Home page

Haber Menüsü


Hakan Yaman
 
Spor siyah-beyaz mı olacak?
 
Ortak bir şehirle birbirlerinden ayrılan metropol mahalleleri gibi, sporda da her ırkın kendisine ait bir branşı mı olacak?
 
 
24 Mart—  Bilinçli bir kış sporları izleyicisi hiç olamadım. Bir ümit, belki görgümü artırabilirim diye televizyondan Salt Lake City oyunlarını takip edeyim dedim, o da, daha buz hokeyi maçlarında gol olduğunu nasıl anlamam gerektiğini öğrenemeden bitiverdi.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Ama çabam tamamen boşa da gitmedi. Bu sırada, Kış Olimpiyatları’nın ne kadar “beyaz” olduğunu düşündüm. Hayır, kardan söz etmiyorum;
       oyunların büyük çoğunluğunda sadece beyaz sporcular görebildim, demek istedim. Ama kış sporlarında çok az siyah olmasını pek yadırgamamıştım. Nedenini biraz sorgulayınca hemen fark ettim, akıl raflarımda sporları basketbol siyahtır kayak ise beyaz gibi, renklere ayırmışım.
       
GERÇEK ÖNYARGI
       
Bu önyargım, ilhamını, son 20-30 yılda şekillenen bir spor trendinden alıyor olmalı.
       NBA’in ilk siyah oyuncusu Earl Lloyd’un, 31 Ekim 1950’de, Washington Capitols formasıyla utana sıkıla sahaya çıkmasından bu yana, bırakın köprünün altından çok sular akmasını, o köprü eskimiş de yerine yenisi yapılmış gibi: Ligde basketbolcuların yüzde 80’i, bugün ABD nüfusunun yüzde 13’ünü temsil eden -daha “in” ve nazik ifadeyle- Afrika kökenli Amerikalılardan (African American) oluşuyor. Smaç yapabilen bayanların ligi WNBA ve Amerikan futbolu ligi NFL’de de benzer görünümler var.
       
       1998 Dünya Kupası’nda yarı final oynayan Hollanda ve şampiyon Fransa’nın neredeyse üçte biri siyahi oyunculardan oluşuyordu. İngiltere’nin yüzde 3’ünü temsil etmelerine rağmen, bu yıl Premier Lig’de siyahların oranı yüzde 20.
       Belki de en etkileyici bilanço, tüm sporların duayeni kabul edilen atletizmin koşu dallarında karşımıza çıkıyor. Dünyada sekiz kişiden biri Afrika kökenli ama, bugün 100 metreden maratona kadar tüm branşlarda, sadece onların isimleri anılıyor.
       
       100 metre erkeklerde son “beyaz” rekoru, 1960 Roma Olimpiyatları’nda 10.2 ile altın madalya alırken, Alman Armin Hary kırmış. Beyaz atletlerin en iyi derecesi olan 10 saniye ise, tüm zamanlar sınıfında, ilk 200’e bile giremiyor.
       
       Orta ve uzun mesafelerde de durum çok farklı değil; erkeklerde Kenyalılar, dünyanın kalburüstü yarışlarından Boston Maratonu’nda, son 11 yılda, birinciliği sadece geçen sene bir başkasına kaptırdılar (sizi bilmem ama ben buna hala şaşıyorum.) Nüfusu ABD’nin onda birine eşit olmasına karşın, Kenya 1964’ten bu yana tam 38 Olimpiyat madalyası kazanmış. Dünyanın en iyi orta ve uzun mesafe atletlerinin yetiştiği bu ülkede, elit koşucuların yüzde 90’ı “Nandi Hills” isimli tek bir bölgeden geliyor. “Havasından mı yoksa genlerinden mi” sorusu, bilim adamı ve kadınlarının araştırdıkları konuların başında.
       
       Sıkı durun: Bazı atletizm yöneticileri, yarışlarda Kenyalılar’ın sayısına sınırlama getirilmesini bile önermişler. Bir İngiliz atletin kendi cümleleriyle: “Eğer benim gibi hayatınızı değişik yarışlara katılarak kazanıyorsanız durum çok gülünç hale geliyor; gittiğiniz her yarışta 10-15 Kenyalıyı karşınızda buluyorsunuz.”
       
FİZİKSEL UYGUNLUK BAŞARI ANAHTARI
       Ancak hikaye burada bitmiyor; kanıksadığımız bu resmin derinliğinde göz alıcı başka ayrıntılar var. Sporda başarı, zeka seviyesi, sosyal etmenler ve çok çalışmanın yanı sıra, önemli ölçüde, sporcunun fiziksel özelliklerinin, o branşla ne kadar uyumlu olduğunda düğümleniyor.
       
       Bilim adamları fiziksel özellikler yelpazesinde bir uca, kısa sürede yüksek (patlayıcı) performans göstermeye uygun kas ve iskelet yapısına sahip grubu, diğerine ise dayanıklılık yetkinliği ile öne çıkan tipi yerleştiriyorlar. İlkinin ikincisinden farkları kısaca:
* Daha az deri altı yağı, iri kaslar, geniş omuzlar ve ince bel;
* Daha küçük göğüs boşluğu;
* Vücut ağırlık merkezinin yüksekte olması, büyük bacak kasları ve daha hafif baldırlar (zıplama üstünlüğü);
* Daha büyük el ve ayaklar. Daha uzun kol ve bacaklar;
* Daha fazla “fast-twitch” tipi (hızlı kasılan) kas, dolayısıyla daha hızlı refleksler;
* Daha yoğun kas ve kemikler.
       
       İlk gruba ait sporculara en iyi örnek, kısa mesafe koşucuları. 100 metre sprinterleri, özel kas yapıları sayesinde, startdan sadece 4 saniye sonra, saatte 35-40 km. gibi inanılmaz bir “insani” hıza ulaşabiliyorlar. Basketbol da, benzer “fast-twitch” özellikler gerektiriyor. Hatırlarsınız Spud Webb (1.70) ve Mugsy Bogues (1.60), zorlanmadan smaç yapabiliyorlardı. 1986 NBA All-Star Slam Dunk yarışmasında birinci olan Webb’in, 1.50’yken bile smaç yapabildiğini biliyor muydunuz?
       
       Ancak, kaslarında daha çabuk laktik asit biriken bu tip sporcular, maraton gibi dayanıklılığın geçer akçe olduğu branşlarda, aynı yıldız performansı tekrarlayamazlar. Konu dayanıklılık olunca da, parmakla gösterilenler Doğu ve Kuzey Afrikalılardan başkası değil.
       
       Kenyalı atletlerin kaslarında enerji üreten enzimlerin daha fazla olduğu saptanmış. Ayrıca, sistemlerindeki oksijeni yüksek oranda kullanabildikleri
       için yarış süresince daha az yoruluyorlar. Kopenhag Universitesi’nde 30 seneden uzun bir zaman Kenyalı sporcuların kas yapılarını inceleyen Profesör Bengt Saltin’e göre, bu atletlerin kaslarında, yarışın en zor aşamalarında biriken laktik asit miktarı, Avrupalılarda dinlenme sırasında ölçülenle aynı. “Haksız rekabetin” tanımı da buna benzer bir şey olsa gerek.
       
       “Afrika kökenli” genellemesiyle aynı kefeye konulan siyahi sporcular, aslında bu kıtanın birbirinden oldukça farklı 3 bölgesinden geliyorlar. Doğu Afrika (Kenya, Etiyopya, Tanzanya vb.) ve Kuzey Afrika (Fas, Cezayir, Tunus vb.) dayanıklılık yetileri ile ön plana çıkarken, Amerikalı siyahların anayurdu kabul edilen Batı Afrika, patlayıcı performansı temsil ediyor.
       
       Hem dayanıklılık ve akciğer kapasitesi hem de kas gücü gerektiren yüzmede ve kayak gibi kış sporlarında ise, yukarıda sözünü ettiğimiz fiziksel spektrumun ortalarına denk gelen beyazlar kalıtımsal açıdan yarışa daha önde başlıyorlar.
       
RENKLER KAYBOLUYOR MU?
       
Özellikle son 15 yıl içinde dev bir endüstri kolu haline gelen modern sporda artık gelirlerin en hatırlı ve nazlı kaynakları televizyon anlaşmaları ve sponsorluklar olmaya başladı. İşin içine büyük paralar girince spor, ister istemez, biraz rekabet ticaretine dönüşüyor. Başarı karışımında en çabuk elde edebileceğiniz faktör kuşkusuz fiziksel paket. Hemen ve sürekli kazanmak zorunda olan takım şirketleri de kesenin ağzını açıp, kendi branşlarına en uygun fiziksel özelliklere sahip sporcuları bulup bordrolarına ekliyorlar.
       
       Sporcular, paranın merkezkaç kuvveti ile, kendi fiziksel özelliklerine en uygun branşlarda hızla birikirken, oyunun kurallarını da yeniden tanımlıyorlar. Örneğin NBA, son 20-30 senelik evrimi sırasında, şut, pas ve takım setlerine öncelik veren “beyaz” yorumunu bırakıp, atletik ve fiziksel özelliklerin ağırlık kazandığı versiyona geçti.
       
       Benim yanıtını merak ettiğim soru ise şu: Bu trend gelecekte etkisini
       artıracak mı? Yani, ortak bir şehirle birbirlerinden ayrılan metropol mahalleleri gibi, sporda da her ırkın kendisine ait bir branşı mı olacak?
       
 
 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları
Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın
Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları