|
|
Pek sanmıyorum. Bana kalırsa köşe yazarlarımızın bolluğu, yorum zenginliğiyle veya çok seslilikle açıklanamaz. Çünkü bizde köşecilerin önemli bir bölümü, gündemi yorumlamak için değil, yakın durdukları kurumların veya çıkar gruplarının seslerini duyurmak için yazıyorlar. Onlar; bürokrasiden, askerden, parti lordlarından, şirketlerden veya futbol kulüplerinden, biz sıradan vatandaşlara mesaj taşıyan birer medyum gibiler. Sayıları da, hepsi ayrı bir cepheye yerleşmiş kurumlar ve gruplar kadar fazla. Peki bu yazarlarımız, ellerinin altında camia haberi veya ensesi kalın bir zatın demeci bulunmadığı günlerde köşelerini nasıl doldurabiliyorlar? Yanıt, bir Latin özdeyişinde saklı: Rüzgar yoksa, küreklere asılın. Başka bir deyişle; siftah olmadığı günlerde köşecilerimiz, sanatlarını konuşturup, yazılarını yoktan var etmek zorunda kalıyorlar. Ben de merak ettim ve o sanatın inceliklerini araştırdım. Meşhur yazarlarımızın köşelerini şişirmek için kullandıkları taktikleri bir el kitabında derledim. İşte, haftanın her günü için ayrı bir reçete sunan Köşecinin El Kitabı. (Not: Tırnak içinde verilen ifadelerin tümü gerçek köşe yazılarından alınmıştır...) PAZARTESİ Zor bir gündür. İnsanların dikkati bulanık ve sınırlıdır; karmaşık konulara girme. Eğer hafta sonu üç büyük kulüpten birisi kazanmışsa, herkes futbol okur. Sen de yazının yarısını futbol ile geçiştir. Nasılsa futbol yazmak için bu spordan anlamak gerekmiyor. Ama bu kadarcık malzeme ile çorba pişmez. Hem rafta çeşit görünsün diye hem de yatırım amacıyla, bir dedikodu başlat: Örneğin, Falanca firmanın ithal ettiği ilacın işe yaramadığı duyumunu aldım diyebilirsin. Kuyruğuna bir iki rakam da iliştir; okurun damağında bilimsel bir tat kalsın... SALI Bugün kitap günüdür. Elbette yoğun (!) programın nedeniyle bir kitabı baştan sona okuyacak değilsin. Sen, az okumalı çok gezmeli ve bol bol yazmalısın. Okumak insanın kafasını karıştırır ve zamanını alır. Adı üstünde: Yazar. İşin okumak olsaydı sana başka bir unvan verirlerdi. Varsa asistanına söyle, kitap için yazılan yorumları toparlasın. Hiçbir şey bulamazsan, kitabın arkasındaki özeti oku. Yazıya, Değerli okurlarım, bugün elimde bir kitap var diyerek gir. Kitabı ya yüzde yüz destekle ya da şiddetle karşı çık. Ankarada yaşayan bir köşeciysen, dolaştığın kalantor bürokrasi ortamlarını anlat. Bir bakan veya paşa tarafından akşam evden aranıp bir toplantıya davet edildiğini gururla yaz. Bini bir para siyaset haberlerini o davette duymuşsun gibi aktar. Sıra kaynak veya ayrıntı vermeye gelince; Artık, benden bu kadar. Daha açık söyleyemem. Gizli. diye kıvırırsın... ÇARŞAMBA Pazartesi günü başlattığın dedikoduyu okura hatırlat. Hani şu, filânca ilacın işe yaramadığı konusu. Yazın yayımlandıktan sonra, ilaç sektörünün uzmanları veya o şirketin yöneticileri seni mutlaka aramıştır. Kendini savunma; Şirket sahipleri beni gazetedeki odamda ziyaret etti gibi ego okşar bir cümleyle yazıyı aç. Zaten kazı yanmadan çevirmek senin işin. Anlatılanları aynen yaz ki, yasal sorunlar çıkmasın: O işin iç yüzü başkaymış veya Anlaşılan rakamlar da insanı bazen yanıltabiliyor. Benden düzeltmesi... gibi pişkin ifadelerle yazıyı bitir. Bugün meşhur bir köşeciye saldır. Rakip yazarın kendi gazetenden olması sana artı puan kazandırır. Teker teker saldırmakla zaman kaybedeceksen; bir grubu hedef al. Şerefsizler veya Dönekler gibi salvolarla perdeyi aç. Ama yetmez; köşende, Nasıl adam oluruz? Bir demet fıkra veya Halkın sesi, nefesi gibi alt başlıklar yarat. Böylece okurun göndereceği hazır malzemeyi kullanarak birkaç satırı daha aradan çıkarırsın. PERŞEMBE Saldırdığın köşe yazarı bugün sana yanıt verecektir. Ya yanıt