüğünü, bayraktarlığını üstlenmedi. Yapısal reformları, değişimi savunmak TÜSİAD, TOBB, Sanayi Odaları gibi kuruluşlara kaldı. Onların feryatları da politik zümre üzerinde yeterince etkili olamadı. Ve sonunda Türkiye, tarihinin en büyük ekonomik krizi ile yüzyüze kaldı. IMF ve Batı finansal desteği artık çok sıkı bir değişim ve reform programına bağlamak istiyorlar. İşin hazin tarafı Türkiyenin zaten yapması gereken reform ve yeniden yapılanma hareketinin içeriden bir politik rüzgar ve kitle desteği ile gündeme gelmeyip, adeta dışarıdan Türkiyeye dayatılıyor gibi bir görünüm kazanması. Burada bu değişimin simge isminin Kemal Derviş olması bir şans. Her ne kadar Kemal Derviş Türkiyede ekonominin başına IMF ve ABDnin önerisi ve onayı doğrultusunda gelmiş olsa da, kendisi en azından birkaç yıl önce YDH platformu içinde Türkiyenin yapısal dönüşümleri üzerine kafa yormuş, fikir üretmiş ve heyecan göstermiş bir isim. Onun için bugün meraklı medya ordusunun kameraları önünde diğer liderler gibi kem küm etmiyor, reform ve yeniden yapılanma konusundaki görüş ve fikirlerini altı dolu bir olgunluk ve sadelikle söylüyor. DERVİŞE DESTEK GEREKİYOR Ancak Kemal Dervişin işi herkesin farkettiği gibi pek kolay değil. Çünkü uğraşılan alan yalnızca mali sistem ve bankacılık reformu değil, Türkiyede 30 yıllık asalak bir politik modelin değişmesi de gerekiyor. Ve bu tek tek kişilerin, Kemal Derviş gibi uluslararası deneyime sahip de olsalar, üstesinden gelebileceği basit bir şey değil. Türk perestroykası için belki Kemal Dervişin de içinde olacağı çok daha güçlü bir rüzgar gerekiyor. Mevcut politik partiler ve liderler bugüne kadar bu misyona soyunmadılar. Bundan sonra soyunacaklarını ummak fazla iyimserlik olur. Mevcut politik liderlerin Kemal Dervişin misyonunu daha çok Batıdan, IMFden para getirecek adam olarak gördükleri de sır değil. Dış finansal destek gelince, işleri eskiden bildikleri gibi yürütmeye devam etmek isteyecekleri de ortada. Yani Türk perestroykası çok güçlü bir değişmeme direnci ile yüzyüze gelecek. Onun için Türkiyenin dinamik ve çağdaş insanları 21. Yüzyılı yakalamak için kendi değişim rüzgarlarını daha güçlü estirmek zorundalar. Yalnızca Batıdan, ABDden, ABden veya IMFden gelecek değişim ve reform rüzgarlarıyla Türkiyede atılması gereken reform adımlarının atılacağını sanmak ise bu ülkenin tarihini iyi bilmemek demek. Batı dünyasının değişim ve reformlar konusunda Ankaraya güvenmediği de açık. Onlar daha çok Dervişin bu işin başında olmasına güveniyor. Ama böylesine köklü bir değişimin tek kişinin çabası ile gerçekleşmesi oldukça zor. Türkiye gerçek değişim ve yeniden yapılanma için kendi topraklarından, kendi insanından esen onurlu, çağdaş ve yenilikçi rüzgarları güçlendirmek zorunda. Kemal Derviş hem içerden hem dışardan bu misyonu üstlenmiş bir kişi olarak bu yöndeki umutları arttırıyor. Ama onun gibi düşünenler bu değişim rüzgarının politik temelini de daha ciddi şekilde inşa etmek zorundalar. Türkiye zor zamanlarda mucizeler başarmasıyla ünlüdür. 21. Yüzyıla krizle girdik. Ama bunu atlatacağız ve önümüzde upuzun bir yüzyıl var. Umut dolu bir yüzyıl... | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||