|
Ama çabam tamamen boşa da gitmedi. Bu sırada, Kış Olimpiyatlarının ne kadar beyaz olduğunu düşündüm. Hayır, kardan söz etmiyorum; oyunların büyük çoğunluğunda sadece beyaz sporcular görebildim, demek istedim. Ama kış sporlarında çok az siyah olmasını pek yadırgamamıştım. Nedenini biraz sorgulayınca hemen fark ettim, akıl raflarımda sporları basketbol siyahtır kayak ise beyaz gibi, renklere ayırmışım. GERÇEK ÖNYARGI Bu önyargım, ilhamını, son 20-30 yılda şekillenen bir spor trendinden alıyor olmalı. NBAin ilk siyah oyuncusu Earl Lloydun, 31 Ekim 1950de, Washington Capitols formasıyla utana sıkıla sahaya çıkmasından bu yana, bırakın köprünün altından çok sular akmasını, o köprü eskimiş de yerine yenisi yapılmış gibi: Ligde basketbolcuların yüzde 80i, bugün ABD nüfusunun yüzde 13ünü temsil eden -daha in ve nazik ifadeyle- Afrika kökenli Amerikalılardan (African American) oluşuyor. Smaç yapabilen bayanların ligi WNBA ve Amerikan futbolu ligi NFLde de benzer görünümler var. 1998 Dünya Kupasında yarı final oynayan Hollanda ve şampiyon Fransanın neredeyse üçte biri siyahi oyunculardan oluşuyordu. İngilterenin yüzde 3ünü temsil etmelerine rağmen, bu yıl Premier Ligde siyahların oranı yüzde 20. Belki de en etkileyici bilanço, tüm sporların duayeni kabul edilen atletizmin koşu dallarında karşımıza çıkıyor. Dünyada sekiz kişiden biri Afrika kökenli ama, bugün 100 metreden maratona kadar tüm branşlarda, sadece onların isimleri anılıyor. 100 metre erkeklerde son beyaz rekoru, 1960 Roma Olimpiyatlarında 10.2 ile altın madalya alırken, Alman Armin Hary kırmış. Beyaz atletlerin en iyi derecesi olan 10 saniye ise, tüm zamanlar sınıfında, ilk 200e bile giremiyor. Orta ve uzun mesafelerde de durum çok farklı değil; erkeklerde Kenyalılar, dünyanın kalburüstü yarışlarından Boston Maratonunda, son 11 yılda, birinciliği sadece geçen sene bir başkasına kaptırdılar (sizi bilmem ama ben buna hala şaşıyorum.) Nüfusu ABDnin onda birine eşit olmasına karşın, Kenya 1964ten bu yana tam 38 Olimpiyat madalyası kazanmış. Dünyanın en iyi orta ve uzun mesafe atletlerinin yetiştiği bu ülkede, elit koşucuların yüzde 90ı Nandi Hills isimli tek bir bölgeden geliyor. Havasından mı yoksa genlerinden mi sorusu, bilim adamı ve kadınlarının araştırdıkları konuların başında. Sıkı durun: Bazı atletizm yöneticileri, yarışlarda Kenyalıların sayısına sınırlama getirilmesini bile önermişler. Bir İngiliz atletin kendi cümleleriyle: Eğer benim gibi hayatınızı değişik yarışlara katılarak kazanıyorsanız durum çok gülünç hale geliyor; gittiğiniz her yarışta 10-15 Kenyalıyı karşınızda buluyorsunuz. FİZİKSEL UYGUNLUK BAŞARI ANAHTARI Ancak hikaye burada bitmiyor; kanıksadığımız bu resmin derinliğinde göz alıcı başka ayrıntılar var. Sporda başarı, zeka seviyesi, sosyal etmenler ve çok çalışmanın yanı sıra, önemli ölçüde, sporcunun fiziksel özelliklerinin, o branşla ne kadar uyumlu olduğunda düğümleniyor. Bilim adamları fiziksel özellikler yelpazesinde bir uca, kısa sürede yüksek (patlayıcı) performans göstermeye uygun kas ve iskelet yapısına sahip grubu, diğerine ise dayanıklılık yetkinliği ile öne çıkan tipi yerleştiriyorlar. İlkinin ikincisinden farkları kısaca: Daha az deri altı yağı, iri kaslar, geniş omuzlar ve ince bel; Daha küçük göğüs boşluğu; Vücut ağırlık merkezinin yüksekte olması, büyük bacak kasları ve daha hafif baldırlar (zıplama üstünlüğü); Daha büyük el ve ayaklar. Daha uzun kol ve bacaklar; Daha fazla fast-twitch tipi (hızlı kasılan) kas, dolayısıyla daha hızlı refleksler; Daha yoğun kas ve kemikler. İlk gruba ait sporculara en iyi örnek, kısa mesafe koşucuları. 