|
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putinin Türkiye ziyareti, Kuzey Osetyadaki üzücü olay nedeniyle ertelendi. Ancak söz konusu ziyaretin yıl sonuna kadar gerçekleştirileceği ifade ediliyor.
Ziyarette yukarıda bahsettiğimiz konular gündeme gelecek. Bunların arasında enerji alanında işbirliği, Türk iş adamlarının Rusyada, Rus şirketlerinin de Türkiyede yaşadıkları sorunlara çözüm önerileri, savunma sanayiinde ortak projeler gibi konular var.
Ancak bütün bunların ötesinde Türk-Rus ilişkilerine daha geniş bir çerçeveden bakmak, uzun vadede Türkiyenin dünyanın ve Avrasya bölgesinin değişen ekonomik haritasında Rusyaya göre ne konumda olacağını belirlemek ve bu konuma ulaşabilmek için çalışmaya başlamak gerekiyor.
AVRASYANIN İKİ BÜYÜK OYUNCUSU
Rusya ve Türkiye, Avrasya coğrafyasının iki önemli oyuncusu. Avrasya coğrafyası dendiği zaman bu bölgede Bağımsız Devletler Topluluğunu (BDT) oluşturan ülkelerin büyük bir ağırlığı var. Eskiden Sovyet bayrağı altında birlikte yaşamış olan bu ülkeler son 15 yıldır kendi kaderlerine kendileri karar veriyorlar.
Artık Moskova tarafından yönetilmiyorlar ama özellikle ekonomi alanında Moskovanın bu ülkelerde büyük bir nüfuzu var. Türkiye ise tarihten kaynaklanan bağları nedeniyle Orta Asya ve Kafkaslarda etkisi olan bir ülke. Hatırlanacağı gibi bu bölgedeki ülkeler 1991 yılında bağımsızılıklarına kavuştukları zaman kendilerine ilk yardım elini uzatan ülkelerden birisi Türkiye olmuştu. Halen Türkiyenin burada ciddi bir ekonomik varlığı söz konusu.
Avrasyadaki Türk yatırımları 7 milyar doları bulurken Türk müteahhitlerinin tamamladıkları projelerin değeri toplam 25 milyar dolar olarak ifade ediliyor. Enerji dışındaki alanlarda Avrasyanın en büyük yatırımcısı Türkiye.
Avrasya ve iki ayrı güç olarak Türkiye ve Rusya... Bu iki güç rekabet edip bu toprakların ağası mı olmaya çalışacaklar, yoksa işbirliğine girip her iki tarafın da kazanabileceği bir sonuç mu ortaya çıkartacaklar? 1990ların ilk yarısında birincisi denendi.
Türkiye, açıkcası pek umduğunu bulamadı. Ekonomi açısından bakılırsa bu ülkelere daha duygusal, dolayısıyla da hayalci yaklaştık. Bizimle aynı dili konuşan kardeşlerimizle iş yapacaktık. Yaptık da... Ama sonuç yüksek beklentilerimizi karşılar nitelikte değildi. Rusya ise SSCBnin dağılmasından sonra kurulan BDTnin doğal lideriydi. Ama BDTyi oluşturan ülkeler arasındaki ilişkiler ilk yıllarda büyük ölçüde güvensizlik unsurunu taşıyordu.
AYRILSAK DA BERABERİZ
Uzun süredir birlikte yaşayan iki sevgili düşünün. Gün geliyor, daha fazla yapamıyoruz diyerek ayrılıyorlar, ama arkadaş kalalım, görüşmeye devam ederiz kararını alıyorlar. Bu biraz zor tabii. Sevgililer birbirlerine eski güveni kaybetmişler, araya başka insanlar da giriyor.
BDTde de olan buydu. 1992de imzalanan Alma-Ata Deklarasyonuna göre BDT ülkeleri arasındaki Sovyet döneminden kalan ekonomik bağlar muhafaza edilecek, bir gümrük birliği oluşturulacak ve daha birçok ortak proje gerçekleştirilecekti. Yeni bağımsız cumhuriyetler, tekrar Rusyanın ekonomik boyunduruğu altına girmek istemediklerinden bu mümkün olamadı.
Son dönemlerde, özellikle Vladimir Putinin Rusya Federasyonu Devlet Başkanı olmasından sonra bu durum değişmeye başladı. Öyle görünüyor ki eski sevgililer, artık kavgalarını unutmuşlar, bazı duyguları hayatlarından çıkartıp atmışlar ve karşılıklı faydalar çerçevesinde tekrar bir araya gelmeye hazırlar. Arkadaş kalmak koşuluyla tabii... 11 Eylülden sonra Avrasya coğrafyasında dengeler hızla değişmeye başladı ve ABD bölgedeki etkisini artırmaya başladı. Diğer yandan Avrupa, Çin ve Hindistanda seslerini daha yüksek çıkartmaya çalışıyorlar. Rusyanın ise eskiden kendi oyun sahası olan bu bölgede nüfuzunu artırmak için tek silahı var. Askeri güçle bir yere gelemeyeceği ortada, siyasi güç ise bir dereceye kadar işe yarıyor. En kuvvetli silah ise ekonomi.
Ekonomik açıdan tüm bölge ülkeleri halihazırda büyük ölçüde Rusyaya bağlılar. İstediği kadar ABD devreye girmeye çalışsın, Avrasya enerji satrancının kralı da Rusya. İşte bu dönemde Rusyanın yapmak istediği şey bu konumunu pekiştirmek ve resmiyete dökmek.
PRAGMATİK YAKLAŞIMLAR
2001den beri hayata geçirilen bölgesel oluşumlara bakalım. Önce Rusya, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, Avrasya Ekonomik Topluluğu EURASECi oluşturdu. Bunun üzerine dışarıda kalan Gürcistan, Ukrayna, Özbekistan, Ermenistan ve Moldova, GUUAMı kurdu.
Ukraynayı başkasına kaptırmak istemeyen Rusya da Ukrayna, Belarus ve Kazakistan ile birlikte Avrasya Ortak Ekonomik Alanını oluşturdu. Bu çok yeni bir gelişme. Kuruluş anlaşması 23 Nisan 2004 tarihinde ilgili ülkelerin parlamentolarınca onaylandı. Bu tarihten birkaç hafta sonra Rusya, Türkmenistan dışındaki Orta Asya ülkelerini bir araya getiren Orta Asya İşbirliği Örgütüne (CACO) üye oldu. Bu Orta Asya ülkeleri Rusya ve Doğunun yükselen gücü Çin ile birlikte Şangay Altılısını da oluşturuyorlar.
Baş döndürücü değil mi? İşin gerçeği şu: soyut doktrinler yerlerini pragmatik yaklaşımlara bıraktıkça, Moskova da bölgedeki ya hep ya hiç iddiasından vazgeçiyor. Ekonomik çıkarları doğrultusunda bölge ülkeleri ile masaya oturuyor. Bu durumu Putin, kendi ağzıyla açık bir şekilde ifade etti. 19 Temmuz tarihinde Kremlinde yapılan Güvenlik Konseyi toplantısında Putin şunları söyledi: Rusyanın BDT politikaları her zaman etkili, pragmatik ve hepsinden önemlisi de tutarlı olamamıştır... Rusyanın bu bölgeyi tekelinde tuttuğunu düşünmek ciddi bir hatadır... Rusyanın büyüyen pazarı, Rusyanın enerji kaynakları, ülkemizde iş bulan milyonlarca insanın yarattığı kaynak akışı, BDTdeki ortaklarımızın ekonomik büyümeleri için önemli bir faktördür.
AVRASYADA ORTAKLIK
Türkiyeyi Avrasyada konumlarken ve bu çerçevede Rusya ile ilşkilerimizin nasıl olması gerektiğini düşünürken oluşan bu tabloyu ve yeni dengeleri gözardı etmemeliyiz.
Rusya ile karşılıklı ticari ve ekonomik ilişkilerimizin, Avrasya coğrafyasında çok taraflı işbirliğine dönüşmesi için çaba sarfetmeliyiz. 2001 yılında New Yorktaki Milenyum Zirvesi sırasında iki ülke arasında imzalanan Avrasya Eylem Planıda bunu öngörüyordu ama bu eylem planı, şimdilik eylemsizliğe kurban gitmiş gibi görünüyor. Umarız ki, Putinin ziyaretinde bu belge yeniden gözden geçirilir.
Düşülmemesi gereken iki hata, daha doğrusu kayılmaması gereken iki uç var. Birinci uç, Rusya ve Avrasyayı Avrupa Birliğine ve ABD ile olan ilişkilere alternatif olarak görmek. Bu yanlış bir davranış olur, çünkü bütün bu bölgeler ve buralardaki çıkarlarımız birbirlerini tamamlar ve kuvvetlendirir nitelikte. Sadece ABye odaklanıp Avrasyayı gözardı etmek nasıl hataysa, Avrasya için AByi bir kenara bırakmak da hata olacaktır. Diğer uçta ise 1990ların başlarındaki gibi bölgeye aşırı duygusal bir şekilde yaklaşmak, bu bölgenin süper gücü olacağımızı düşünmek ve Rusyanın rolünü küçümsemek var.
Rusya ile iyi bir ortak olmalı, Avrasya bölgesinde beraber çalışmalı ve birlikte projeler geliştirmeliyiz. Son olarak gözden kaçan, detaymış gibi gözüken ama kanımca çok önemli olan bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Türkiye-Rusya Karma Ekonomik Komisyonunun Rus tarafı eşbaşkanlığına Sanayi ve Enerji Bakanı Viktor Hristenko getirildi. Hristenkonun diğer sıfatı ise Devlet Başkanlığı Entegrasyon İşbirliği Özel Elçisi. Başka bir deyişle Putinin Avrasya konusundaki sağ kolu.
Türkiye ile Rusya arasında işbirliğinin şimdiye kadar hiç olmadığı kadar yüksek seviyelere gelmemesi için hiçbir engel yok, çünkü her iki taraf da bu konudaki kararlılığını sergilemiş durumda. Sizi en kısa zamanda bekliyoruz, Vladimir Vladimiroviç... | |