vermekte gecikirse ne yazarım? diye panik olma. Zaten o da şimdi, Aman ne güzel, bana yazı malzemesi çıktı diye seviniyordur. En kötü ihtimalle, İki gün oldu çıt yok. Neden yanıt vermiyor? gibi bir paragrafla saldırını tekrarlayıp, nevaleyi doğrultursun. Ajanstan düşen haberlere göz at; mutlaka bir paşa, güncel bir konuya parmak basmıştır. Söylenenler ne kadar sıradan ne olursa olsun, Paşanın sözleri gündeme bomba gibi düştü başlığını at. Çok hassas bir dönemden geçtiğimizi millete hatırlat. Hiçbir konu bulamazsan; en kolayını yap ve övün. Örneğin, Seyahatte olduğum için iki gün yazamadım, Nerde? diye gazeteyi faks yağmuruna tutmuşsunuz.... gibi gereksiz bir şey yaz. Bir de nereye gittiğini ekledin mi, satırlar kendiliğinden doluverir... CUMA Bugün son mesai günü. Yorgun okur daha bir duygusallaşır. Ortamı boşa harcama; kendini halkına emanet et. Hafta içinde yazdığın herhangi bir konuyla ilgili gelen tek tük mesajları, en yakın bine veya on bine yuvarla. Okurunla aranda ne kadar özel bir diyalog olduğunu sık sık insanların yüzüne vur. Gazeteden veya televizyondan meşhur insanların cenazelerini takip et. Senaryosunda sadece senin ve merhumun oynadığı hayali anılar yaz. Adamcağızın seni tekzip edecek hâli yok ya... CUMARTESİ Cumartesi, Ben demiştim günüdür. Eski yazılarına bak. Ne kadar anlamsız ve önemsiz olsa da, sen yazdıktan sonra gerçekleşen bir konuyu gündeme getir. Olması kesin gelişmeleri, Kişisel tahminim rumuzuyla bir kenara iliştir. Bunlar, gelecek konuların tohumlarıdır. Dar günlerinde hasat eder, kullanırsın... Lokantaları takip et; yeni açılan görgüsüz sosyete kebapçılarından övgüyle bahset. Böylece diğer işletmeler de, bir gurme olduğunu düşünüp, seni kendi yerlerine davet ederler. Davet gelmezse, Geçen akşam oradaydım. Servis kötüydü. Allahın manzarasını insanlara parayla satıyorlar. diyerek hem öcünü alırsın hem de yazını toparlarsın... Sıradan olayları bile değerlendir. Örneğin, araç mı kiraladın, bir otelde mi kaldın; o şirketi öv. Otelin, daha iki gün önce tanıştığın patronundan, En iyi dostumdur diye söz et. Köşelerde ismi geçen insanlar gururlanır. Gururlanan insan da bonkörleşir!... PAZAR Pazar, hafif yazı günüdür. İşin kolaylaşır. İster kedini, köpeğini yaz, istersen çocuğunu, karını, sevgilini. Fıkra da iyi gider. Köşe yazarı dediğin sinekten konu çıkarmalıdır. Örneğin, tatiller ve seyahatler en değerli hazinendir. Her tatil en az üç günlük yazı demektir. Hele yurt dışı seyahatler, seni en az bir ay idare eder. Elini korkak alıştırma; futbol, müzik, mankenler, yeme-içme, sinema ve televizyon reklâmları gibi konularda yazabilmek için o alanlarda uzman olmana gerek yoktur. Eğer gazetede ayağına sağlam bir yer edinmişsen, hele isminin başına Prof., Dr. gibi unvanlar eklemişsen, canın neyi çektiyse onu yazabilirsin. BU KADAR KÖŞE YAZARINA GEREK VAR MI? Hugo Young, Haziran 2003te The Guardianda yayımlanan yazısında şöyle demiş: Habercilik, gazeteciliğin temelidir; köşe yazarlarının işiyse gelgitlerden arta kalan toprağı kaldırmaya benzer. Disiplinsiz, güvenilmez ve belki de en genel anlamıyla düşünürsek, gereksiz bir iştir bu. Ben, olaylara derinlik ve farklı boyutlar katan köşe yazarlarının gereksiz olduğunu düşünmüyorum. Ama, bugün gazetelerimizde tek bir gün bile sektirmeden dükkan açanlardan bazıları, yarın yazmayı bıraksalardı, eksikliklerini hissetmeyeceğimi de iyi biliyorum. Ya siz ne düşünüyorsunuz? İsterseniz şimdi, bu yazıyı yanınıza alın ve en bilindik yazarları hızlıca tarayın. Köşecinin El Kitabında örnekleri verilen türden satırları ayıklayıp çöpe atın. Sonra da geriye kalana bakıp, kararı kendiniz verin. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||