100 metre sprinterleri, özel kas yapıları sayesinde, startdan sadece 4 saniye sonra, saatte 35-40 km. gibi inanılmaz bir insani hıza ulaşabiliyorlar. Basketbol da, benzer fast-twitch özellikler gerektiriyor. Hatırlarsınız Spud Webb (1.70) ve Mugsy Bogues (1.60), zorlanmadan smaç yapabiliyorlardı. 1986 NBA All-Star Slam Dunk yarışmasında birinci olan Webbin, 1.50yken bile smaç yapabildiğini biliyor muydunuz? Ancak, kaslarında daha çabuk laktik asit biriken bu tip sporcular, maraton gibi dayanıklılığın geçer akçe olduğu branşlarda, aynı yıldız performansı tekrarlayamazlar. Konu dayanıklılık olunca da, parmakla gösterilenler Doğu ve Kuzey Afrikalılardan başkası değil. Kenyalı atletlerin kaslarında enerji üreten enzimlerin daha fazla olduğu saptanmış. Ayrıca, sistemlerindeki oksijeni yüksek oranda kullanabildikleri için yarış süresince daha az yoruluyorlar. Kopenhag Universitesinde 30 seneden uzun bir zaman Kenyalı sporcuların kas yapılarını inceleyen Profesör Bengt Saltine göre, bu atletlerin kaslarında, yarışın en zor aşamalarında biriken laktik asit miktarı, Avrupalılarda dinlenme sırasında ölçülenle aynı. Haksız rekabetin tanımı da buna benzer bir şey olsa gerek. Afrika kökenli genellemesiyle aynı kefeye konulan siyahi sporcular, aslında bu kıtanın birbirinden oldukça farklı 3 bölgesinden geliyorlar. Doğu Afrika (Kenya, Etiyopya, Tanzanya vb.) ve Kuzey Afrika (Fas, Cezayir, Tunus vb.) dayanıklılık yetileri ile ön plana çıkarken, Amerikalı siyahların anayurdu kabul edilen Batı Afrika, patlayıcı performansı temsil ediyor. Hem dayanıklılık ve akciğer kapasitesi hem de kas gücü gerektiren yüzmede ve kayak gibi kış sporlarında ise, yukarıda sözünü ettiğimiz fiziksel spektrumun ortalarına denk gelen beyazlar kalıtımsal açıdan yarışa daha önde başlıyorlar. RENKLER KAYBOLUYOR MU? Özellikle son 15 yıl içinde dev bir endüstri kolu haline gelen modern sporda artık gelirlerin en hatırlı ve nazlı kaynakları televizyon anlaşmaları ve sponsorluklar olmaya başladı. İşin içine büyük paralar girince spor, ister istemez, biraz rekabet ticaretine dönüşüyor. Başarı karışımında en çabuk elde edebileceğiniz faktör kuşkusuz fiziksel paket. Hemen ve sürekli kazanmak zorunda olan takım şirketleri de kesenin ağzını açıp, kendi branşlarına en uygun fiziksel özelliklere sahip sporcuları bulup bordrolarına ekliyorlar. Sporcular, paranın merkezkaç kuvveti ile, kendi fiziksel özelliklerine en uygun branşlarda hızla birikirken, oyunun kurallarını da yeniden tanımlıyorlar. Örneğin NBA, son 20-30 senelik evrimi sırasında, şut, pas ve takım setlerine öncelik veren beyaz yorumunu bırakıp, atletik ve fiziksel özelliklerin ağırlık kazandığı versiyona geçti. Benim yanıtını merak ettiğim soru ise şu: Bu trend gelecekte etkisini artıracak mı? Yani, ortak bir şehirle birbirlerinden ayrılan metropol mahalleleri gibi, sporda da her ırkın kendisine ait bir branşı mı olacak? | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||