Home page

Haber Menüsü


Yazara mail atmak için resmin üzerine tıklayın.
 
NBA’in asil masil koçları
 
Final serisi başladı. Normal sezon dostu Digiturk, bu yıl da abonelerinden NBA TV için topladığı paraların üstüne yattı.
 
NTV-MSNBC
 
10 Haziran 2004—  Şimdi firmanın müşteri temsilcisine yazsam bana “Paramız yetmedi. Finalleri satın alamadık. Sizde varsa koltuk çıkın, en azından son iki maçı alalım. Söz, elimiz bollaşınca öderiz” gibi komik yanıtlar verecekler. Şikâyet edip borçlu çıkacağız. İyisi mi ben akıllı müşteri olup sesimi keseyim ve yerime oturayım.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Allahtan NTV var. Bir de maçların tekrar yayını sırasında, son saniyeleri (örneğin Kobe’nin son saniye üçlüğünü) önceden vermeseler çok iyi olacak. Cinayet romanı okurken, boşboğaz birisi katilin ismini söyler ya, insan aynen öyle hissediyor.
       Bu sene Detroit savunması finallere heyecan getirdi. Bazı kimseler Detroit’in hücumunu yetersiz buluyor olabilir; ama bu savunmaya aynı seviyede bir hücum eklenseydi, ortaya rekabet ötesi bir takım çıkardı. Bence böylesi daha iyi, bir tarafta basketbol ders kitaplarındaki savunma, diğer tarafta Kobe.
       Lakers ilginç takım. Bilirsiniz, “Beynimizin %10’unu kullanıyoruz. Yarı kapasitesini bile kullanabilseydik metal kaşıkları düşünce gücüyle eğebilirdik” geyiği vardır. İşte Lakers da biraz öyle. Önce kapasitelerinin altında oynayıp karşı tarafı bir tartıyorlar. Ancak işler sıkılaştıktan sonra kendilerine geliyorlar. Ne demişler, “Sıkı çocuklar, işler sıkılaşınca ortaya çıkar.”
       İkinci maçın sonlarına doğru, sıkı çocuklar kötü çocuklar karşısında geri gelme alametleri gösterdiler. Her seride bir iki kez yaptıkları gibi, son dakika içinde üçlükleri çakıp, maçı önce düzayağa getirdiler, sonra da uzatmada morali düşen Detroit’in üzerine basıp geçtiler.
       Maçın son 10.9 saniyesi. Detroit üç sayı önde, son topu Lakers, yani Kobe kullanacak. Bekliyorum ki Pistons -örneğin Shaq’e- faul yapsın; ama Kobe topu alıyor, faul yapmamak için özellikle elini geri çeken Rip Hamilton üzerinden şutu sokuyor.
       Seri 1-0; maçı kazansan, iki değil neredeyse dört adım öne geçeceksin. Ama sen son saniyede üçlüğe izin veriyorsun. Larry Brown, “Kobe, atış sırasında ona faul yaparken de basket yapma şansı olan bir basketbolcu. Eğer böyle bir şey olsaydı, 3 sayılık basket ve faul neticesinde 4 sayılık bir oyun ortaya çıkacaktı.” demiş.
       Haklı; hatta iki sayılık faullerin ikincisini kaçırıp, dışarıya çıkartılan bir topla üçlük de sokabilirlerdi. Ama Lakers gibi bir takımın maçı uzattığı anda son beş dakikayı çok iyi oynayacağını da hesaba katmak gerekmez mi? Böyle durumlarda maçın uzaması, saha avantajı olan ve arkadan gelen takıma daha çok yarar.
       
       Asalet mi dediniz?
       
Hürriyet, Larry Brown’ın seçimini şöyle yorumlamış: “NBA asaleti. Avrupalı koçlar, bitime 10 saniye kala Kobe, o driplingi yaparken faulü yaptırır ve işi bitirirdi. Ancak, NBA koçları için basketbol, seyirciye keyif veren bir oyun ve taktik faullerle kesilmesi şova vurulacak en büyük darbe. Galiba, onların yaptığı kazanmak için her şey mübah diyen Avrupalı felsefesinden daha doğru.”
       Nasıl yani? Eğer bu teori doğruysa, son molada Larry Brown takımına söyle şeyler söylemiş olmalı: “Çocuklar, açık konuşmak gerekirse, rekabetçi ve hırslı tarafım faul yapıp maçı kazanmam gerektiğini söylüyor. Ama burası NBA; bakın tribünlerde binlerce coşkulu Los Angeles seyircisi var. Eğer Kobe üçlük atar da maç uzarsa çok sevinecekler. Ödedikleri paranın karşılığını daha fazla alacaklar. Oysa biz seriyi 2-0’a getirir ve sonra evimizde dördüncü galibiyeti bulursak daha az sayıda maç izleme fırsatları olacak. Gelin maçı kazanıp onları üzmeyelim. Bırakalım bu şölen, bu şov, bu keyif biraz daha sürsün. Gönüller bir olsun…”
       Tamam NBA’de seyirci memnuniyeti önemli. Zaten bunu da hakemlerin kararlarında ve kurallarda görüyoruz; ama hiçbir şey kazanmaktan daha öncelikli değil. Basketbolun şov tarafının ağır basması, işin seyirci boyutuysa, kazanan takım yaratmak da profesyonel sporun temel hedefidir. Ayrıca Amerika, Avrupa’ya kıyasla, kazanmaya çok daha fazla önem veren bir kültüre sahiptir.
       Hem söyleyin bakalım; NBA’de böyle asil bir yaklaşım varsa, Hack-a-Shaq faulleri kim yaptırıyor? Avrupalı koçlar mı?
       Hadi onu geçtik; ya centilmenlik dışı fauller? Onları da asil olmayan oyuncular mı yapıyor? Siz “No lay ups” diye bir slogan duydunuz mu? (Vur kır parçala, adama kolay sayı attırma.) Özellikle playofflarda ve final serilerinde, saha içindeki kavgalar kız yüzünden mi çıkıyor?
       Olayın asaletle filân ilgisi yok. Detroit şampiyonluğu kaybederse, bu maç ve Brown’ın seçimi çok konuşulur. Detroit de Lakers’ı bir daha öyle köşeye sıkışmış hâlde zor bulur. Lakers öyle bir takım ki, kendi oyununu oynadığında iç saha, rakip saha fark etmiyor. Kendi sahasındaki üç maç Pistons için ilk iki karşılaşmadan daha kolay olmayacak.
       İlk maçtan sonra Larry Brown, “Bundan daha iyi savunma yapılabilir mi bilmiyorum” dedi. Lakers ise henüz bütün kapasitesini ortaya koymadı. Bana sorarsanız avantaj, sonraki üç maçı dışarıda oynayacak olmasına rağmen Lakers’da.
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları